ENVER PAŞA VE MUSTAFA KEMAL PAŞA
NACİ YENGİN
Enver Paşa meselesi kitap ve zihinlerimizde yerli yerine oturmadan Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılını bütün yönleriyle ortaya koymak mümkün değildir.
Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasında büyük bir mesele, görüş ayrılığı varmış gibi ortaya konulan düşünceleri ortaya atanların genel ekseriyetinin Türkiye’nin vizyon, öngörülü plan, projeler üretmesini engelleyen çevreler olduğunu görmek şaşılacak şeydir!
Enver Paşa gibi Osmanlı son dönem asker- bürokrat ve aydınlarının II. Abdülhamit’in açtığı okullarda okumuş olduğu dikkate alınırsa aynı eğitimden geçtiğini söylemek mümkündür. Aralarında ay farkı olan ve her ikisi de aynı yıl doğan ve her ikisinin de askeri okulu birincilikle bitirmiş ancak talih Osmanlı döneminde Enver Paşa’ya gülmüştür. Milli Mücadele ile birlikte ise Mustafa Kemal Paşa’nın önü açılmış Cumhuriyet kurucusu olarak Mustafa Kemal Paşa ortaya çıkarken Enver Paşa Türkistan toprağında ebediyete uğurlanmıştır.
Enver Paşa’nın özellikle Suriye cephesinin tüm yükünü Mustafa Kemal Paşa’ya vermesi onu ne kadar güvendiğinin de bir göstergesidir.
Osmanlı son dönem askeriyesinde milli duruşu sergileyen asker ve bürokratlarında bir gaye vardı: “Osmanlı ne pahasına olursa olsun kurtarılmalıdır.” Hatta Türk yurtları İngiliz, Rus çizmesinden, İslam coğrafyası ise tüm işgalci, sömürgeci devletlerin işgallerinden temizlenmelidir. Bu uğurda ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Genç Türklerin iki ferdinin dönemin beynelmilel şartlarından etkilenmemeleri beklenemez. O günün şartları içinde her ikisi de devletlerine, milletlerine ölesiye bağlılık yemini etmiş ancak iki liderin yolları Mondros sonrası ister istemez ayrılmış ve Enver Paşa alın yazısı çizgisi doğrultusunda büyük ülküsü olan Türkistan’a gitmiştir.
Enver Paşa ve Türkistan konusu henüz tam olarak ortaya konulabilmiş değildir.
Enver Paşa’nın Türkistan’a gidişinde kuru kuruya Turan birliği düşüncesi olduğunu söyleyen ve savunanlar Enver Paşa’yı yeterince anlamayanlardır. Hatta Kafkas cephesinde Ruslara karşı verilen mücadelenin hezimet olduğunu ve buradan Enver Paşa’yı saldırmayı maharet sayanlara en azından Rus yayınlarını takip etmelerini tavsiye ederiz.
Enver Paşa’nın hiçbir zaman siyasal İslamcı, siyasal Turancı olmadığını bilmekteyiz. Bir Türk’ün siyasal İslamcı ya da Turancı olması kadar Türklere garip gelen bir çelişki yaşanmamış ve Türkler tarafından böyle bir ayrım düşünülmemiştir. Enver Paşa’nın Türkistan mücadelesinde İngiltere ve Rusya’ya kaşı bir yönüyle Anadolu hareketini güçlendirme, Türkistan Türklerinin istiklal Mücadelesinde onlarla birlikte olma düşünceleri ağır basmaktadır.
Ailesine, vatanına, imanına, hürriyetine ölümü pahasına âşık olan Enver Paşa’nın Türkistan mücadelesi Türkistan Türkleri için adeta Osmanlının, halifeliğin desteği olarak görülmüştür. Türkistan’da Buhara Emir’i Âlim Han’a bağlı olan ve Ruslara karşı mücadele eden Lakay Aşireti lideri İbrahim Lakay’la aralarında az da olsa yaşanan sıkıntıların son derece tabii karşılanması gerektiğini görmek gerekir.
Türkistan Milli Mücadele Hareketini Türkiye’den Türkistan’a giden Enver Paşa ve arkadaşlarını Türkistan’da bulunan ve Sovyet zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelen, Türkçü olmalarıyla tanınan siyaset ve devlet adamlarından Zeki Velidi Togan, Osman Hocaoğlu… Gibilerin bile yeterince anlayamadıklarını bilmek gerekir.
Enver Paşa 4 Ağustos 1922 tarihinde Rusların karargâhına yaptıkları bir baskın- da Pamir Dağları’nın eteğinde Belcivan kasabası Abı-derya Köyü yakınlarında şehit olmuş ve vasiyeti üzerine Çegan Tepesi’ne defnedilmiştir.[1]
Enver Paşa’nın Tacikistan’da Belcivanda Çegan Tepesinde bulunan mezarının 3 Ağustos 1996’da Türkiye’ye getirilmesi meselesi başta Türkistanlılar olmak üzere Buhara Emir ve ailesini derinden yaralayan konuların başında gelir.
Ancak Enver Paşa’nın 4 Ağustos 1922’den 3 Ağustos 1996’ya kadar bulunduğu mezar yerine bir mescit ve türbenin yapılması gerektiğini çeşitli vesilelerle dile getirdik. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bildiğimiz kadarıyla eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül zamanında Enver Paşa adına Çegan’da bir mescit ve türbe konusu gündeme gelmişti. Ancak şimdiye dek sonuç alınamadı. Plan ve projelerinin çoktan bittiğini bildiğimiz bu projenin bir an önce yeniden gündeme alınması gerekmektedir.
“Enver Paşa bir güneş ihtişamıyla doğmuş, bir gurup ihtişamıyla batmıştır. Anısını tarihe bırakalım.”
Atatürk’ün Enver Paşa’nın ölümü üzerine söylediği bu sözler iki liderin birbirlerine karşı saygı ve sevgisini gösterir.
Türkiyenin kendi meselelerini kendi milli refleksleriyle çözmesi gerekmektedir.
Türkiye’de tarihçilerin Türk tarihini başkalarına bırakamayacak kadar değerli olduğunu bilmesi gerekiyor.
Türkiye’de tarihçilerin bütün ideoloji, takıntı ve öç alma düşüncelerinden kurtularak tarihi değerlendirmesi gerekiyor.
Türkiyenin yeniden II. Abdülhamit, Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa gibi idealleri yolunda yalnız da olsa yürüyen insanlara ihtiyacı vardır.
Türkiye’de insanların Oğuz Kağan’la başlayan Mete Han’la devletleşen, Alparslan’la, Horasan erenleriyle Anadolu’ya irfan meşalesini taşıyan, Fatih Sultan Mehmet’le kökleşen II. Abdülhamit’le siyasi feraset sahibi olan ve Mustafa Kemal’le küllerinden yeniden doğan bir Türk milleti ve devleti olduğunu anlaması gerekmektedir.
Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa çizgileri aynı çizgidir. Dünya görüşleri, Türk-İslam dünyasına bakışları arasında derin farklar yoktur. Her kim ki iki lideri birbirinden ayırmaya kalkar ve birisi üzerinden diğerini vurmaya çalışır ya cahil, ya nankör ya da düşmandır!
Not: Yazılarımız izinsiz alıntı yapılamaz, çoğaltılamaz...
[1] Fahri Türk, “Enver Paşa’nın Naaşının Tacikistan’dan Türkiye’ye Getirilişinin Türk Basınında Yansımaları”, Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı: 17, Kış 2015; Naci Yengin, Atayurt’tan Anadolu’ya Buhara Emirliği Türkistan ve Enver Paşa, İst. 2010