MANİSA’NIN KÜLTÜR HAYATI
Şehirlerin insanlara kazandırdığı, kazandırması gereken şehirlilik-medeniyet bilinci ve kültürüyle insanların şehirlere ödemesi gereken borçları vardır. Şehirler içinde barındırdıkları insanların kültür- medeniyet ve insaniyet adına her ne varsa birikim ya da yıkımlarını yansıtırlar.
Ya da başka bir ifadeyle şehirler içinde yaşayan insanların boy aynasıdır bir yönüyle! Aynada gördüğümüz her ne kadar dış görünüşümüz olsa da boy aynamız olan yaşadığımız şehirde yaptıklarımızın kimlik ve benliğimizin dışa vurumudur!
***
İnsan çocukluk ve ilk gençlik yılları hangi şehirde geçirdiyse o şehre daha çok bağlanır. Yıllar geçse de o şehirle olan bağlarını koparamaz.
Yıllardır Manisa-Saruhan Sancağı (Şehzade Şehir) ile ilgili çalmadığımız kapı, el sürmediğimiz ata yadigârı taş, toprak kalmadı. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki şehrin sahipleri çok zamandır ortalarda gözükmüyor! Şehrin sahibi olarak ortalıkta arz-ı endam edenlerse şehri sahiplenmeyi “Babasından miras kalmış tapulu mal” şeklinde anlamış olacaklar ki şehirden bir türlü ellerini çekmiyorlar!
Şehrin üzerinde dolaşan kara bulutlar gibi şehrin sahibi olduğunu iddia eden bazı kişi ve kurumlar… Her kim varsa onlardan başka kişi ve kurumların isimleri dolaşmıyor, onlardan başka kişi ve kurumların şehirde bir şeyler yapması mümkün olmaz-olamaz gibi yanlış bir yargı oluşturuluyor! Her fotoğraf karesinde onlar, her mecliste onlar…
Şehrin üzerine sinmiş olumsuz bu yargıyı, bu zihinsel körlüğü, kısır döndü ve hatta kem talihi kırmak gerekir diye düşünen onlarca kültür ve irfan insanı gelmiş geçmiş ancak bir türlü kara bulutları dağıtma, şehirleri yeniden yaşanır hale getirecek ilkbahar mevsimlerini geri getirmelerine izin verilmemiş!
***
Cumhuriyetle birlikte bırakın tarihi şehirlerimizi, medeniyetimizin temellerini atan şehirleri koruma kanunu çıkarmamız gerekirken adeta el birliğiyle yok etmişiz geçmişi bu güne bağlayan şehirlerimizi! Yok etmişiz medeniyetimizi!
Kim ne derse desin Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının devamıdır!
Modern devletleri modernleştiren en önemli özelliği tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkması olmalıyken özelde Türkiye genelde İslam dünyasında tarihi ve kültürel doku, miras yüzyıllardır yok edilerek günümüze gelinmiştir!
***
Manisa gibi bir şehirde her ne kadar tarihi eserlerin çoğunluğu yok edilmiş bu güne kadar gelememiş olsa da en azından talandan, yıkımdan ve yok olmaktan kurtularak günümüze gelmeyi başarabilmiş kültürel mirası koruyabilmek amacıyla yapılması gereken çalışmalar aciliyet arz etmektedir. Bu konuda şehrin isimsiz kahramanları ve gerçek sahipleri Cumhuriyetin ilk yıllarında “Tarihi Eserleri Koruma Cemiyeti” adı altında toplanmış ve şehre sahip çıkmaya çalışmışlardır.
1940’lı yılların şartları içerisinde gerçekleştirilen ve bu güne kadar gerek Manisa’ya gerekse bilim dünyasına örnek olan eserlere imza atan bir avuç gönüllü insanın yapmış olduğu çalışmalar da olmasa sanırım bu gün Manisa’nın dünü ile ilgili kaybımız çok daha feci olurdu.
Çoğunluğunu M Çağatay Uluçay, İbrahim Gökçen’in kaleme aldığı Cenap Refik Orkun ve Kamil Su gibi değerli araştırmacıların da katkı sağladığı değerli eserlerin üzerine koyabildiğimiz Manisa’ya dair kaç eser vardır? 1935-1950 arası Manisa ile ilgili yazılan eserlerle 1950 sonrası yazılan eserler ve yapılan çalışmalar birbirine yakındır. 15 yıllık Manisa Halkevinin vermiş olduğu eserlerle 1950’den bu güne geçen 66 yıllık sürede yazılan eserler birbirine denkse söylenecek çok fazla bir şey yoktur! Şapkamızı önümüze alıp bu acı gerçeği sorgulamak ve nerede hata yaptık sorusuna mantıklı cevaplar bulmak zorundayız.
O zaman şimdi söyleyin bana: Şehrin gerçek sahipleri şu anda üzerinde yaşayan canlılar mıdır yoksa üzerinde yaşamaya layık gördüğümüz ve şehri çoktan terk etmiş mevtalar mı? [email protected]