Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

KARADENİZ'DE ATLANTİK SAVAŞI

24 Mayıs 2015 - 20:41 - Güncelleme: 24 Mayıs 2015 - 20:50

Karadeniz tarih boyunca büyük güçlerin hâkimiyet ve çekişme alanı olagelmiştir. Çatışmanın eksik olmadığı “Karadaniz’de Atlantik Emperyalizmi” her geçen gün hâkimiyetini arttırmakta ve Balkanlardan Karadeniz ve Hazar bölgesine kadar ABD öncülüğünde İngiltere ve Siyonist çevreler çalışmalarına hız vermektedir.

Rus ve ABD çatışmasının yoğunlaştığı bölgede enerji ve bölge nüfuzunu ele geçirme yarışı hızlanmaktadır. Dünya dengelerini bozabilecek bu gidişatın önümüzdeki dönemde  Karadeniz’de savaşa dönüşme ihtimali yüksektir.

Yeniçağla birlikte denizlerin öneminin anlaşılmasıyla birlikte Akdeniz limanları değer kaybederken Atlas Okyanusu limanları önem kazanmış ve bu durum İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerini ön plana çıkarmıştır.

Yakınçağ’da buhar gücü ve teknolojik gelişmeler İngiltere ve Fransa’yı ön plana çıkarmıştır. II. Dünya savaşına kadar dünyanın hâkimi süper gücü İngiltere olmuştur. Ancak bu durum II. Dünya savaşından sonra değişmiş ABD’nin eline geçmiştir.

ABD öncülüğünde gerçekleştirilmek istenen hâkimiyet anlayışında İngiltere ve İsrail’in de büyük etki ve katkısı bulunmaktadır.

Atlantik hâkimiyeti olarak adlandırılan ve “Soğuk Savaş Döneminin” bitmesiyle başlayan yeni hâkimiyet anlayışı ve Atlantik hâkimiyeti düşüncesi son dönemde daha da önem kazanmış uygulama alanı genişlemeye başlamış görünmektedir.

NATO’yu arkasına alarak Sovyetler Birliği faktörünü ortadan kaldıran ABD dünya hâkimiyetini tek başına gerçekleştirmek amacıyla yanına aldığı destekçi devletlerle Karadeniz’e yönelmiş ve Soğuk Savaş dönemine son vererek Kafkaslardan Hazar ve Balkanlara kadar Rusya’nın olası bir genişleme ihtimalini de karşı bölgeyi kontrol eder duruma gelmiştir.

Türkiye’nin NATO’ya dâhil edilmesi Türkiye’nin bölgedeki hassas durumundan kaynaklanmaktadır. ABD’nin Kafkaslar, Balkanlar, Hazar, Ortadoğu, Türkistan coğrafyasına doğru gerçekleştirmeyi planladığı ekonomik, askeri ve siyasi yatırımların üssü olarak Türkiye düşünülmüş olmalıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik, jeostratejik özel durumu ve Osmanlı bakiyesi tarihi ve kültürel hinterlandının sağlamış olduğu avantajlardan yararlanmak isteyen ABD Türkiye’yi yanına alarak birçok hedefini zahmetsizce ulaşma imkânı da bulmuş görünmektedir!

I.Dünya savaşı sırasında Boğazlardan geçerek Rusya’ya yardım götürmeyi hedefleyen İngiltere ve Fransa’nın da Atlantik hedefi peşinde olduğu bilinen bir gerçektir. Rusya’ya karşı Osmanlının yanında yer alan Almanya’nın da Dünya hâkimiyetini İngiltere’den alma hesapları I. Dünya savaşında amacına ulaşamayacaktır.

I.Dünya savaşında başarılı olamayan Batılı devletler Çarlık Rejiminin de yıkılmasını engelleyemeyerek Dünyanın kaosa sürüklenmesini ve İngiltere’nin Dünya hâkimiyetini kaybetmesinin önüne geçememişlerdir.

Çarlık Rejiminin yıkılmasıyla beraber Sovyet Rusya bölge ve Dünya hâkimiyetini gerçekleştirmeye çalışmış ancak 1990 yılında çökmüş ve Dünya hâkimiyeti ABD’nin eline geçmiştir.

ABD’nin bir zamanlar İngiltere’nin gerçekleştirmek istediği hedeflere ulaşmak istediği aşikârdır. Bu nedenler ABD’nin Dünya hâkimiyetinde İngiltere ve İsrail (Musevi Lobisi)’in olmaması düşünülmemelidir. Son dönemde Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan’da gerçekleşen Turuncu devrimlerinin arkasında ABD’nin olduğu görülmüştür. Bu durum ABD öncülüğündeki ittifakın Rusya’ya karşı Hazar, Karadeniz bölgelerini kontrol etme amaçlarını bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.

ABD’nin Türkiye’yi Türk İslam dünyasında gerçekleştireceği ekonomik, askeri, siyasi yatırımlar için üs olarak gördüğü ortadadır. Türkiye’nin bu durumu avantaja çevirmemesi için hiçbir engel bulunmamaktadır. Kültür, ekonomi, spor, müzik, eğitim… Alanlarında yapılacak ortak çalışmalar ve hükümet programlarıyla Türk İslam dünyasıyla olan bağlar güçlendirilebilir ve halklar arasında ortadan kaldırılan kardeşlik köprüleri yeniden tesisi edilebilir.

Reklam