KENTİ UYKUSUNDAN UYANDIRANLAR
NACİ YENGİN
KENTİ UYKUSUNDAN UYANDIRANLAR
Bazen oraya farkında olmadan gider oturur bazen de gitmek için sözleşiriz dostlarımızla.
Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli” romanında da bahsi geçen “Damacılar Kahvehanesindeydik Mustafa Özkösemen’le…
Damacılar Kahvehanesi yalnız bir kahvehane değil. Bir ocak, bir kültür yuvası aynı zamanda. Mesela hala dama oynayabileceğiniz ender mekânlardan birisi.
Tarihi Rum Mehmet Paşa bedestenine yasladığı sırtındaki mekanın bilincinde varlığını sürdürmek için direnmeye devam ediyor.
Damacılar Kahvehanesinin sahihi Yusuf Doğan için ayrı bir sayfa açmak gerekli ancak şu anda yanımızda değil…
Damacılar Kahvehanesi sahibi Yusuf Doğan kültür, sanat ve kitap aşığı bir insan.
Manisa da bir ilk peşinde! Balkanlar, Trablusgarp (Osmanlı Libya’sı), II. Dünya Savaşı… konularında kartpostal sergisi açmak için var gücüyle çalışıyor. Ancak önünde birçok engel var.
O da bunun farkında.
Öncelikle belediyeden destek bulacak. Kamuoyunun desteğini alacak… Engellerin farkında. Ancak yine de girişimlerini birkaç kültür aşığı gönüllü ile sürdürüyor. Aldığım son bilgilere göre belediye ipe un sermek için her yolu deniyor!
Ancak aramızda olması gereken Hakkı Avan, Dr. Necdet Okumuş Beyler yoktu.
Hakkı Avan’ı aradık ancak görüşme imkânımız olmadı.
‘Akşama ararız’ diyerek kapattım telefonu. Öyle de yaptım…
Hakkı Avan’ı tanımasaydım Sabahattin Akman’ı tanıma şansım olmazdı belki de!
Sabahattin Akman’ı 8 Haziran 2011’den itibaren görmek, sokağın başında kirli sakallı haliyle elinde ya da dudağındaki sigarasıyla gözetlemek mümkün değil!
Sabahattin Akman kısacık hayatına sığdırdığı engin yüreğinden çıkan satırları öksüz bırakarak gitti. Kalemi mahzun, satırları yarım, cümlelerinin nefesi kırık dökük ve “canının canı Manisa” bekçisini yitirdi.
Sokaklar yalnız kaldı.
Köşeler dönülmez oldu.
Sabahattin Akman ’sız Manisa soğudu, üşür oldu kaldırımlarda kimsesiz dolaşan yakası kalkık insanlar. Onun düşük omuzlarından Manisa’ya bakamaz olduk çoktandır. Bakamaz oldu çocuklar!
Kıymetli Mustafa Özkösemen anlatmasaydı, Hakkı Avan yazmasaydı Sebahattin Akman’ı bu kadar yakından tanıyamayacak, şiirlerini okuyamayacaktım.
Hafızamı geri çağırıp çoğu zaman göz göze geldiğimiz Sebahattin Akman ile hiçbir zaman konuşma imkânım olmadı!
Onunla ilgili hatırladığım son kare Kitapsarayın önünde yerdeki poşetleri alıp çöp tenekesine atması ve gerisin geri geldiği yöne doğru dönüp gitmesiydi.
O anda kendimden, insanlığımızdan bir kez daha utanmış ve bakakalmıştım ardından.
Öyle, söylendiği gibi “şizofren” bir görüntüsü de yoktu. Belki biraz dağınık, bakımsız, pejmürde bir görünümü vardı ancak bizlerden ileride bir zihin aydınlığına sahip olduğu belliydi.
Belki de Hakkı Avan’ a söylediği gibi “ Yaşamın anlamlını arıyordu. Ancak bulamıyordu.”
Yine de aramaktan geri durmuyordu.
“Yoktu… Artık kaldırımlar yalnızdı! Şiirinde dediği gibi:
“Yoksun işte/senden kalan tek bir çizgi/yaşamak kadar ince” dizeleriyle çizdiği inci gibi satırlarıyla arıyordu hayatın anlamını.
Bazen trene binip gitmek, uzaklara gitmek istiyordu. Arayışı yolunda yürüyebilmek için gitmek…
“Bilete para yok /hızla geçer gider tren/ dayan yüreği dayan/ orada bir dağ var/gözünü senden ayıramayan” dizelerinin kitabı da “Yaşamak Kadar İnce” idi Sabahattin Akmanın. Daha sonra “Dönüşüm” ve “Aşk-ı Mevsim” şiir kitaplarına imza attı.
Hakkı Avan’ın Gediz Dergisinde Yaz 2010 tarihli 7.sayı ve Güz 2011 9. sayısında “Şair Sabahattin Alman’ın Sigarası Tütmüyor Artık” yazısını okumasaydım şiirini yakından tanıyamayacaktım!
İyi ki tanımışım, iyi ki yazmış Hakkı Avan Sabahattin Akman yazısını!
…
Damacılar Kahvesi… Dedim ya Yusuf Doğan’a ait.
Daha önce hiçbir yerde görme imkânı bulamayacağınız tabloları burada görmeniz mümkün. Hala dama oynanmaya devam ediyor. Üst katı bekar odası olarak bilinir yıllardır.
Her ne kadar geçmiş yılların şaşalı günlerini arıyorsa da yine de önemini bilenlerin uğramadan edemediği Damacılar Kahvehanesi bundan böyle de dost sıcaklığını yaşanmaya devam etmeli.
Damacılar Kahvehanesinde Dumanlı Dağın kar kokulu nefesirini çekerek sohbetinizi demli çaylar eşlik edebilir. Böyle mekânları bulmanız öyle kolay değildir bu devirde! Hem de Şehzadeliği her geçen gün unutulmaya yüz tutan bir şehirde böyle mekanlar bulmak çok zorlaşacak önümüzdeki günlerde.
Mustafa Özkösemen’le her sohbetimizde olduğu gibi yepyeni ufuklar açılıyor ufkumuzda. Zarfı açılmamış, kimseyle paylaşılmamış cilt cilt, satır satır cümlelerinizi saatlerce aktarmak içten değildir. Meraklı bakışlar bir anda kara gözlerle size yönelebilir!
Size yönelen meraklı, kara ve karamsar kan çanağı gözlerin esareti altında yüksek perdeden anlatıyoruz sayfaları. Dergiler, kitaplar, Manisa… Geçmişten ve geleceğe dair her ne varsa anlatıyoruz bir çırpıda.
Mustafa Özkösemen çıkınından çıkardığı azıklar gibi sırt çantasında taşıdığı kitap, dergi, gazete ve bazen de fotokopilere çoğaltılış makaleleri masaya serip her bir kitap ve dergiyle farklı dünyalara yelken açan bilge edasıyla uzakları yakın, bilinmezleri aydınlatan o coşkun haliyle sıraladığı cümleleri bir mavzer gibi sürüyor namlunun ucuna.
Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız saatlerin ardından Damacılar Kahvehanesinden ayrılıyoruz.
Yağmur altında çıktığımız Damacılar Kahvehanesi ve Yusuf Doğanın hatırasını arkada bırakıp Hakkı Avan, Ahmet, Atilla ve kalem aşığı nice değerle selamlaşarak yürüyoruz.
Manisa adına sevinçle hüznü aynı anda yaşamanın ikircillikli halimizle Manisa dağının kar sesine sığınak yapan şehrin kılcal damarlarına doğru adımlıyoruz.
Sokaklar bizim, selamlar bizim, dostluklar bizim…
Zihnimde Rahmetli Sabahattin Akmanın şiiri:
“kalır bir başına Niobe
Mavi mavi bir gecede
Bakışlarım durur
Bir kentin uykusunda
Uyanır bende bütün güzellikler.”*
Satırlar Sabahattin Akman’ın…
* Hakkı Avan, “Şair Sabahattin Akmanın Sigarası Tütmüyor Artık.” Gediz Dergisi, Güz 2011, Yıl:2, Sayı: 9, sayfa 12