REVAK SULTAN TÜRBESİNDEKİ SERVİ AĞACI
Yağmura aldırmadan güneşin yüzünü bir gösterip bir kaybolmasına aldanıp çıktım evden.
Çıktım ama şehirde gidilecek neresi var kış günü?
Çıktım ama adımlarımın yönünü kim tayin edecek?
Şehirler, kentler, kasabalar, köyler birbirinin aynısı olduktan sonra nereye gidilir?
Şehirlerin birbirinden farkı kalmadıysa insanların zevkleri de biri birlerinin aynısı olmuştur!
Kentliler şehirlileşemediği-medenileşmediği sürece şehirler kent olmaya ve modern hastalıkları üreten metropoller olmaya devam edecekler!
Kent kendi insanını yaratmış ve kapitalist hayat tarzı zevklerimiz, alışkanlık, hatta tutkularımız haline gelmişse insanların yaşadıkları çevrenin bundan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Öyle ki insanlar evlerinden huzur bulmak için dışarıya çıkmaya ve kendilerini kalabalıklara, çarşılara, alış veriş merkezlerine atmaktadırlar.
Aile huzur yuvası olmaktan çıkmaya başladıysa aile kavramı üzerinde oynanan oyun büyük ölçüde amacına ulaşmış demektir!
Ancak benim gibi bazıları da vardır ki kalabalıklardan, devasa alış veriş merkezlerinden, vitrinleri takip etmekten oldum olası hazzetmeyenler taifesidirler! İşte onlar için asıl sancılı bir hayat başlamıştır bundan böyle! Gidecekleri bir yer arayışına girerler şehrin orta yerinde!
Kent ve kentliler; cesareti ellerinden alınmış markaların peşinde koşanlar. Boş meydanları devasa gövdeleriyle ancak cesaretsiz bakışların insanlarıyla dolduran kalabalıklar! Oy vermekle medeni olduklarını düşünen, uysallaşmış hımbıllar! Onlar yön veriyor cemiyeti, kalabalıkları çarşı pazarı ve ülkeyi.
Kazananları, kaybedenleri onlar karar verirler!
Onların kararları doğru ve onların cepleri doygundur uzun bir zamandır! Böyle çaresizce kaçış anlarında nereye gideceğinize dair bir türlü karar veremezsiniz.
Bin bir kararsızlık içerisinde ayaklarımın, benliğimin peşinde, onlar önde benliğim arkada düşeriz yollara. Sıcak bir yüz, bir yağmur bulutu, bir dağ, tarihin sığınılacak kollarına atılabilecek bir yer arayışı başlar.
Nereye gidebileceğinizi daha önceki deneyimlerinizden az çok tahmin edebilirsiniz. Farkında olmadan ayaklarınız sizi oraya götürecektir emin olun. Zira tarihin çağrısıdır sizi çağıran.
Direnseniz de çoğu zaman geçmişin çekim gücünün yanında olmanın vermiş olduğu güvenle tarihin koynunda baş başa kalmak ve belki de sırlarınızı geçmişe dayayarak geleceğe güvenle göndermeler yapmak istersiniz!
Ben de öyle yapıyor olmalıyım ki Revak Sultan’a yasladığım başımı serinletmeye çalışırken buluyorum kendimi! Kış ortasında, karanlık gölgeler altında ve yalnız!
Pir-i Türkistan’ın nefesini Anadolu’ya getiren Horasan Erenlerinden birisinin yanında olmanın huzuru içinde yağmurun damlalarına aldırmadan içimde kaynayan volkanı söndürmeye çalışıyorum!
Horasan şeyhlerinden Barak Sultan’ın oğlu olan Revak Sultan’ın Saruhan Bey’le bir başka rivayete göre ise İshak Çelebi ile aynı dönemde yaşadığı söylenir.[1]
Revak Sultan’ın Manisa’nın fethini Saruhan Beyle birlikte gerçekleştirmiş Hoca Ahmet Yesevinin Anadolu’ya gelen takipçilerinden-Horasan Erenlerinden olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Birkaç yıl önce türbenin etrafında yapılan düzenleme çalışmaları sırasında zemin iki metre kadar kazılmış. Bu çalışmalar sırasında Revak Sultan Türbesinin yanındaki servi ağacının kökleri büyük zarar görmüş!
1371(H.773)’ten beri türbeyle arkadaşlık eden servi ağacı yapılan dış müdahaleler sonucu sararmış solmuş! 2011’de kurumaya başlayan servi ağacı 2012 sonlarında kökünden kesilmiş!
İçim cız etti tarihi mekânı bir asker gibi dimdik ayakta asırlardır nöbet bekleyen servi ağacının kesildiğini görünce!
Daha bir iki ay öncesi kurumuş haliyle, ancak hala dik ve mağrur duruşunu resimlemiştim! Tekbir edasıyla işaret parmağını göğe doğru kaldırmış ziyaretçilerini karşılıyordu ötelerden derlediği bahar iklimleriyle…
Eski haliyle, her zamanki canlılığıyla olmasa da Revak Sultan’a arkadaşlık etmeye devam ediyordu! Türbeyle hatıralarını yâd ede gelen bir hali vardı. Dallarında kuşlar cıvıldaşıyor ve çocuklar etrafında saklambaç oynayabiliyordu!
Ancak şimdi bırakın kuru halini yerinde yeller esiyor! Revak Sultan yalnız, kimsesiz kalmış, kolu kanadı kırılmış halde duruyor… İnsan eli değmiş buralara belli! Hem de kentli, modern insanın eli! Değmez olaydı! Kesip atmış kenara kendisini atar gibi… İnsanlığını atar gibi! İnsan eli değmiş!
Başımı türbenin taşlarına yaslayarak konuşmaya çalışıyorum. Ancak bana mısın demiyor! Küsmüş, ağzını bıçak açmıyor! Hâlbuki konuşur ve sevinçle karşılardı insanları. Gölgesinde oturmamızı isterdi! Artık yanında yöresinde oturabileceğimiz bir yer kalmamış. Revvak Sultan, Ağlayan Kaya’ya da sırtını dönmüş!
Kutsal kabul edilen ve bizzat Revak Sultan tarafından dikilen servi ağacı yok! Palmiye ağacı yalnızlıktan kavrulma eğiliminde!
Türbe girişinde solda duran Sancağ-ı Şerif Kıbrıs Savaşına katılmış. Geri getirilmesinden sonra ilk kez bu kadar üzgün, ilk kez bu kadar mahzun duruyor! Revak Sultan Türbesi belki de şifa dağıtmayı da bırakacaktır yakında!
Türbedarlar uzun zamandır çekildi türbe kapılarından.
Hastalara şifa dağıtmayacak türbeler!
Modern insanın türbede ne işi var öyle değil mi?
Yağmur yağmaya devam ediyor.
Çaybaşı’ndan akan kar sularının serin sesinin musikisi altında çınar ağaçlarına olan ümidimi devam ettirip servi ağacının kocaman gövdesinden arta kalan kökünün resmini çekiyorum umut ve saygıyla…
Servi ağacından, tarihten, Horasan Erenlerinin son şahidinden hatıra olarak!
Servi ağacı kimi zaman bir hüznü de anlatır derler. Çünkü ince, dik, uzun duruşuyla insanlara hayatta da ölümde de yalnız olduğunu anlatır.
Yalnızlığıma tanık olan servi ağacı hatıralarda kalacak artık!
Sırdaşım, hatıralarda eşlik edecek cümlelerime.
[1] Gürol Pehlivan, Manisa Şehrinde Evliya Kültü, Manisa 2012, s.53,54
Not: Revak Sultandaki servi ağacı Aralık 2012’te kesilmiştir