KEMENTİ BOYNUMUZA TAKANLARDAN KURTULMAK!
NACİ YENGİN
Ülkelerinin kaderi ile kendi kader ve yönlerini aynı yön ve kaderde gören milletimin kahir ekserisi iki yüzyıldan fazladır hangi yöne, istikamete gideceğine bir türlü karar veremiyor!
Milletlerin kaderi devletlerinin kaderi ile aynıdır. Ancak milletler devlet-iktidarlarının kaderlerini belirlemek, yön verme sorumluluk ve zorunluluğuna da sahiptir!
Milletim kadim tarihten bu güne kadar kendilerinden olduğunu düşündükleri yöneticileri iş başına getirmiş, baş tacı etmiş ancak bazı durumlarda yönetici, saray, bürokrasi çevreleri ile milletin yönü, düşüncesi, hedefi farklılıklar arz etmiştir. Bu tür olağanüstü durumlarda kendilerinden olan bir lider, kahraman, önder çıkarmasını da bilmiştir!
O lider ve yöneticiler ki milletinin töresi, kültürü, inancı, milli duruşu istikametinde inkılâp niteliğinde değişime ön ayak olur ve milletiyle devleti bir bütün olarak yaşamaya devam ederler.
Bazen de tam tersi durum söz konusudur. Milletin içinden çıktığını iddia eden bazı çevreler milletin töresi, inancı, dili ve kaderi ile oynarlar. Çoğu zaman dış faktörlerin etkisiyle asker-bürokrasi çevrelerinde görülen bu etki bazı dönemlerde milletin öz benliğindenmiş, milleti yüce hedeflere götürme düşünce, gaye ve amacındaymış gibi görülen lider, önder, şeyh, mehdi, tarikat, cemaat vb. kişi, kurum ve oluşumlar millete rağmen devleti ele geçirmeye, milletin dini, milli duygularını sömürmeye; milleti dış mihraklara yamamaya, hatta peşkeş çekmeye çalışırlar!
Milletimiz tarih boyunca milleti devlet, devleti millet haline getirmeye çalışan lider, din ve devlet adamlarını da tanımış bunun tam akis olan, ülkesini, millet ve devletini üç kuruşa satmaya çalışanlara da şahit olmuştur!
Hasan Sabbah’ın Selçuklu devletine karşı din görüntüsüyle terör faaliyetleri sürdürmesi, Türkiye Selçuklularına karşı Babailer isyanının din kisvesine bürünmesi, Şeyh Bedreddin İsyanı… Şeyh Said isyanlarının dine dayandırılmasına karşı millet her zaman devletinin, iktidarın yanında olmuş isyanlara karşı devletiyle birlikte hareket etmiştir.
II. Abdülhamit’e karşı milli, dini ve batıcı duruşu benimseyen Türkçüler, İslamcılar ve Batıcıların Batı tarafından desteklenip aynı amaç etrafında kenetlenmeleri,
Mete Han(Oğuz Kağan) babasını töreye uymadığı için tahtan indirmesinden tutun da Yavuz Sultan Selim'in babası II. Beyazıt’ı tahtan indirmesi,
Uygur devletinin Çin dini ve kültürüne meyletmesi; halkını bu kültürle yoğurmaya başlamasına karşı çıkan isyanlar,
Fatih’in devletin devamını sağlamak ve hâkimiyetini pekiştirmek amacıyla Türk töresini Fatih Kanunnameleri olarak düzenlemesi,
Batının dayatması sonucu onun değerlerini, sistemini benimseme yolunda en önemli adım olarak kabul edilen Osmanlı’da anayasacılık hareketinin temeli olan 1839 Tanzimat Fermanının bir Şeyhülislama okutulması,
Atatürk'ün Damat Ferit'e karşı sine-i milletle Milli Mücadele Hareketini Anadolu'dan başlatması…
Tarihin değişik dönemlerinde görülen birbirleriyle taban tabana zıt olan olaylarda görüleceği gibi devletin bazen alaşağı edilmesi, milletin yok sayılması amacını gütmüş ancak kısa zamanda millet yeniden devletiyle birlikte badirelerden kurtulmasını bilmiştir.
Hep milleti devlet, devleti millet görme ve milli vasfı devam ettirme amacına uygun yaşamak istenmiştir.
Enver Paşa’nın İngiliz, Rus emperyalizmine karşı Türkistan Milli Mücadele Hareketine on binlerce Türkistan Türkünün desteklemesi ve bu uğurda şahadet şerbetini içmesi…
Diğer taraftan milletin dini, milli, hukuki, ekonomik, askeri... Her türlü enerjisini, potansiyelini başka odak, devlet, örgüt ve cemaatlere peşkeş çeken çevreler de vardır ki bunların da tarih boyunca isimleri, yönleri, istikametleri milletle ters düşmüş, milletin sağduyusuyla dışladığı, sırtını döndüğü, hatta lanetlediği insanlar olarak anılmışlardır.
Şurası bir gerçektir ki millet istikamet ve ülkü sahibi, kendisinden gördüğü önder, lider ve devlet adamlarının peşinden koşarak gitmektedir.
Milletim belki çoğu zaman öksüz, kimsesiz kalmıştır ancak yine de mağrur ve mutlak necip bir millet olduğuna iman etmiştir. Hele hele tarihten getirdiği yaradılış gayesine uygun liderleri de buldu mu hızına yetişmek kimin harcıdır! Yoksa âleme nizam verme ülküsü milletsiz, lidersiz nasıl mümkün olunabilir?
İnancımıza göre milletimiz ilk devirlerden itibaren atalardan gelen ve Türklüğün ayrılmaz parçası olan düşünce, inanç, devlet, millet ve bağımsızlık… Düsturlarından hiçbir zaman vazgeçmemiş, vazgeçmeyecektir. Her ne kadar iki yüz yıldan fazla bir zamandır yönetici-iktidar-aydın zorlamalarıyla yönünü, yolunu şaşırma emareleri gösterse de bu şaşkınlık çok uzun sürmemiş yine kendi yolunda, düşünce, inanç ve milli hedeflere yürümesini bilmiştir. Hatta iktidar sahiplerini de kendi milli hedefleri yoluna çekmesini de bilecek kadar feraset sahibi olan milletin gizlediği o muhteşem cevherin ortaya çıkmasını sağlamak için sadece bir kıvılcım, birkaç işaret fişeği yetmektedir!
Türkiye 130’dan fazla devlet, beylik ve imparatorluk kuran bir tarihe sırtını yaslanmaktadır. Uzun, yorucu ve meşakkatli, bir o kadar da kutsi medeniyet yolculuğuna çıkma ve sancağı taşıma görevi verilen bir milletin binlerce yıldır devam eden yolculunun bazı dönemlerinde görülen çalkantı, kaos, fetret ve kırılmaların olması yolunun, istikametinin, ülküsünün ne kadar doğru olduğunun da bir göstergesi sayılmalıdır! Yaradıcının bahşettiği ezelden ebede devam edeceğine inandığımız bu kutsi görev bilinciyle bütün yönler hedef, bütün yollar yolumuz, bütün düşler bizim düşümüzdür diyerek omuzlarımıza yüklenen, kalplerimize iman aşkını veren Hz.Peygamber’i rehber edinerek atılacak her adım, her yön bizler için Kızılelma, İla’yı Kelimetullah yoludur!
Yeter ki Türk’ün milli kültürü ve Türk’ün töresi Maturidi anlayışı ile tertemiz, duru, akılcı İslam algısı yaşatılmaya, yeşertilmeye devam edilsin.
Hoca Ahmet Yesevi ile kalplerimize giren Türk’ün Allah aşkı, Horasan Erenleriyle Anadolu’ya gelmiş Yunus’la ilahi, Hacı Bektaş-ı Veli ile semah olarak milli hamurumuz haline gelmiştir. Ve hala yolumuzu aydınlatmaya devem eden ışık güçlü ve sancağımız alev alev parlamaktadır! Bazen fetret devirlerinin olması mukadderdir. Hatta hayra yorulması da gerekir. Tökezlemeler, savrulmalar, radikal uçlar, özentiler, başka sistemlere hayranlıkların görülüyor olması gayet tabii karşılanmalıdır.
Kendimizi unutup yolumuzu şaşırdığımızda yağlı kementi kimlerin boynumuza taktığını unutmadan kutsi yolculuk sürmeli ve yolcu yoluna devam etmelidir.