LALE ŞEHİR
Naci YENGİN
Lale mevsimi ile başlayan İlkbahar’ın şehirleri canlandırması kadar insan hayatında da bir rahatlama, kalbinde bir ferahlama, coşkun bir ruh hali vermesi beklenir. Ancak bu durum çoğu zaman gözle görünmeyebilir. Hissedilerek, farkında olmadan hayatımızda meydana gelebilecek pozitif değişimler Lale Mevsiminin etkisiyle açıklanabilir.
Ne derece isabetlidir bilinmez ama lale’nin Türk’e has bir çiçek olduğu ve mutasavavıflar eliyle Türk’has bir sembol haline getirildiği söylenir. Bu konuda gül ve lale arasında bir çekişmeden de bahsetmek mümkündür. Allah’a yaklaşma ve O’na layık olma adına tatlı bir rekabetin ne güle ne de laleye halel getirmesi düşünülemez. Yeter ki birbirlerini yok edecek derece insanlar bu güzelliklere farklı anlamlar yüklemesin! Ne gülün laleyi ne de lalenin gülü kıskanması düşünülemez.
Lale Allah’ı tesbih eden gül ise Peygamberimizi hatırlatan anlamlar yüklenerek günümüze kadar gelmiştir. Gül Araplara, Lale Türklere ait güzelliğin temsilcileri olarak bilinir.
Lale dikensiz bir bitki ve ömrü kısa olan güzelliğin sembolüdür. Manisalı divan şairlerinden Birri Mehmet’in Lale’yi anlatan şiiri, gerek lalenin gerekse Saruhan Sancağı Manisa’nın ‘’Lale Şehri’’ olduğunu ortaya koyar.
Lale şehirliği hak etmesi gereken bir şehir varsa o da Manisa’dır. Her ne kadar Manisa ve lalenin kopmaz bağı koparılmış gibi görünüyorsa da zaman geçirmeden bu bağı yeniden tesis etmek gerekir.
Türkistan bozkırlarından Horosan Erenlerinin atlı süvarileri eşliğinde lalenin Anadolu topraklarında geldiği ilk yer Manisa olarak bilinir.
Saruhan Beyliği döneminde Ulu Cami ve Manisa Kalesi’nden Dumanlı Dağı’n zirvelerine kadar rengarenk lalelerle donatıldığı ve zaman içerisinde dağ, bayır, ova demeden lalenin bütün Gediz Havzası’na yayıldığı bilinir. Gerçi bazı araştırmalar lalenin Manisa ve yöresinde antik dönemden itibaren varolageldiğini söyleseler de lalenin Osmanlı’ya ve Türk’e has bir Orta Asya bitkisi olduğundan şüphe yoktur.
Türklerin tabiat kültü, yer-surlar ve ağaç kültleri Gök-Tengri inanç değerleriyle İslamlaşmadan yüzlerce yıl sonrasına hatta günümüze kadar yaşayagelmiştir. Türklerin hayata bakış açısı lale gibi pekçok bitkinin Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmesinin önünü açmış görünmektedir. Bu nedenle Saruhan Beyliği’nden düzenli ve manur bir şehir devralan Osmanlı Devleti Saruhan Sancağı’na özel bir önem vermiştir.
Saruhan Sancağı’nın siyasi ve dini açıdan en önemli şehirlerin başında gelmesi iki açıdan değerlendirilir. Bunlardan ilki Osmanlı’nın hükümdar namzeti Şehzadelerinin Manisa’ya gönderilmesidir. Bu nedenli Saruhan Sancağı 1595 yılına kadar Osmanlı’nın en gözde ve en mamur şehirlerinden birisidir. Öyle ki Edirne, Manisa ve İstanbul dışında Osmanlı’nın büyük saray yaptırdığı şehir yoktur.
Edirne Sarayı, Saray-ı Amire ve Topkapı Saray’ı (Saray-ı Humayun) bu durum Manisa’nın siyasi gücünü arttırırken bir yönüyle Manisa ikinci (gölge) başkent gibi algılanmıştır zaman zaman. Özellikle II. Murad’ın Manisa’da bulunduğu 1444-1446 yılları arasında Anadolu’nun başkentliğini yapan ve adeta payitaht gibi algılanan şehir olduğu gözlerden kaçmamalıdır.
Manisa’nın gözde şehir olmasının ikinci nedeni Mevlevihanedir. Konya’dan sonra (Mevlevihanenin Merkezi) ikinci sırada bulunan Manisa’da Saruhanoğulları döneminde yaptırılan Mevlevihanede eğitim gören dervişler Konya Mevlevihanesi’nin başına geçecek ehliyette yetiştirilirdi. Bu nedenle Manisa’da şehzadelik yapan ve hükümdarlık nasip olan padişahların Mevleviliğe önem vermelerinin nedeni Manisa’da Mevlevilikle içli dışlı olmalarıdır.
Manisa lalesi, şehrin havasını, görüntüsünü değiştirdi yüzyıllarca. Şhzade Şehir lale kokusuyla medeniyetin kokusunu ve rengini değiştirecek sultanlar, alimler, zahitler, şairler, edipler, tüccarlar, kadılar, kaptanlar, komutanlar... yetiştirdi. Son dönemde Manisa bu alanlarda arka planda kalmışsa bizce lalenin ve gülün mana ve önemini kavrama reflekslerinden uzaklaştığı içindir.
Lale iklimine layık insanların inşa edeceği medeniyetle yeniden önem kazanacağını umduğumuz medeni şehir, medeni insan bütünleşmesinin ilk adımı parklara, bahçelere lale çiçeğinin güzelliklerini süslemektir. Bu alanda umarız lale şehir yeniden mana ve ruh iklimine geri dönecek ve medeniyetin yeniden inşasında eski görevini hatırlayarak ‘’Şehzade şehir’’ olma yolundaki yürüyüşünü kararlılıkla sürdürecektir.