GELECEĞİN ÖNCÜLERİ
Naci YENGİN
Şehirlerin sesi, tarihi, edebiyatı, sanatı, nefesi ve hatta çığlığı diyebileceğimiz yayın organları şehirlerde yaşayan ve şehre aidiyet duyan insanlar kadar önemlidir.
Uzun zamandır şehirlerin sesi, nefesi ve çığlığı yeterince yankı yapmıyorsa; şehirlerin avazını duyurmaktan acizsek bunda süreli yayın organlarının eksikliğini aramak gerekir.
Şehrin insanı gibidir kültür hayatı. İnsanlar için söylenecek şeyler şehir kültürü için de söylenebilir. Şehri meydana getiren maddi manevi eserler insan merkezli, insan özüne uygun, milli hasletlerle örülü olmalıdır ki içinde yaşattığı insanlar da kendilerinden bir şeyler bulabilsin yaşadıkları şehirde. Aksi halde şehrin yaşanmaz oluşunda, şehrin tek düze bir hayatı dayatmaya başlamasında da yine insanın tercihleri arasındadır!
Şehirleşme ile medenileşme arasındaki bağ ile şehirli insanla bedevi insan arasındaki fark birlikte açıklanırdı bir zamanlar. Ancak gelin görün ki günümüz şehirlerinde modernitenin bilinçaltımıza yerleştirdiği hayat tarzına paralel olarak şehirleşmenin de dünyanın her yerinde ayniyet arz ediyor olmasında bilinçli bir planlama ve moderniyeti ellerinde bulunduranların yönlendirmesinin olmadığını söyleyebilir miyiz?
Dinler, ideolojiler şehirlerde, medeniyet merkezlerinde şekillenmiştir. Ancak bu teori Türkistan coğrafyasında bozkırlarda yaşayan Türkler için geçerli olmasa da beynelmilel dünyanın ortaya koyduğu gelişmişlik ve medeniyet algısını değiştirmeyeceği için ortaya konmuş olan Batı merkezli şehirlileşme düşüncesi geçerliliğini devam ettirmektedir.
Türk-İslam şehirlerinin en önemli özelliği kuruluş evresinde tekke, zaviye, imaret, lonca, külliye… Türü yapılar etrafında şekillenmiş olmalarıdır.
Türklerin Türkistan’dan Anadolu ve Balkanlara doğru yolculuğunda Kolonizatör Türk Dervişleri[1] adı verilen Horasan Erenleri, Ahi dervişlerinin öncü rolü üstlendiği, fetihlerden önce dervişlerin fethe öncülük ettiğini görmek gerekir.
Dünyanın artık küçük bir köy haline geldiğini, şehirlerin birbirlerinden farklarının kalmadığını, nereye gidersek gidelim bizleri karşılayan alış veriş merkezlerinin aynı merkezden yönetildiğini, aynı müziğin tınılarını duyduğumuzu, aynı kültürün çevremizi, benliğimizi kuşattığından yakınır dururuz.
Alabildiğine bizleri içine çeken anaforun içinde kendisini kurtarabilmiş, adeta Kolonizitör Türk Dervişleri edasıyla kozasını örmeye, etrafını aydınlatmaya devam edenler garipler, kimsesizler, hiçlik makamını yaşayanlar yok mudur?
Vardır elbette. Vardır var olmasına da onların gözü, makamda, parada, markada değildir. Sıcak bir selam, hal hatır sorma, akıl danışma, birisine yardım etme, bir türkü dinleme, bir gözyaşı silme mutlu eder onları. Yolda, sokakta görseniz tanımayabilirsiniz. Hatta garipseyebilirsiniz. Ancak eli öpülesi, sözü dinlenesi, türküsü dinlenesi insanlar asıl onlardır.
Kendi türküsünü söyleyenleri bulmak ve ortaya çıkarmak durumundayız.
Bildiği ve en iyi yaptığı işinde gücünde olan, emanetin ehline verildiği kişi olanlarla hemhal olmak durumundayız.
Ancak onları öyle bulup ortaya çıkarmak, görmek öyle kolay da değildir. Şehrin en mutena köşelerinde kozalarını örmeye, türkülerini söylemeye, Türkçe sözler derleyip demlemeye, gönüller yapmaya her dem devam ederler.
Bazen tarihi bir mekânda, bazen bir çeşmenin başında ya da asırlık çınar ağacının gölgesinde sanatla, şehirle, medeniyetle hemhal olmuş buluruz onları. Onlarla konuşurken sözlerin sadece dudaktan dökülmediğini, gönül sesini dinlediğinizi anlarsınız.
Belki garipser acıyarak bakarsınız öylelerine. Aslında garipsediğimiz şey onların şahsında kendi kimliğiniz, kültürünüz, medeniyet çınarınız ve hatta tüm değerlerinizdir de farkında değilizdir.
Farkında olmadığımız şey sadece şehri sırtında taşıyan insanlar değildir. Farkında olmak zorunda olmamız gereken en önemli konulardan birisi de şehri omuzlayanlara omuz vermek, yüklerini hafifletmek adına şehri, şehirliliği, medeniyeti; gariplerin sesini şehre, bölgeye, millete ve dünyaya duyuracak günlük, haftalık, aylık yayın organlarıyla onlara destek olmaktır.
İnsan baki değildir. Eserler insanların yolculuğunda geleceğe seslenmek amacıyla meydana getirdiği yapılardır. Kim hangi eseri hangi zamanda meydana getirdiyse eser banisini, kültürünü, yaşanan dönemin özelliklerini yansıtarak bizlere geçmişten ses, ruh ve bilgi getirir. Geçmişten gelen medeniyet ışığı olarak değerlendirilebilecek eserlerin rehberliğinde şehirlere ve medeniyete yapılacak yatırımlar geleceğe gönderilecek bir dilekçe, birer yol haritası ve bize dair nişaneler olacaklardır.
Günümüzde şehrin sesini, ruhunu ve türküsünü en derinden dinleyen ve dillendirenlerin en ayrıcalıklı vasfı geleceğe yapılan yolculuğu bugünden tasarlamaları ve atılan her adımın hesabını verebilecek vasıflara sahip olmalarıdır. www.tarihistan.org
[1] Ömer Lütfi Barkan, Vakıflar Dergisi, C.II. Ankara, 1974, s 279-304