İSTANBULDAKİ MANİSA
NACİ YENGİN
Ramazan ayını İstanbul’da geçirdim.
Ay boyunca İstanbul’un değişik ilçe ve semtlerini gezme, dolaşma imkânımız oldu. Ramazan ayı olduğu için daha çok akşam saatlerinde hareketlenen ilçe ve semt meydanlarının en güzel görüntüsü Ramazan eğlenceleri, söyleşiler ve her yöreye has ürünlerin sergilendiği stantların oluşturduğu Türkiye mozaiğinin canlı kardeşlik görüntüleriydi. Bu öyle bir görüntüydü ki Karadeniz’den, Akdeniz’e, Marmara’dan Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ege bölgesine… Her bölge, yöre ve yerel kültüre ait bir ürünün tadına bakma, kültürü yaşama ve yaşatma arzusuyla İstanbul’da yaşayan insanların kendi yöre geleneklerine, kültürlerine; tatlarına sahip çıkmasının güzelliği.
Büyük şehirlerde yaşayan insanların kendilerine en yakın kültür, yöre ve hemşerilerine yakın durması ve ilk planda onlarla diyalog içinde bulunması gayet tabidir. Bu anlamda sanırım hemşerilik konusunda Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan büyük şehirlere gelip yerleşenlerin eline su dökecek başka bölge yoktur. Bölgelerin de kendi içlerinde yoğunlaşan şehir hemşericiliği yoğun olarak yaşanmaktadır. Sivaslılar, Oflular, Çaykaralılar, Trabzonlular, Siirtliler, Erzurumlular… Kars, Muş… Sıralanıp gider.
Ancak dikkat çekici bir durumdur ki mesela Egeliler ve Ege’ye ait çok fazla hemşeri derneği bulamazsınız! Bunun sosyolojik izahları olmakla birlikte tarım toplumundan sanayi anlayışına, bireyciliğe geçişle de ilgisi olduğu söylenebilir. Bir başka neden de geleneksel kültürlerin ortadan kalkıyor olmasıyla da bu durumu açıklamak mümkündür.
Ancak bizim şehir gibi tamamen hemşerilerine ve kültürlerine lakayt kalan başka şehir var mıdır bilemem!
Her ne olursa olsun insan gittiği şehirlerde uzun süre kalınca kendi bölge, yöre ve şehrine ait bazı değerleri, damak zevklerini özlüyor. Bu düşünceyle iftardan sonra Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye, Şile gibi ilçelerde kurulan ramazan meydanlarını dolaşırken nasıl üzüldüğümü anlatamam!
Dedim ya, insan uzak kaldığı aylar içinde kendi kültürüne ait ürünler, kültür ve gelenekler görmek istiyor. Şehrime ait hiçbir kültürel eser sergilenememesi ayrı bir konu. Ancak işin daha da üzüntü verici yönü Manisa ve yöresine ait bir derneğin bulunmaması ya da Manisa’nın ürünlerini sergilemek amacıyla hiçbir ciddi çabanın sergilenmiyor olması! “İstanbul’daki Manisalılar” adıyla kıymetli dostum Avukat Cemil Altınbilek başkanlığında bir çabanın varlığını bilmeme rağmen bunun bir kişinin çabalarıyla olacak bir iş olmadığının da farkındayım. Manisa Valiliği, Belediyeler, İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Esnaf ve Sanayicilerin ortaklaşa çabalarıyla gerçekleştirilmesi gereken Manisa ve yöresinin tanıtılması amacına yönelik çalışmalar atıl kalmış şimdiye kadar! Her zaman birileri engel olmuş, nifak sokmuş! Tabii ki olan bizim gibi şehrinden uzakta yaşayanlar daha çok etkilenmiş bu durumdan!
Ee, ne yapalım. Bizim şehrin kader bu olsa gerek!
İnsanlar hemşerilerinin, dostluk kapılarını açan derneklerin çatısı ve desteği altında çaylarını yudumlayıp yöresel tatları tam ederken bizim gibi hemşerilerine, şehrin tanıtımına ilgisiz şehirlerden gelen insanlar da kenarda köşede öksüz insanlar gibi karşıdan baka kalıyorlar!