Ramazanname geleneği
www.tarihistan.org
Naci YENGİN
On bir ayın sultanı olarak milli kimliğimize yerleşen Ramazan Türk-İslam kültürünün önemli geleneklerinden birisi haline gelmiştir.
Ramazan medeniyeti olarak ifade edebileceğimiz bir medeniyet inşa eden milletimiz Ramazan ayını ibadet ayı olarak gördüğü kadar eğlence, yardımlaşma ve kenetlenme ayı olarak da değerlendirmiştir.
Ramazan medeniyeti, bir milletin milli ve dini hayat tarzını yılın on iki ayına şamil hale getirmesi ve her daim Ramazan ayındaymış gibi yaşamaya devam etmesidir.
Ramazan medeniyetinin olmazsa olmaz unsurlarından birisi de sahur davulcularıdır. Sahur davulcularının Osmanlı’dan Cumhuriyete intikal eden kültür olması hasebiyle teknoloji çağının baş döndüren hızıyla her ne kadar büyük şehirlerin hengâmesiyle baş etmekte zorlansa da yine de Anadolu şehir ve kasabalarında yaşatılmaya devam ediyor.
*
Her sahur kilometrelerce öteden duyulmaya başlayan davulun sesiyle irkiliyorum! Ama ne ses! Gürültü desen değil. Farklı bir ses bu... Adeta işini zorla yapan ve tokmağı davula vurdukça rahatlayan birisi var karşımda! Oruç tutanlar arasında sabah mesaisine yetişmek zorunda olanlar çoğunlukta. Gecenin yarısından sonra sahura kadar bir saatliğine kestirmeye çalışan insanların, hastaların, çocukların beynini patlatacak denli tiz bir ses.
*
Ramazan davulculuğu geleneği o kadar muteber bir gelenektir ki yaşatılması konusunda ısrarcı olanlardan birisi de bendenizdir. Günümüze intikal eden geleneklerimizi korumadan ve geleceğe taşımadan yaşanan hayatın hayat olmadığını, o milletin ila nihaiye millet olarak kalamayacağını; öz benliğini, kimliğini koruyamayacağını bilen birisi olarak geleneklerimiz konusunda son derece hassas ve duyarlı olmak görevimiz.
Ramazan davulcuları hazırlıklara Osmanlı’da Ramazan ayı gelmeden, üç aylarda başlardı. Hazırlıklar çerçevesinde yeniçeriler ve mahalle bekçileri arasında güzel ve yanık sesi olan name söyleyenler arasından seçilirdi. Bahşişi çok olduğundan adeta yarış halinde geçen elemeler sonunda ramazan davulcuları belirlenirdi.
Ramazan davulcularının çoğu zaman doğaçlama söylediği maniler hiçbir zaman ramazanın ruhuyla çelişmezdi. Ancak manilerin incelenmesinde Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi gönül erlerinin, halk ozanlarının hikmetli sözlerinden izler bulunması davulcuların rastgele seçilmediklerini göstermektedir.
“Ramazanname” adıyla Dr. Amil Çelebioğlu tarafından yayına hazırlanan ve müellifinin belli olmadığı eserde iftarın, sahurun ruhuna uygun yüzlerce mani bulunmaktadır.
Bir milletin engin kültürü ve sözlü edebiyatının sokak bekçileri aracılığıyla Osmanlı’dan günümüze taşınmış olması o milletin ulaştığı yüksek medeniyet ve kültürün güzel bir örneğidir. Türkistan’da başlayan kadim kültüre ait sözlü gelenek şifahi edebiyatımızın en güzel ürünlerini günümüze kadar taşıya gelmiştir. Maniler de bu geleneğin devamı olarak değerlendirilebilir.
Zira manilerde sarf edilen sözlerin sıradan sözler olmadığı aşikârdır.
“Besmeleyle çıktım yola
Selâm verdim sağa sola
A benim devletli efendim
Vakti şerif hayrola!”
*
“Daim olun devlet ile
Devlet’ü hem izzet ile
Nice yıllara erin
Selamet’ü sıhhat ile”
*
“Ensab ile evladınız
Mevla vere muradınız
İyilik ile yâd olunur
Daim cihanda adınız!”[1]
*
“Bize geldik size geldik
İnci mercan dize geldik
Başlar tacı iki gözüm
Arzeyledik size geldi”
*
Sahur gecesi Osmanlıdan devraldığımız ve yakın zamana kadar devam eden Ramazanname geleneği ile bu tür manilerle uyandığınızı düşünün. Bir de davulun tokmağını ha bire vura vura gürültüden başka bir özelliği olmayan günümüz davulcularının halini düşünün!
Bence belediyelerin bu konuda üç ayların başından itibaren davulculara kurslar vererek eski ramazan davulcularının manilerinden öğretmesi o kadar zor olmasa gerek. Her gelenek aslına uygun olarak yaşatılır her de ramazan davulcuların çıkardığı gürültü çilesinden oruç tutan da tutmayan da kurtulmuş olur! www.tarihistan.or
[1] Amil Çelebioğlu, Ramazanname, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. Tarihsiz, s.276