NURETTİN TOPÇU’NUN İSYANI
Nurettin Topçu son yıllarda biraz daha hatırlanır olsa da bu hatırlanma daha çok ölüm yıl dönümünden ibaret kalıyor. (d.1909-ö.10 Temmuz 1975)
Ancak ne acıdır ki Nurettin Topçu ile, onun görüşleri, çırpınışları ile ilgili nitelikli eserler ortaya koyan, mücadeleci insanlar, çok fazla mütefekkir yetişmedi bu topraklarda.
Nurettin Topçu gerçeğini ortaya koyan nitelikli değerlendirmeler okumak ve böyle insanları tanımak bir hayli zorlaştı…
Düşünceyi siyasallaştırdığımız sürece de bu tür düşünce insanlarının yetişmesini mumla arayacağız!
Nurettin Topçu sağlığında olduğu gibi günümüzde de kendilerini “taraf” görenler tarafından sahip çıkılıyor gibi görünse de aynı kesimlerin onu anladığını söylemek güç. Nurettin Topçu’nun sosyalizm ve İslam’ı; Anadolu Türk-İslam anlayışını görmezlikten gelenler sadece “sağcı” denilen çevreler değil. Düşünce yapılarını “sol” olarak tanımlayanlar için de geçerli bir durum söz konusu.
Kendi mahallelerinin isyan ahlâkını kılavuz edinmiş birisi olarak kabul eden ve kendilerine "sağ cenah-milliyetçi- muhafazakâr" olarak gören çevrelerin tekelindeymiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı Nurettin Topçu üzerinde.
"Sol cenah" diye görülen çevreler de ona karşı içten içe kıskançlık duygusu taşısalar da ona sahip çıkma, düşünceleri üzerinde kafa yormaktan uzak durdular, onun düşüncelerini benimsemekten kaçındılar. Ancak her iki kesim de gizliden gizliye bir hayranlık ve kitaplarını okumaktan da geri durmadılar. Sağ cenah açıkça Nurettin Topçu’yu siyasi malzeme olarak kullanmaya çalıştıysa da genellikle onu anlamaktan uzak sığ düşünceler geliştirdiler. Bütün yönleriyle Nurettin Topçu’yu benimsemek her iki kesime de zor geldi. Bu zorluk, sığlık Nurettin Topçu sonrası düşünce dünyasının sığlığı ve fikirlerin siyasi malzeme olarak kullanılıyor olmasıyla da açıklanabilir.
Nurettin Topçu gibi Anadolu, Türklük, tasavvuf, akılcılık, sorgulama, ilerlemeci anlayışa sahip olanların kaderi yalnızlık, anlaşılmama, anlaşılmak istenmeme olmuştur.
Nurettin Topçunun başına gelen yalnızlık ve anlaşılamama durumu Cemil Meriç için de geçerlidir.
Son yıllarda biraz daha ön plana çıkarılan Nurettin Topçu, Cemil Meriç gerçeğine rağmen henüz yeterince tanındıklarını, yazdıklarının okunup anlaşıldığını söylemek zor. Zor, çünkü sığ milliyetçiliğe ve İslamcılığa en sert eleştiri getirenlerin başında gelir Topçu.
İsyan ahlâkını doktora tezi olarak yazmıştı Sorbone Üniversitesinde. Hatta sosyalizme yakın denebilecek görüşleri vardı. Ya da sosyalizmin İslam’a yakın düşünceleri Topçunun hareket noktasıydı. Milli sosyalizm modeline yakındı. Bunun Rusya’dan dünyaya yayılan Marxizmle yakın olmakla hiçbir ilgisi yoktu şüphesiz. Ancak Nurettin Topçu ve Cemil Meriç gibi milli bir kalkınma, tam bağımsız bir anlayış, Türk aklı ve İslam dairesiyle genişleyen düşünce yapılarını günümüz insanının bir bütün olarak anlaması, kabul etmesi bir hayli zordu, öyle de oldu.
Topçu, İslam dünyasının düşünceyi terk ettiğini görmüş ve yeniden düşünmek adına var gücüyle yazmış, çabalamıştı. Adeta Maturidiliğin yeniden ihyacısıydı.
Ahlakın terk edildiğini görmüştü. Bunun sebebi olarak ta felsefenin- aklın İslam topraklarından kovuluşu olarak gördü.
Ahlak ve felsefe akılla at başı giderdi ona göre. Düşünce- akıl ile İslam gibi… dinin içinden aklı ve ahlakı atarsanız ortada ne din kalır ne Türklük ne de İslam. Hatta insanlığımızdan şüphe eder hale geliriz.
Osmanlı’da İbn Rüşt düşüncesinin terk edilip Gazali ekolünün yerleşmesinin yozlaşmanın miladı olarak gören Topçu’yu anlamak iktidarların işine gelmedi. CHP döneminde Dr. ünvanlı olmasına rağmen şehirden şehre sürgün edildi. Daha sonra da üniversitelerde görev verilmedi. Hareket dergisine ambargolar konuldu. Çünkü o Türk- İslam ve milli sosyalizmi birleştirmek istiyordu. Çünkü o ve onun gibiler ABD başta olmak üzere Batının taşeronu bir ülke olsun istemiyorlardı.
Yerleşik Arap İslam algısını ve mevzilerini yüzyıllardır ellerinde bulunduran bazı tarikat, parti, ideoloji ve cemaatlerin işine gelmedi. Görülmedi, duyulmadı, okunmadı, unutturulmak istendi.
Her zaman Türk tasavvuf anlayışının yanında oldu. Kentli insanın yanındaydı. Bu düşüncesi onu kentli Türk tarikatı olarak değerlendirilebilecek Gümüşhanevi dergahına sürükledi.
Dönemin sağcı iktidarlarının Batı-Avrupa kutsamasına karşı çıktı.
Aklı yitiren ve dini görünümlü çevrelerden uzak durdu. Saç-sakal, el-etek öperek dindarlık olmazdı ona göre. İnsan nefesinden şifa aranmaz, tespih sayısında hikmet olmaz, günahlar rakamla ölçülmezdi.
Erzurumlu Toçuzadeler’den geliyordu.
İnönü döneminde Dr. ünvanlı liselerde felsefe öğretmeni olarak görev yaptı.
Hareket Dergisini İzmir’de yayınlamaya başladı. Çığır açmaya gelmişti.
Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği, Milliyetçi Toplumcu Anadolucular derneği gibi dernekler kurdu.
İnanmış bir mümindi ve zihniyle, kalbiyle, hareketleriyle Türk'tü.
Eğitimden felsefeye birçok alanda kitaplar yazdı.
Nurettin Topçu son yıllarda yeniden hatırlanmaya ve kitapları satmaya başladı. Peki, anlaşıldı mı?
Hayır!
Çığlığı duyuldu mu?
Hayır!
Düşünmemizi önerdi, akletmemiz gerektiğini söyledi.
Felsefe, akıl, sorgulama anlayışı hâkim olsun istedi.
Günümüzde itikatta Maturidi yolunda gittiğini iddia edenler düşünüyor ve Topçu'yu anlıyor mu?
Hayır!
o zaman ne oluruz da olur olmaz yerde, laf açıldığında Hca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş… Nurettin Toçu, Cemil Meriç, Erol Güngör’ü… İdris Küçükömer, Kemal Tahir gibi düşünen, sorgulayan; bu toprağın insanlarını ağzımıza alıp kirletiyoruz?
Yoksa biz akletmeyi mi unutturulduk?
Yoksa inandığımız din Kur’an ve Sünnet İslam’ı değil de Arap adetleri, cahiliye gelenekleri mi?
Nurettin Topçu Türkistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan dünyaya açılan Türk aklı ve irfanını yüzyılların baskın anlayışından kurtarmak için mücadele eden bir düşünce devrimcisiydi. Tek başına mücadele etti, mücadelesine hala tek başına devam ediyor. 10 Temmuz 2020
Naci YENGİN
[email protected]
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR