DEMOKRASİ: DÖN BABA DÖNELİM!
Günlerdir dilimden düşmeyen cümleler: “Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete.
Amanieyynn..
Yol dediğin yol gibi
Ulaşmalı bir yere
Biz dön baba dönelim
Geliyoz aynı yere”
Rahmetli Cem Karacanın seslendirdiği bu türkü dilimde pelesenk oldu günlerdir. Çarşıda sokakta yerli yersiz dökülüyor dilimden!
17 Aralıkla başlayan ve yerel seçimlerden sonra daha da artarak devam eden sancılı sürecin ağırlığı karşısında sabahları erkenden uyanmaya, akşam geç saatlere kadar uyuyamaya başladım desem yeridir!
Türk tarihinin tamamı için söylemekte bir mahzur yok: Demokrasi denilen ve batının sermaye ve siyasi erklerinin geliştirip sihirli değnek gibi kullandığı bu yarım yamalak insanlık; yarım yamalak vicdan ve yarım yamalak lütuf barındıran yönetim şekli gömleği bize dar mı geliyor?
Batının ölçüp biçtiği ve tüm dünyanın giymesini istediği, allayıp pullayıp satmak için dayattığı yönetim, ekonomi, siyasi ve sosyal sistemlerin altında yaşamayı lütuf sanan milletler günün birinde bu acımasız tek düze anlayışa karşı yeni medeniyet anlayışları, yeni yaşam modelleri ve yeni dünyalar keşfetmek zorunda kalacaklardır! Yoksa bu şekilde ila nihaye nereye kadar gidilecek? Gidilse bile dünyada kaostan kurtulamayan coğraflara bakıldığında daha çok demokrasi, liberalizm-kapitalizm ve tüketime dayalı bir hayat felsefesi dayatılan ülkelerde demokratik çabalarla bir arpa boyu yol alınmasına izin verilmiyor! İşte o zaman anlaşılıyor ki demokrasi bazı ülkelerde sömürgeci devletlerin yapmaya çalıştığı görevi ifa ediyor! Demokrasiyle özgürlükleri bahşedilen ve özellikle bir zamanlar köleleştirilmek için her yolun denendiği topraklarda 2.Dünya savaşından sonra demokratik yönetimlerin malum çevreler tarafından desteklenip uluslararası sermayenin davet edildiği ülkelerde iç çatışmalar, kaos ve kırılmalar katlanarak devam ediyorsa bunun adına demokrasi mi denmelidir? Hani nerede demokrasinin sihirli değneği? Hani nerede en ideal rejim olarak dayatılan demokrasinin huzur ve refah getireceği masalları? Geçin bunları!
Masalllar sömürge mantığını içselleştirmiş insanlara göredir. Ancak bizim gibi bu mantığı bilmeyen ve hiçbir dönemde coğrafi ve zihinsel sömürgecilik kırılması yaşamamış milletlerde bir nebze yeşeren demokrasi anlayışının altında batının geliştirmiş olduğu uluslararası siteme hizmet eden bir anlayış mı yoksa tarihi kültürel medeniyet bilinci içerisinde yaşayarak bu güne getirdiği yönetim ve düya anlayışı mı vardır? Bu sorunun cevabı bulunmadan Türkiye gibi ülkelerde batılı anlamda demokrasinin var olup olmadığının cevabı verilemez!
Cavabını veremediğim sorular karşısında Cem Karacanın nakaratı tek tesellim oluyor: “Bu döngü kısır döngü
Başı varda sonu yok
Dönüyom dönemiyom
Sonunda bir cıgış yok
Amanieyynn...”
Peki ne yapmalıyız?
Bizce yapılması gereken öncelikli iş zihnimizin kırılgan ve Batının şeffaflaştırdığı taraflarını yeniden gözden geçirmektir. Zira bilinmelidir ki Dünyayı yönetenlerin oluşturmuş olduğu beynelmilel sistem her toplumda o toplumun değer yargıları, milli, dini ve kültürel değerleri ile insanları çepeçevre kuşatarak karşınıza çıkmaktadır. Sizden birisiymiş gibi algılamanızı isteyen bir görüntü çizebilir. Bu durumda size düşen o toplumu oluşturan değer yargılarının özünü kavramak, bir bakıma öze dönüş hareketi olarak nitelendirebilecek değerler manzumesini hatırlamaktır. Sizin anlayacağınız işe hatırlayarak başlamak en önemli başlangıçtır. Yola neyi kaybettiğini hatırlayarak başlamak en iyisidir!
Ancak korkarım ki hatırlamamamıza bile tahammüllerinin olmadığı görülmektedir. Hatırlatmamızı engellemek için her türlü yola başvuran uluslararası sistem bundan böyle insanları zihinsel kontrollerle daha kolay, ancak demokratik yönetimler altında özgürce yönetebileceğini düşünmektedir!
www.tarihistan.org