LALE MEVSİMİ
Naci YENGİN
Bazı gazetelerin eklerinde “Yine lalelendi İstanbul bahçeleri” haberini okurken Manisa adına “hayıflanma”, “karamsarlık”, “hayal kırıklığı”, “burukluk”, biraz da “isyan” cümleleriyle dolup taşıyor yüreğim!
Lalenin ata vatanı her ne kadar Türkistan bozkırlarıysa Anavatanı Türkiye’dir.
Kayıtlara göre laleye dair ilk sanat eseri M.Ö 6. Yüzyılda Türkistan’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Pazarık Kurganlarındaki halı-kilim motifleridir.
Lalenin ata vatandan Anavatan’a gelişi XII. yüzyılda Türklerin Anadolu akınlarının yoğunlaştığı döneme rastlar. Rivayete göre Harezmşah komutanlarından Saruhan Bey’in ataları ve Alplerinin kervanlarında lale soğanı, çiçeği de vardı.
Başka bir rivayete göre Lale, Friglerin ana tanrıça olarak kabul ettiği Kybele’ye âşık olan Attis’in kutsal çiçeğidir.
Rivayetler ne olursa olsun Türkistan’dan Anadolu’ya gelen Türk dervişlerinin dergâhlarında, konaklarında, berzahlarında, otağlarında lale çiçeği yetiştiriyordu. Saruhan İli (Manisa), Bursa, Konya, Erzurum… Lalenin Türkistan’dan sonra en yaygın olarak yetiştiği şehirlerin başında gelir.
Şimdilerde durum daha farklı… Dünya lalenin anavatanı olarak Hollanda’yı biliyor! Hollanda ihracatında lale ciddi bir yer tutuyor. Laleler ülkesi olarak her yıl yüz binlerce turist çekiyor!
Ancak son yıllarda İstanbul, Konya başta olmak laleyi yeniden keşfeden şehirlerimiz de yok değil. Özellikle İstanbul ve Konya’da lale yetiştiriciliğinde önemli adımlar atıldı, yatırımlar yapıldı.
İstanbul’da “Lale Festivali” Emirgan Korusu, Sultanahmet ve Kadıköy’de yapılıyor.
İstanbul’da yaşayanlar bilir. Mart sonuna doğru parklar, bahçeler, kaldırımlar… Her taraf rengârenk lalelerle bezenir. Hele bir de yolunuz Sultanahmet Meydanı, Fethi Paşa Korusu, …Topkapı Sarayına düşerse renk cümbüşünün içinde kendinizi bir an lale devrinde hissederiniz.
Şair Nedim dile gelir bir an:
“Erişti nev bahar eyyamı”, “Çerağan vakti geldi lalezarın.”
Lalenin Manisa’dan İstanbul’a; Saray’a gitmesi Fatih devrinde gerçekleşmiştir.
Şehzade Mehmet(II.) Manisa’da kaldığı yıllarda Saray-ı Amire’nin has bahçesine lale çiçekleriyle donatmıştır. 1451'de II. Murat’ın ölümüyle Edirne’de Osmanlı’nın tahtına çıkan Fatih Sultan Mehmet ve ekibi Saruhan Sancağından Lale soğanını da yanlarında götürmüştür.
Lale yüzyıllarca Türk’e özgü bir çiçek hatta kutsi bir çiçek olarak kalmış ancak Kanuni devrinden sonra durum değişmeye başlamıştır.
Lalenin Dünya’da önem kazanması Kanuni devrinde Hollanda elçisinin lale soğanını çalıp ülkesinde götürmesinden sonra başlamıştır.
Saruhan Sancağı Manisa’da 1527’den günümüze kadar Mesir etkinlikleri kutlanır.
Lale Manisa dağlarında, ovalarında yetişir… Ancak gelin görün ki şimdiye kadar gerek Mesir gerekse lale ile ilgili ulusal ve uluslararası Manisa’da bir çalışma yapılabilmiş değil!
Her ne kadar festival ismi ve etkinlik tarihine katılmasam da “Mesir Festivali” adı altında sembolik de olsa birtakım etkinlikler yapılıyor. Yasak savma kabilinden geçiştirilen; uzun soluklu ve şehre katkısı son derece sınırlı kalan etkinlikler yerine “Mesir” ve “Lale” sembollerini ön plana alacak kalıcı etkinliklerle bu iki değer ölümsüzleştirilse daha isabetli olacaktır.
Lalenin Şehzade II. Mehmet’in(FSM) Saray-ı Amire ve Hünkâr Bahçesi’nde yetiştirdiğini bilmeyen yoktur. Hükümdarlığa uzanan yolda Manisa’da şehzadelik yapan hükümdarların hatıralarına sahip çıkmak, değerlerini dünden bu güne, bu günden yarına taşımak adına Mesir ve Lale Sanat edebiyat günleri, fuar ve kongre ekinlikleriyle ulusal ve uluslararası sinema, şiir ve müzik etkinlikleri; roman ve hikâye yarışmaları, lale yetiştiricilinin özendirilmesi, örnek seraların açılması, mesirin Hafsa Sultan Tıp Merkezi tarafından sağlıklı olduğuna dair patentinin alınması çalışmalarına hız verilmesi gerektiği aklın yolu olarak görülmektedir.
İstanbul’da lale zamanı geldiyse Şehzade Şehir-Manisa’da hangi zamanı yaşamalıyız?
Manisa'da büyüyüp yetişen Şehzade Mehmet(Fatih Sultan Mehmet) belki de şu satırları Manisa dağlarında yazmıştır: “Sâkiyâ mey sun ki bir gün lâlezâr elden gider
İrüşür fasl-ı hazan bâg ü bahâr elden gider”
Lalenin Anadolu’da anavatanı olan Manisa’yı kabul ediyorsak bu anlamda ne gibi çalışmalar yapıyoruz?
Biz yine de Arif Nihat Asya gibi ümidimizi yitirmeden “Bahtın bahtım, yazın yazımdır, Manisa!”, “Neş’en neşem, sızın sızımdır, Manisa!” demeye devam edenlerden olalım! www.tarihistan.org