DÜĞÜNLERİN MATEMİ!
Geçen Pazar sabahtan akşama kadar koşuşturmayla geçti. Malum yaz sonu. Düğün dernek sıklaştı. Yaz bitmeden düğün, nişan ve sünnet töreniyle çepeçevre kuşatılmış durumda insanlar! Hatta bir arkadaş haftalardır hafta sonlarında ailesiyle bir yerlere gidemediğinden şikayetçi! Olsun. Bugün bana yarın sana hısabı kimsenin şikayet ettiği yok. Bizimkisi de o türden bir koşuşturma.
Cumartesiden kına gecesi ile başlayan yoğunluk Pazar günü öğleden sonra sünnet, ikindi üstü düğün akşam yine düğün töreniyle sonuçlandı.
Ancak işin düğün, eğlence tarafında değiliz. Zaten pek hazzetmem de! Özellikle yöresel düğün adet ve eğlenceleri hariç hiç hazzetmem!
İşin başka, hatta traji komik derecesinde sosyolojik, kültürel boyutları var son yıllarda yapılan düğünlerin! Eminim kültür tarihçilerimiz, sosyologlarımıza çok fazla malzeme çıkar bu günün düğünlerinden! Hatta ekonomistler de faydalanabir bu durumdan! Dinler tarihi, edebiyatçı, sosyolog, kültür tarihçileri, ilahiyatçılar...herkes meslek ve meşrebine göre payına düşeni alacaktır eminim günümüz düğün derneklerinden!
Liberalizmin bütün nimetlerinden faydalanmasını bilen ve bunu isteyen, amaçlayan bireylerin düğünleriydi katıldığım törenlerden birisi. Ancak muhafazakarlıkta önde giden hatta dini konularda etkin yetkin, hassas bir çevrenin de mensubu sayılabilecek kadar etkiliydi. Düğün normal zamanlarda disko, bar olarak kullanılan bir mekanda başladı. Davetliler kılık kıyefetleriyle modayı takip etme yarışına girmişlerdi. Örtülü, açık, çarşaflı...her kıyafetten, cenahtan insan vardı sizin anlayacağınız.
Düğün, eylence mutluluk paylaşımıydı.
Düğün, mutluluğun daim olması temennisiydi.
Düğün, müziğin nağmeleriyle gelin ve damada eşlik eden insanların coşkusuydu önceleri. Davul zurna eşiliğinde, hatta yerine, mekanına, yöresine göre zeybek, horon, halaydı...
Ancak son yıllardaki muhafazakar çevrelerin düğünleri bir başkalaştı! Kapıdan içeri girdiğiniz anda kasvetli ağır bir ney karşılıyor sizi. İster istemez coşkuyla attığınız adımlarınız ağzınızdan dökülen cümlelerle ters düşüyor! Coşkunuz bir anda frenliyor. Öte yanda Kur’an tilaveti ve ilahilerle geçen dakikalarda insanlar kendi halinde sohbet muhabbetteler. Hatta biribirlerine bakışları sorgulayıcı. Abdesti var mı yok mu belli olmayan insanlar Kur’an ve Süleyman Çelebinin Mevlid-i Şerifi eşiliğinde Yunus’tan, Mevlana’dan Abdulkadir Geylani Hazretlerinden feyz almaya çalışıyorlar!
Gelinle damat bir kenarda pusmuş önlerine bakmaktan boyunları kırıldı kırılacak!
Utançlarından kimsenin yüzüne bakamıyorlar!
İlahiler terennüm eden sanatçı ağlamaklı bir halde “Medet Ya” ilahisini seslendiriyor. Düğün derneğe eylenmeye gelenler devasa pastadan saçılan ışıkların yalazına sığınmış damatla gelini izliyor. Önlerindeki çerez bitmiş. Çocuklar koşuşturamıyor. Eylence, şevk heyecan hak getire!
Neyin titreyen sesi gelin ve damadı uhrevi aleme sürüklemiş gibi. Damat sağdıcına yaslanarak ayakta durabiliyor.
Bu tür bir düğün merasimi modern dünyanın düğün derneklerine karşı bir laternatif, bir çözüm müdür?
Bu tür ilahiler, dini konuşmalar ve mehter marşları, mevlevi sema eşliğinde gerçekleştirilen düğünler gerçekten düğün, eğlence sayılabilir mi?
Bu soruların cevabını verecek ben değilim. Ancak ortada bir gerçek var. Ne tarihimizde ne de Peygamber Efendimiz döneminde düğünler matemli değildi!
Her milletin kendine göre bir eğlenme türü vardır. İslamın ilk dönemlerinde de evlilikler, eğlenceler oldu ancak bu kadar kasvet ve bu kadar kapitalin havada uçuştuğu düğünlere rastlanmadı! Hz. Peygamber çıkıp gelse böyle İslami olduğu söylenen düğünlere izin vermezdi gibime giliyor! Çünkü o dönemde de Buhari’nin naklettiğine göre eğlence serbestti.
“Hz. Peygamber, çalgı çalınıp şarkılar söylenerek kutlanmasını tavsiye ederek düğün eğlencesini de tasvip etmiştir.”[1]
E, o zaman ne oluyor da bu gün hem de muhazafazakarlığın kapitalizmle harmanlanıp ekonomik hayatın ilim ve gerçek irfanla bütünleşemediği bir döneminde bizlere ne oluyor?
Sünnet ve ikindi düğününden sonra akşam düğününe gidecek mecalimiz kalmasa da gitmek gerekli diye düşünüp gidiyoruz. Ancak o da ne! Gündüz yaşadığımız ve bir türlü eğlenemediğimiz sünnet ve düğünden sonra bu düğün bir başka alem! Sanki amerikan filmlerinden bir sanhe ve havuz kenaranında disko bar tarzı bir eğlenece mekanında vur patlasın çal oynasın tarzında bir eğlence türü!
Hayır. Bu da değil! Bu da bize ait bir eğlence türü olamaz. “Kardeşim diyor bir arkadaş sana da düğün beğendiremiyoruz!”
Haklı!
Bu tür düğünleri, törenleri zaten filmlerde, dizilerde fazlasıyla izliyor, görüyor insanlar. Bana daha farklı bir düğün, sünnet ve eğlence lazım!
Bana anamdan emdiğim süt kadar helal, imbiğime işlenmiş töre kadar özümden olan; bana ait düğün ve eylenceler gerek!
Ama nasıl bir düğün ve eğlence beni teskin edebilir?
Galiba dönüp dolaşacağımız eylence türü eskilerde kaldığı söylenen usulünce eğlenilip gülünen ancak kültürümüze de uygun olan eski düğün ve eğlenceler olacak!
Kendimizi kaybetmeden davul ve zurnanın nağmeleriyle harmanlanmış zeybeğime, hoonuma, halayıma, barımı saklı sandıklardan çıkarma zamanı gelmeyecek mi hala?
[1] Buhârî, II,3, 11; Zebîdî, III, 151, 203.