KAHVE GÜZELLEMESİ
Kahve sevenlerle çay sevenler arasında tatlı bir çekişmeden bahsedilir.
Son dönemde her köşe başında kahve içilecek mekânların sayısı hızla artıyorsa bunda kahvenin yüzyıllardır devam eden hatırını yabana atmamak gerekir.
Sonbahar yağmurun sesine kulak verip oturduğunuz mekânda Yemen’den geldiği rivayet edilen kahvenin telvesinin tadına varanların keyfine diyecek yoktur.
Kahvenin nereden geldiğinin ve kahve için neler söylendiğinin çok fazla da önemi yoktur kahve tutkunları için. Onlar kahvenin sohbetine tutkundur…
Kahve içilecek mekânlar öyle sıradan yerler değildir. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız kahvenizin tadına varmak için her mekâna gidemezsiniz.
İstanbul’da Kapalıçarşı’nın en mutena yerlerinden birisi hiç kuşku yok ki tarihi Şark Kahvesidir. Yağlıkçılar Caddesi134 numarada bulunan mekân İstanbul sanat ve entelektüel çevrelerince çok bilindik bir adres ve hatta buluşma yeridir. Tıpkı Çorlulu Ali Medresesi (Erenler) olduğu gibi. Tarihi önemi pek çok olmasına rağmen maalesef son zamanlarda eski önemini; en azından edebiyat ve sanat camiası açısından eski ilgiyi görmemesi nedeniyle yitirmiş durumda. Şimdilerde daha çok turistlerin mekânı haline gelmiş. Ancak yine de yolunuz düşerse uğrayıp bir kahve içmeniz gerekir.
Bir zamanlar sanat ve siyaset çevrelerinin en çok uğradığı mekân olan Şark Kahvesi yaklaşık 50 yıldır Kapalıçarşı'da hizmet veriyor.
1957 yılında bu günkü haline dönüştürülen Kapalıçarşı Şark Kahvesinde kahve içmek bir ayrıcalıktır mekânın değerini bilenler için.
Bir süre önce uğradığım Şark Kahvesinde siparişi veriyor ve geçip oturuyorum tarihi resim galerisi gibi görünen, yağlı boya tabloların bulunduğu kuytu bir köşeye. Hem de son zamanlarda kahve istediğinizde yeni yetme kahvecilerin Türk kahvesi mi diye sorduklarını düşünecek olursak böyle bir soru ile karşılaşmamak hoşuma gidiyor. Aynı şekilde Çengelköy’de Çınaraltı’nda da bu hassasiyet gösteriliyor. Kahve istediğinizde bol köpüklü sade kahvenizin geleceğinizden emin olabilirsiniz.
Turistler buranın kendilerine has bir yermiş gibilerden biraz da garipseyerek kahvemi içip bu satırları yazmaya başladığımdan beri göz ucuyla biraz da garipseyerek bana bakıyorlar.
Çoğu zaman kahveden aldığım haz kadar başka bir içecekten haz almadığımı düşünürüm.
Kahve kokusunu içinize çekmek isterseniz kahvenin tarihi mekânına uğramadan edemezsiniz.
Eminönü’ndeki Mısır Çarşısından sıraya girip aldığınız Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin kahvesinden alıp odun ateşinde köpürttüğünüz kahvenin tadına doyum olmayacaktır.
İşte o zaman her şeye bedel bir mutluluktur yaşadığınız.
Kapalıçarşı Şark Kahvesinden çıkıp Mahmut Paşa’dan aşağıya doğru iniyorum.
Eminönü’nde Mısır Çarşısından burnuma gelen koku karşısında ayaklarımın emrine girerek kokuyu takip ederek Mehmet Efendi’nin o tarihi kahve sinmiş dükkânına varıyorum. Irkı, rengi ve cinsiyeti farklı birçok insan gibi sıraya girip kahve tarttırıyorum. Doyumsuz kokularını içime çekip bir an önce bu kahveyi cezveye koymak için neler vermezdim!
Namı sınırları aşan Kuru Kahveci Mehmet Efendi kahvesinin farklı bir tadı var. Sıradan kahvelere benzemiyor. Yıllardır farklı kahve tatları denememe rağmen üniversite yıllarından beri bu tadı başka bir mekânda bulamadım!
Dile kolay 1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi bu zanaatını beraberindeki ustalıkla, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor.
Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1543'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirilen kahve ile aynı olduğu iddia ediliyor bu kahvenin! Belki bu yüzden, aslına uygun olduğu ve Türk damağına göre yapıldığı için millet olarak beğeniriz ya kahveyi.
Yalnız Türkler mi, dünyanın her yerinde kahvehaneler entelektüellerin buluşma yeri, kahve ise sanatçıların en sevdiği ortak içecek oldu. Tanınmış pek çok kişi kahveye ayrı bir anlam kattı, önemsedi:
Alexandre Dumas, André Gide, Molière, Victor Hugo, Honoré de Balzac, Voltaire, Ludwig van Beethoven, Immanuel Kant gibi sanatçı ve düşünürler için kahve bir yaşam biçimi haline geldi.
Kahvenin tadı bir ara yok oldu gibi sohbetlerimizin arasından ama yine devam etti kahvenin tadı.
Kahve edebiyatı ve sanatı günümüze kadar devam ede geldi. Türkülere, şiirlere, hikâye ve filmlere konu oldu ve olmaya da devam ediyor.
Alel acele eve varıp kulpsuz fincanımdan bir yudum kahve almazsam dinmeyecek bu istek…
“Kahve Yemen'den gelir/ Bülbül çimenden gelir/Ak topuk beyaz gerdan/Her gün yabandan gelir”
“Kahveyi kaynadırlar/Fincana damladırlar/ Sahipsiz âşıkları/ Vururlar ağladırlar”
Şanlıurfa’da yaygın olarak kullanılan şu veciz cümlelerle bitirelim kahveye dair yazımızı:
“Kahve-yı ruy-ı siyahın nef’i vardır bedene
Lanet gelsin tütın ile tenbekiyi icad edene”
(Siyah yüzlü kahvenin vücuda faydası vardır/ Tütün ile tömbekiyi icat edene lânet olsun)
Kahve sevenlerle çay sevenler arasında tatlı bir çekişmeden bahsedilir.
Son dönemde her köşe başında kahve içilecek mekânların sayısı hızla artıyorsa bunda kahvenin yüzyıllardır devam eden hatırını yabana atmamak gerekir.
Sonbahar yağmurun sesine kulak verip oturduğunuz mekânda Yemen’den geldiği rivayet edilen kahvenin telvesinin tadına varanların keyfine diyecek yoktur.
Kahvenin nereden geldiğinin ve kahve için neler söylendiğinin çok fazla da önemi yoktur kahve tutkunları için. Onlar kahvenin sohbetine tutkundur…
Kahve içilecek mekânlar öyle sıradan yerler değildir. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız kahvenizin tadına varmak için her mekâna gidemezsiniz.
İstanbul’da Kapalıçarşı’nın en mutena yerlerinden birisi hiç kuşku yok ki tarihi Şark Kahvesidir. Yağlıkçılar Caddesi134 numarada bulunan mekân İstanbul sanat ve entelektüel çevrelerince çok bilindik bir adres ve hatta buluşma yeridir. Tıpkı Çorlulu Ali Medresesi (Erenler) olduğu gibi. Tarihi önemi pek çok olmasına rağmen maalesef son zamanlarda eski önemini; en azından edebiyat ve sanat camiası açısından eski ilgiyi görmemesi nedeniyle yitirmiş durumda. Şimdilerde daha çok turistlerin mekânı haline gelmiş. Ancak yine de yolunuz düşerse uğrayıp bir kahve içmeniz gerekir.
Bir zamanlar sanat ve siyaset çevrelerinin en çok uğradığı mekân olan Şark Kahvesi yaklaşık 50 yıldır Kapalıçarşı'da hizmet veriyor.
1957 yılında bu günkü haline dönüştürülen Kapalıçarşı Şark Kahvesinde kahve içmek bir ayrıcalıktır mekânın değerini bilenler için.
Bir süre önce uğradığım Şark Kahvesinde siparişi veriyor ve geçip oturuyorum tarihi resim galerisi gibi görünen, yağlı boya tabloların bulunduğu kuytu bir köşeye. Hem de son zamanlarda kahve istediğinizde yeni yetme kahvecilerin Türk kahvesi mi diye sorduklarını düşünecek olursak böyle bir soru ile karşılaşmamak hoşuma gidiyor. Aynı şekilde Çengelköy’de Çınaraltı’nda da bu hassasiyet gösteriliyor. Kahve istediğinizde bol köpüklü sade kahvenizin geleceğinizden emin olabilirsiniz.
Turistler buranın kendilerine has bir yermiş gibilerden biraz da garipseyerek kahvemi içip bu satırları yazmaya başladığımdan beri göz ucuyla biraz da garipseyerek bana bakıyorlar.
Çoğu zaman kahveden aldığım haz kadar başka bir içecekten haz almadığımı düşünürüm.
Kahve kokusunu içinize çekmek isterseniz kahvenin tarihi mekânına uğramadan edemezsiniz.
Eminönü’ndeki Mısır Çarşısından sıraya girip aldığınız Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin kahvesinden alıp odun ateşinde köpürttüğünüz kahvenin tadına doyum olmayacaktır.
İşte o zaman her şeye bedel bir mutluluktur yaşadığınız.
Kapalıçarşı Şark Kahvesinden çıkıp Mahmut Paşa’dan aşağıya doğru iniyorum.
Eminönü’nde Mısır Çarşısından burnuma gelen koku karşısında ayaklarımın emrine girerek kokuyu takip ederek Mehmet Efendi’nin o tarihi kahve sinmiş dükkânına varıyorum. Irkı, rengi ve cinsiyeti farklı birçok insan gibi sıraya girip kahve tarttırıyorum. Doyumsuz kokularını içime çekip bir an önce bu kahveyi cezveye koymak için neler vermezdim!
Namı sınırları aşan Kuru Kahveci Mehmet Efendi kahvesinin farklı bir tadı var. Sıradan kahvelere benzemiyor. Yıllardır farklı kahve tatları denememe rağmen üniversite yıllarından beri bu tadı başka bir mekânda bulamadım!
Dile kolay 1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi bu zanaatını beraberindeki ustalıkla, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor.
Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1543'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirilen kahve ile aynı olduğu iddia ediliyor bu kahvenin! Belki bu yüzden, aslına uygun olduğu ve Türk damağına göre yapıldığı için millet olarak beğeniriz ya kahveyi.
Yalnız Türkler mi, dünyanın her yerinde kahvehaneler entelektüellerin buluşma yeri, kahve ise sanatçıların en sevdiği ortak içecek oldu. Tanınmış pek çok kişi kahveye ayrı bir anlam kattı, önemsedi:
Alexandre Dumas, André Gide, Molière, Victor Hugo, Honoré de Balzac, Voltaire, Ludwig van Beethoven, Immanuel Kant gibi sanatçı ve düşünürler için kahve bir yaşam biçimi haline geldi.
Kahvenin tadı bir ara yok oldu gibi sohbetlerimizin arasından ama yine devam etti kahvenin tadı.
Kahve edebiyatı ve sanatı günümüze kadar devam ede geldi. Türkülere, şiirlere, hikâye ve filmlere konu oldu ve olmaya da devam ediyor.
Alel acele eve varıp kulpsuz fincanımdan bir yudum kahve almazsam dinmeyecek bu istek…
“Kahve Yemen'den gelir/ Bülbül çimenden gelir/Ak topuk beyaz gerdan/Her gün yabandan gelir”
“Kahveyi kaynadırlar/Fincana damladırlar/ Sahipsiz âşıkları/ Vururlar ağladırlar”
Şanlıurfa’da yaygın olarak kullanılan şu veciz cümlelerle bitirelim kahveye dair yazımızı:
“Kahve-yı ruy-ı siyahın nef’i vardır bedene
Lanet gelsin tütın ile tenbekiyi icad edene”
(Siyah yüzlü kahvenin vücuda faydası vardır/ Tütün ile tömbekiyi icat edene lânet olsun)
FACEBOOK YORUMLAR