ŞEHİR VE KARAOSMANOĞULLARI
www.tarihistan.org
NACİ YENGİN
Geçen yıl bitirme tezi olarak Karaosmanoğlu ailesinden bir öğrencime vermiş olduğum seminer çalışmasında anlatılan aile ile günün birinde tanışacağım günü bekledim şimdiye kadar!
İnsan beklentiye girmeye görsün. Beklentiye girdiğimiz eğer hayatımızı derinden etkiliyorsa günün birinde mutlaka gerçekleşiyor. Ben buna inanır bunu söylerim!
Her hatırada, her roman ve hikâye satırlarında izlerini bulmaya çalıştığım Karaosmanoğlu ailesi ile karşılaşmak ve iki saat boyunca sohbet etme imkânı bulmak gelecek için ne getirir şu anda tam olarak kestirmem güç! Ancak şunu da biliyorum ki yaptığımız yayın Türkiye’de ilk kez yapılmakta! Gelecekte aile ile ilgilenen araştırmacılara bıraktığımız malzeme küçümsenmeyecek kadar çok ve önemli.
Çağatay Uluçay’ın satırlarında, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Anamın Kitabı’ hatıralarında, Japon araştırmacı Yuzo Nagatanın ‘Tarihte Ayanlar’ kitabında yerini alan Karaosmanoğulları hatalarıyla sevaplarıyla yerini almış bir ailedir.
Bir şehrin aristokratları yaşamıyorsa o şehrin kültürel değerleri zayıflayacak, tarihle bağları her geçen gün zayıflayacaktır! Bu şehir en güzel örnektir bu konuda. Hem de tirajı komik bir örnek!
Osmanlı kendi aristokrasisini oluşturmamış bir devlettir. Bu alanda oluşabilecek her duruma karşı da önlemini almıştır.
Çoğu Avrupa şehirleriyle, Avrupa şehirlerinin içinde bulunduğu yüksek kalkınmışlık ve kültürel değerlerin korunmasıyla İslam dünyası arasında kıyaslamalara gidilir çoğu zaman. Bu kıyaslamalarda İslam dünyası alabildiğine eleştirilir.
Ancak gözden kaçırılan bir gerçek vardır ki Avrupa medeniyetini oluşturan ekonomik ve siyasal durumun oluşması ile İslam dünyasının durumu çok farklıdır. Feodal kökenden gelen, ezen ve ezilenlerden oluşan Batı siyasal ve ekonomik gelişmelerinin aksine Türk-İslam dünyasında bu durum görülmemiştir. Merkeziyetçi devlet anlayışı ve özel mülkiyet kavramının ailelerin elinde olmaması gibi durumlar şehirlerin içinde bulunduğu açmazları da açıklar niteliktedir.
Tarihi süreç içerisinde oluşmuş şehir planları ve şehirlilerle günümüz şehirleri ve şehirlerde hayat süren insanlar arasında derin uçurumlar vardır.
Günümüz şehirlerinin arasında farkların kalmadığı gibi dünya şehirleri her geçen gün aynileşmektedir. Fark oluşturabilme yeteneği ve kültürüne sahip olan şehirlerin her geçen gün azalması derin köklerin yok olması anlamına da gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında bazı batı şehirleri her ne kadar zulüm ve her ne kadar sınıfsal çatışmaların sonucunda aristokrat ailelerin etrafında gelişmiş olsalar da gelenekten kopmamış ve özelliklerini yitirmeden bu güne ulaşabilmişlerdir… Prag, Moskova, Pekin, Amsterdam, Milano, Paris…şehirleri ilk akla gelen şehirlerdir.
Günümüzde oluşturulan İslam dünyasındaki şehirlerinde aynı durumdan bahsetmek mümkün görünmese de tarihi kültürel hüviyetlerini koruyabilmiş bazı şehirlerimizden de bahsetmek mümkündür. Semerkant, Buhara, Bağdat, Şam, İstanbul…
Şehirler hafızalarını insanlara aktarır ve insanlar şehirlerinin rengini alırlardı. Ancak bu anlayış XX. yüzyılla birlikte yok oldu. Tanpınar ‘İmar etmiyoruz, imanlarını taşa nakşedip inşa ediyoruz’ derken kastettiğimiz anlayışı korumak adına haykırıyordu adeta!
Şehri şehir yapan şehrin elitleridir.
Kim ne derse desin.
Keşke koruyabilseydik Karaosmanoğlu gibi aileleri ve oluşturmuş oldukları yüksek seciye ve ahlakın şehirlerini…