Abdurrahim Karakoç ve Mahzuni Şerif
Hayat dediğimiz nedir ki?
Biraz tebüssüm, çokça hüzün, derin bir iç çekiş.
Bir gönle girmek, mutluyken bir bardak çay içmek, cümleleri demlemek... derinden üç beş nefes alabilmek, hepsi bu.
Son dönemde ambulansların sesi gece uykularımızı bölse de, etrafımızda görüp yaşadığımız olaylar bizi tedirginliğe sürüklese de hayat devam ediyor.
Nefes almaya, selam vermeye, gülen gözlerle bakmaya devam ediyoruz.
Dostluk, samimiyet, naiflik çoktan mazide kalan hatralar arasında yerini aldı. Ancak hakkını yemeyelim hala bu tür hasletlerini korumaya çalışanlarımız az değil.
Ne kadar içten, sıcak, sevecen ve insanı ferahlatan özelliklerimizdi naiflik, çelebilik, diğergamlık, hasbilik...
Geçen gün Aşık Mahzuni Şerif’le Abdurrahim Karakoç arasında geçen diyalogları tekrar okuyunca hayıflandım.
Aşık Mahzuni Şerif’le Abdurrahim Karakoç’u bir zamanlar yan yana getirmek mümkün değildi! Sosyalist derneklerinin programlarında boy gösteren Mahzuni Şerif bir yana Ülkücü gençlerin dilinden düşürmediği şiirlerin sahibi Abdurrahim Karakoç bir yana.
80’li yılların kanlı bıcaklı ortamından geçen gençlerin işi, işimiz hiç te kolay değildi. Kırılan gönüllere ideolojik kampların da kalın çizgilerle sınırları çekilince insanlar karşıt gördüklerini kestirmeden ötekileştirebiliyordu.
Ancak hayat böyle değildi.
İnsan olmanın erdemi böyle değildi.
Zaman ilaçtı.
İdeolojilerin sağaltılması için zamana ihtiyaç vardı.
Bağısaklarımızı temizlememiz gerekiyordu.
Nice zaman sonra birbirlerinden özür dileyen, halelalik dileyen iki büyük gönül insanı Abdurrahim Karakoç ve Mahzuni Şerif...
Hatta birbirleriyle mahkemelik olan iki insanın gençlere, fikirlere, kamplara, mezheplere, ideolojilerinin peşinden giden körleşenlere verdiği o kadar önemli mesajlar var ki anlayana!
Bir zamanlar karşıt gördüğü Abdurrahim Karakoç’la ilgili özür babında şu şiiri yazar Aşık Mahzuni Şerif.
“Elbistan yiğidi Karakoç baba
Kumanyalar bizde azık değil mi?
Bizim yöremizin gerçek diliyle
Haksıza gözümüz kızık değil mi?
Atına binmeyi bilmeyen tatar
Kendi hayalinde ciritler atar
Beşimiz tok on binimiz aç yatar
Böyle bir sisteme yazık değil mi?
Sülalem sermemiş yırtılmış sergi
Vallahi dediğim değildir yergi
Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi
Böyle bir adalet kazık değil mi?
Az değildir Karakoç’ dan aldığım
Boşa mıydı Mahzunilik bulduğum
Sen ben söylemezsek kurban olduğum
Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?”
17 Mayıs 2002’de Aşık Mahzuni Şerif’in ölüm haberini alan Karakoç’un dilinden şu sözler dökülür:
“Bir gün bu dünyadan adım silinir / Hani bizim Mahzunimiz derler oy!”
“Kıymetli hemşehrim Âşık Mahzuni adı unutulmayacak büyük bir ozan, türkülerimize kendi çeşnisini yükleyen büyük bir ses ve saz ustasıydı. Mahzuni’yi kimileri hiç anlamadı.. Kimileri de yanlış anladı. O bir Türkiye âşığı idi.. Memleket sevgisiyle karılmış mayası bazen köpürdü, taştı, dengesizliklere karşı sanatını kullandı.. Adam gibi adamdı..”
İkisi de samim, içten, inanmış gönül insanlarıydı.
Abdurrahim Karakoç Mahsuni Şerif’ten 10 yıl snra 7 Haziran 2012’de vefat etti. İki sevgi insanı buluştu. Bize de şiirleri, sözleri ve dağ gibi yüce gönülleri kaldı.
Taziye: 16 Aralık 2020 tarihinde Covid 19’a yenilen sevgili dostum Mithat Sevin’e Allah’tan rahmet kederli ailesi ve sevenlerine baş sağlığı dilerim. Mekanı cennet olsun.
FACEBOOK YORUMLAR