ÖĞRETMENLER VE SORUNLARI!
Meslekler arasında en kutsal kabul edilen öğretmenlik mesleğidir sanırım. Bu yüzden peygamberlik mesleği olarak da bilinir öğretmenlik.
Yüzyıllarca millet ve devletlere yön veren öğretmenler oldu. Eğitimcilerin yetiştirip yönlendirdiği devlet adamları ülkeleri adına başarıdan başarıya koştular.
Büyük İskender’i yetiştiren Aristo ne kadar önemliyse Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren Molla Gürani ve Akşemseddin de o denli önemliydi devlet hayatında.
Öğretmeninin at nalından sıçrayan çamurlu kaftanını “şefaatçi olur” düşüncesiyle mezarına koyan bir devlet adamı da yetişti bu topraklarda, öğretmenliği yük olarak gören bir zihniyet de yönetti uzun yıllar...
Bilgiyi kutsal gören bir kültürden gelir bu coğrafyanın insanı.
24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kabul edildiği 1981 de eğitimciye gereken önemim verileceği düşünülmüştü bazı çevrelerde.
Hâlbuki geçen yıllar içerisinde bunun böyle olmadığı görüldü.
Son yıllarda iyileşmenin gözlendiği öğretmenlerin soysa kültürel ve sendikal hakları tam olarak sağlanmış sayılmaz. Ancak eski dönemlere göre çok önemli kazanılar elde etti öğretmenler…
Eğitmenlik mesleği her geçen yıl öğretmenlerin aleyhine gelişti. Bu gelişmede öğretmenlerin kendilerini yetiştirmemesinin payı olduğu kadar hükümetlerin ekonomik sorunlarının da büyük etkisi oldu. Bunun sonucu olarak tek maaşla geçinemeyen öğretmenler ek iş yapmaya ve öğrencilerine –okula yeterince ayıramamaya başladılar.
Zihinsel ve ekonomik sıkıntılar yaşayan öğretmenler sınıfta öğrencilerine yeterince zaman ayıramamaya başladılar.
Toplumun ve öğrencilerin gözünde prestiji sarsılan öğretmenlik mesleğini yeniden saygın hale getirmek ancak bir zihniyet değişimi ve ancak çevrenin merkeze hâkim olmasıyla mümkündür. Bu nedenle demokratik gelişmenin tabana yansıması oranında öğretmenlerinde hak ettiği saygınlığı kazanacağına inanıyoruz.
Ancak, son dönemde sendikalar ve öğretmenler arasında yaşanan huzursuzluk giderek yerini homurtuya ve sesli düşünceye bırakmış görünüyor.
ÖSS-YGS-LYS-SBS Sınavlarıyla başlayan başarı ve başarısızlık ölçütü öğretmenleri ikilemde bırakırken ders ve sınavların işleniş ve uygulanışında da içten içe değişimlerin yaşanmasını zorunlu hale getirdi.
Sizlere öğretmenlere uygulama zorunluluğu haline getirilen yeni bir gelişmeden bahsetmek istiyorum:
Karşılaştığım her öğretmen arkadaşın adeta birinci sıkıntısı haline gelen bir gelişme. Ortaöğretimde 30 saat derse giren bir öğretmenin 40 kişilik sınıflarda ortalama 600 öğrencisi oluyor. Öğretmenler diğer faaliyet ve kırtasiye görevlerinin yanı sıra bu yıldan itibaren bir de sınav-sonuç analiz formu hazırlayacak.
Bu şu anlama geliyor: Her sınav sonucu öğretmen sınavda sorduğu soru sayısı kadar bir öğrenciye zaman ayıracak ve öğrencinin hangi sorudan % kaç oranında başarılı olduğunu hesaplayacak!
Her sınavda 25 soru soran bir öğretmen sınav sonunda bilgisayar ortamında o öğrenciye soru başı 25 dakika zaman ayıracak. 40 kişilik sınıfta sınıf adına 1000 dakika zaman ayıracak. 15 sınıfa derse giren bir öğretmen 15000 dakikasını sadece sınav sonuç analizine ayıracak!
Sınavların okunması, öğrenciler adına sınıf öğretmenliği, velilerle ilişkiler, öğrencilerin sosyal- psikolojik sorunlarını değerlendirme; performans ödevleri, sınav soruları hazırlama, sınıf tertip ve düzenini denetleme, öğrencilerin okuduğu kitapları denetleme, yıllık zümreler, planlar… Sayamayacağımız yükün altında kalan öğretmenlere ayrıca sınav analizi hazırlatılacak!
Sayabileceğimiz daha pek çok konuda öğrenci, veli ve okul idaresi arasında sıkışan öğretmenlerin bir de son derece teknik bir konu olan sınav sonuç analizi gibi konularda da hazırlıklı olması; çalışma yapması bekleniyor.
Yaptığım küçük bir araştırma sınav sonuç analizinin ne kadar külfetli ve zaman alıcı teknik bir konu olduğunu ortaya koydu.
Final Dergisi Dershaneleri bu amaçla AKBİL Programı geliştirmiş ve optik okuyucuların okunması sonunda sınav sonuç analizleri otomatik olarak çıkarılıyor. Ancak bir fark var. Dershanelerde sonların tamamı test ve cevap anahtarı optik okuyucuya aktarılıyor. Ancak Milli Eğitimde sistem buna izin vermiyor ve henüz hazır değil. Milli Eğitim öğretmenleri soruların tamamını test soramıyor. Sorsa bile yine kendi imkânları ile okumak zorundalar. Ayrıca öğretmenin bilgisayar, interneti iyi kullanması; zaman ve para ayırması gerekiyor. 5 kişilik bir aile, kira, okuyan çocuklar… Ve geçim derdi! Gerisini siz düşünün.
Çözüm: Sınavlar test yapılıp öğrenciler cevapları optik okuyucuya işaretlemeli ve AR– GE de ki birimlerde optik okuyucular değerlendirilip öğrencilerin sınav sonuçları, analizleri çıkarılmalıdır. Bu durum hem sınav sistemine uygun soruların hazırlanmasına hem de öğretmenlerin klasik sınavlarda öğrenci kayırma ihtimalini ortadan kaldıracaktır. Ayrıca özel okul devlet okulu puan aralığı da en aza indirilebilecektir.
Öğretenlerin sıkıntıları devam ettiği sürece okul ve öğrenci başarısı; öğretmen performansları daha da azalacaktır.
Öğretmen arkadaşlarımızın öğretmenler gününü kutluyorum…