Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

KERKÜK

14 Haziran 2022 - 20:15

KERKÜK

Halide Nusret Zorlutuna’nın “Bir Devrin Romanı” adıyla yayımladığı hatıralarını birkaç kez okudum. Her okuduğumda boğazımda düğümlenen cümleler, isyan, haykırış ve üzülmeme rağmen okudum! Kerkük’ün, Kerkük Türklerinin içinde bulunduğu durumu düşünerek kahroldum!
Zorlutuna’nın 1905’te başlayan hatırları Osmanlı son dönemiyle Cumhuriyetin ilk yıllarına dair geniş bir fotoğraf çekiyor gibidir. 
Hatıraların insanı kendisine çeken bir büyüsü olsa gerektir. Özellikle Osmanlı coğrafyasına dair hatıraları okurken bazen isyan, bazen hüzün ve bazen de tatlı bir tebessüm oluşur insanda.
Hatıralar, bir devrin tanıklığını yapan insanlara dairse, hayatta kalma ve tarihe not düşme ihtiyacından kaynaklanıyor olsa ve genellikle subjektif olarak kabul edilse de okunmalı ve dersler çıkarılmalıdır. Ancak yine de okunmadan geçilmemesi gereken önemli bilgiler içeren ve adeta dün ne idiğümüzü, bugün ne durumda olduğumuzu ve yarın nasıl olmak isteyebileceğimizin ipuçlarını çıkarabileceğimiz önemli ipuçlarıyla doludur.
Halide Nusret Zorlutuna’nın babası II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi sırasında İttihatçıların önde gelenlerinden birisi olan gazeteci Mehmet Selim. Daha sonraki adı ile Avnullah Kâzımî Beydir. II. Meşrutiyet sonrası Kerkük Sancağı mutasarrıflığına tayin edilen ve paşalık payesi verilen Avnullah Kâzımî ve ailesinin İstanbul’dan Kerkük’e oradan Cidde, Bağdat ve yine İstanbul’a uzanan hayat yolculuğunda birçoğu Türkiye toprakları içinde yer almayan Türk bölgelerinde yaşanan hayatlar hakkında önemli bilgiler verir yazar.
Osmanlı coğrafyası, kültür hinterlandı hala huzura kavuşabilmiş değildir. Elimizden çıkan topraklarda yaşanan dram, gözyaşı ve kan hala sona ermiş değil! Osmanlıya karşı Batı ve onların yerel işbirlikçileri tarafından açıkça desteklenen Türk-İslam dünyasını bölme, birbirine düşürme ve hatta yok etme politikaları sonucu Osmanlı yılıkmış ve kültür coğrafyamızda kan ve gözyaşı o gün bu gündür durmamıştır.
Halide Nusret Zorlutuna’nın babası Mehmet Selim’in Kerkük mutasarrıflığı görevi ile ailesiyle yaşadığı Kerkük’ün bu günkü haliyle Osmanlı zamanındaki durumu arasında derin farklar vardır. Huzurun, güzelliğinin hâkim olduğu bölgeler şimdilerde o huzur iklimini özlemle yâd ediyor.
İstanbul, İzmir, Antakya, Halep, Kerkük, Cidde, Bağdat ve yeniden İstanbul’a uzanan coğrafyada dolaşan Halide Nusret Zorlutuna’nın “Bir devrin romanı” kitabı gözyaşlarıyla yoğrulmuş bir hatıralar yumağıdır. Özellikle 1926’da İngilizlerle yapılan Ankara Antlaşmasıyla elimizden çıkan Kerkük hakkındaki satırlar insanı derinden etkiliyor. Türk diyarı Kerkük bir zamanlar mutasarrıflık tarafından yönetilirken, halkının tamamı Türklerden oluşurken bugün gelinen noktada durumun içler acısı hali bizleri perişan ediyor!
Kerkük
“Limon çiçekleri bir acayip beyazlıkta /Yıldız kokarlardı, ay kokarlardı.
Tatlıların en tatlısı o hurmalarda/Dereler bir içli ahenk…
Kuşlarda nağme… Kuşlarda renk…/Şafaklar konuşurdu şiir şiir…
Ey çocukluğumun cenneti, masal şehir /Kulaklarımda hep senin sesin,
Gözümde, gönlümdesin…”[1]
 
Kerkük gibi Türk şehirlerinin elden çıkması kadar insanı derinden yaralayan başka bir facia düşünülemez. Yahya Kemal’in Rumeli toprakları için taşıdığı hisler Musul, Kerkük, Kırım, Süleymaniye, Suriye, Güney Azerbaycan, Doğu Türkistan, Selanik, Yanya, Girit, Üsküp, Adalar… ya da yüzyıllarca mayamızla şekillenen, ruh ve bedenen Türkleşen şehirlerin kaybında, insanların başka coğrafya ve memleketlerde kalmasında yaşarız. Kerkük mayamızın hiçbir zaman bozulmadan bu günlere kadar geldiği ancak son yıllarda Türk şehri olmaması için yoğun çaba harcanan güzide şehirlerimizden birisidir.
Kerkük’e hasret yaşayan Anadolu insanı ve Türk coğrafyası Kerkük’ten yükselecek çığlığı duymak için beklerken Kerkük insanı da Türkiye’den esecek bir bahar iklimini, rüzgârı gözleyerek 1926’dan bu yana o rüyayı örmeye, yaşamaya, direnmeye devam ediyor.
“Altın köprüye doğru yol almaya başladık.
Ben hüngür hüngür ağlıyordum. Çocukluğum orada kalmıştı. Limon, portakal çiçekleri, güller… Ve sonra biricik kardeşimin Kal’a da Danyal Peygaber Türbesi’ne sığınmış mezarı.”[2]
Kerkük’e olan hasretimiz, özlemimiz hiçbir zaman azalmadı. Üsküp’e, Doğu Türkistan’a Bahçesaray’a, Batum’a olan özlemlerimiz gibi her zaman arttı. Bölgede yaşanan gelişmelere bakılırsa artmaya da devam edecek gibi görünüyor! www.tarihistan.org

 
[1] H. Nusret Zorlutuna, Bir roman gibi, Ank. 1986, s. 36
[2] Age, s.64

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum