BÜYÜK MİLLET ANLAYIŞI
Naci YENGİN
Milletler kahramanlarıyla yoğrulur ve yaşarlar.
Milletlerin yolunu çizen, yönünü belirleyenler örnek aldıkları kahramanları; rol modelleridir.
Milletlerin karakterlerinin oluşmasında yaşadıkları çevre, beslendikleri gıda, iklim, tabiat şartları, iç ve dış olayların büyük etkisi vardır. Bunlarla birlikte milleti millet yapan değerlerin başında aile kurumunun gücü, bağımsız yaşama arzu ve iradesi, vatan, bayrak ve milleti tek bayrak, tek ülkü etrafında birleştiren yöneticilerin de etkisi yabana atılamaz.
Eskiçağlardan bu güne milletimize yön veren kahramanlarımız bazen destanlarda, bazen masallarda çoğu zaman da gerçek hayatın içinde milletin önderi, ordunun neferi olarak karşımıza çıkarlar.
Büyük rüyalar gören kutlu milletler içerisinde kendisine önder olacak, yol gösterecek pek çok şahsiyet çıkarır. Ancak bunun için akıl, bilgi ve feraset sahibi olunması gerekir. “Cihan topraklarını kafalarıyla-akıllarıyla hükmedemeyenlerin kılıçları da keskin değildir”[1]
Büyük hayalleri olan milletlerin büyük devletleri olur. Büyük davaları olanların da büyük dertleri olur. Bu derdin, hayalin takipçileri bazen Kutlu Müjdeci ’ye gönderilen Kelam-ı Kadim yolunda yürüyen Horasan Erenleri olur; Türkistan topraklarından aldıkları meşaleyi İran, Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar, Kıbrıs, Afrika ve “Daha deniz, daha orman” diyerek ulaşılması gereken yerlere ulaştırmak isterler. Bazen de Alparslan’ın Malazgirt ovasında bir Cuma saatinde kefenini giyerek Allah’a niyaz etmesinde karşılık bulur. "Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü toprağa sürüyor, uğrunda mücadele ediyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir; bana yardım et." Diyerek şehadeti arzulayanlar olur.
Osman Gazi’nin rüyasını yorumlayan Anadolu pirlerinden Şeyh Edebali’nin dilinden dökülen Cihan Hâkimiyeti müjdesidir.
Osman Gazi Şeyh Edebali’nin huzurunda Mushaf’a saygısından yatamamıştır. Sabaha yakın gördüğü rüyasında kendisi Şeyh Edebali’nin yanında yatmaktadır. Edebali’nin göğsünden bir hilal doğar. Hilal biraz yükseldikten sonra büyür, büyür ve dolunay haline gelince kendi göğsüne girer. Daha sonra göğsünden bir ağaç çıkar ve büyümeye, yükselmeye başlar. Bu ağaç bir çınar ağacıdır. Büyüdükçe yeşerir, güzelleşir. Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı kaplar.
Ulu çınarın gölgesinde dağlar, dağların dibinde pınarlar görür. Ağacın yanında ise dört sıra dağlar görür ki bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkan topraklarıdır. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna akmaktadır… Ezan sesleri ağaç dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu. Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başlar. Derken bir rüzgâr çıkıp bu yaprakları İstanbul’a doğru çevirir. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibidir. Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırmaktadır İstanbul!
Böyle rüyalar ancak milletlerin temsilcisi, ya da temsilci namzedi kahramanlar tarafından görülür. “Bunlar milletlerin büyüme ve yükselme rüyalarıdır ki, manalarında milletlerin idealleri, hayalleri, hedefleri ve felsefeleri vardır. Bu demektir ki milletler böyle rüyalar görebiliyorsa büyüktürler ve büyürler.”[2]
Diyebiliriz ki millet olarak Peygamberin duasıyla ümmet olmuş, Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetiyle İslam’la yoğrulmuş, Alparslan, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz, Kanuni… II. Abdülhamit, Enver Paşa, Mustafa Kemal… Ve tarih boyunca İslam’ın sancağını taşıyan er kişilerle Muhammet Resul yolunda yürüyüp askerine Mehmetçik diyen tek millet olmuşuzdur!
Bu şeref, Peygamber aşkı Kızılelma, İ’lay-ı Kelimetullah sevdası, Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi ve milletin mayası “ Gökyüzü çadırımız, yeryüzü otağımız” anlayışıyla başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir.
Milletin yüce mefkûresi ve İlahi mesajın boyasıyla bezenen yüksek fazileti, millet devlet-devlet millet anlayışı başka bir millete nasip olmayacak Kutlu müjdelere nail olmuştur!
Necip bir millet olmanın erdemini yetmiş iki millet, tek devlet anlayışıyla bin yıldan fazla yaşatan ve yeniden yaşatmak için filiz verme, dal budak salma emareleri görülen güçlü, köklü ve görklü medeniyetin kurucuları her zaman olduğu gibi bu günde aynı ruh, aynı kararlılık ve aynı imanla gönül coğrafyalarına duyarlı yaşamaya, oralarda yaşayanların da rüyalarını görmeye devam edecektir!
Ta ki vasiyetiyle gönüllerde kurduğu tahtını güçlendiren Atatürk’ün Misak-ı Milli hedefi ilk hedef oluncaya dek!
Yeter ki kahramanlarını unutmasın, yeter ki millet geçmişiyle olan bağlarını unutmasın!
Bilinmelidir ki tarih, özünü geçmişe, gözlerini geleceğe diken nesillerin milli hazinesidir! www.tarihistan.org