Tarihî Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni kitabı yayınlandı.
Anadolu, nasıl Malazgirt savaşı ile
Türklerin vatanı olmuşsa Yunus Emre ile de
Türkçenin vatanı olmuştur.
Bu sebeple Anadolu fatihi Sultan Alparslan’ı ve
askerlerini anarken aynı zamanda
Yunus Emre’yi de anmak, birini siyasi ve
askeri fethin diğerini dil, kültür ve şiirin
fâtihi olarak selamlamak gerekiyor.
Ruhları şad olsun.
Yunus Emre, menkıbevî hayatıyla öne çıkmakla beraber tarihi bir şahsiyettir. Çünkü ortada vefatından sonra tanzim edilse bile bir Divan’ı, tasavvuf kaynaklarında anlatılan menkıbeleri ve hangisi olduğu tam olarak tespit edilemese bile Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde kabri /makamları vardır. Adnan Erzi’nin Beyazıt Kütüphanesinde bulduğu bir mecmuadaki kayıttan hareketle ise onun bugünkü tarihle 1240-1320 yılları arasında Orta Anadolu’da bir ömür sürdüğünü öğrenmekteyiz. Yüzyıl olarak ise bu dönem, 13. Asrın sonları ile 14. Asrın ilk çeyreğidir. Bu yıllar Anadolu Selçuklularını son dönemiyle beylikler ve Osmanlı devletinin kuruluş yıllarına tekabül eder. Bu süreç içerisinde Anadolu tarihini etkileyen üç önemli tarihi olay meydana gelir. Bunlar Haçlı seferleri, Moğol saldırıları ve Babiler isyanıdır.
Yunus Emre işte böyle bir tarihi dönemde yaşadı. Şiirleri ve bu şiirlerde dile getirilen fikirleriyle Anadolu’da yeni bir devlet ve toplum yapısının inşasında bir misyon üstlendi. Böylece değer verdiğimiz tarihî-dini-tasavvufî, edebî şahsiyetlerimizden birisi oldu. Böyle olunca da hakkında çok sayıda eser yazıldı. Böyle bir şahsiyet olması sebebiyle hakkında roman da yazılabilirdi. Öyle de oldu. Bu eserler arasına Cumhuriyet devrinde roman türünde yazılan eserler de eklendi.
Yunus Romanları Neden Yazıldı?
Burada Yunus Emre’nin neden roman konusu olduğuna/olabildiğine de temas edelim. İlk sebep, romanın edebiyat alanında kurduğu saltanattır. Gerek Türk gerekse dünya tarihinde en kadim tür şiir olmakla beraber modern zamanlarda roman öne çıkmıştır. İşte bu durumun da zorlamasıyla klasik tahkiye eserlerinin kendilerini yeni şartlara uygun hale getirmesi bir mecburiyete dönüşmüştür.
Bir diğer sebep ise Yunus menkıbelerinin çağdaş insanın meselelerini anlamada taşıdığı imkândır. Romanda esas olan insan ve hayat olduğuna göre böyle bir şahsiyetin gerek zahiri gerekse batınî hayatı bir romancı için cazip bir konudur. Yunus, bütün bunlardan dolayı modern zamanlarda en çok ilgi çeken şahsiyetlerin başında geldiği için onun yaygın ünü de onunla ilgili romanlarının okunurluğunu da artırıcı bir özelliğe bürünmüş ve ortaya çok sayıda Yunus Emre konulu roman çıkmıştır.
Son sebep ise genç kuşaklara rol model şahsiyetler sunma ihtiyacıdır. Böylece hem o şahsiyet tanıtılmakta hem de onun temsil ettiği değerler hatırlatılıp “güncelleştirilmek”tedir. İlgili şahsiyetin romana konu edilmesi vesilesiyle, unutulduğu düşünülen değerinin hatırlatılması ve bazı değerlerin ona atfedilerek anlatılması söz konusu olmaktadır. Yunus, bu sebeplerle, bir değerler dünyasının temsilcisi olarak modern çağda da bir mürşit olarak tekrar gündeme gelmiştir.
Menkıbeden Romana
Yunus’un bir roman konusu olabilmesi öncelikle Bektaşî, Halvetî ve Mevlevî kaynaklarında yer alan menkıbelerle ve şiirlerinden çıkarılabilecek biyografik ve fikrî malzemeler sayesinde mümkün olabilmiştir. Zira menkıbe hem o dönemde böylesi şahsiyetlerin kitlelere tanıtılmasında yaygın şekilde kullanılan bir anlatı türüdür. Ayrıca o tarihlerde roman henüz edebiyatımızda kendine yer bulabilmiş bir tür değildir. Yine romana malzeme sağlayacak, imkân hazırlayacak biyografik eserler de mevcut değildir. Yunus’u romana da malzeme olacak şekilde biyografik olarak ele alan eserlerin yazımı Köprülü, Burhan Toprak ve Gölpınarlı’nın kitapları bir yana bırakılacak olunursa ancak 1960’lı yıllarda gerçekleşmiştir. Bu bağlamda Sezai Karakoç’un 1965’te yayımlanan Yunus Emre kitabı, Ahmet Kabaklı’nın 1971’de yayımlanan aynı adlı kitabı birer kilometre taşı olmuştur.
İşte bu metinlerde yer alan malumat, romancının muhayyilesinde edebî bir ameliyeden geçerek, bir bakıma yeniden kurgulanmıştır. Yapılan ekleme-çıkarmalar suretiyle mezkûr malzemeler romana dönüştürülmüş ve neticede tarihi-biyografik roman diyebileceğimiz türde eserler yani Yunus Emre konulu romanlar ortaya çıkmıştır.
Yunus Emre Romanlarının Tarihçesi
2019 yılı itibariyle literatüre baktığımızda Yunus Emre hakkında yazılmış yirmi beş civarında roman bulunmaktadır. Yine doğrudan onu merkeze almamakla birlikte ona atıfta bulunan aynı zamanda roman kahramanlarından biri olarak bahsedildiği on kadar başka roman yazılmıştır. Bu tür romanların gördüğü ilgi ve mevcutlarındaki eksiklikleri tamamlamak adına yeni romanların da yazılması elbette söz konusu olacaktır.
Yunus Emre’yi konu olarak alan ilk roman felsefe, din ve tasavvuf konularına fazlaca ilgi duyan Nezihe Araz’ın “Dertli Dolap” (1961) adlı eseridir. Bunu Mustafa Necati Sepetcioğlu’nun “Benim Adım Yunus Emre” (1980, Ahmet Efe’nin “Yunus” (1981), Özgen Keskin’in “Yunus Emre Var Yar’ına” (2009), Emine Işınsu’nun “Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri” (2011), İskender Pala’nın “Od-Bizim Yunus” (2011), Mehmet Önal’ın “Hak Çalabım” (2010) romanlarıdır. Bunları daha sonra Devrim Altay’ın “Yunus Emre” (2010), Aydoğan Yavaşlı’nın “Ben Yunus Emre”(2010), Erdem Sabih Anılan’ın “Şeyhini Arayan Derviş Yunus Emre” (2011), Mustafa Akgün’ün “Yunus Emre Gel Gör Beni Aşk Neyledi”(2012) ve “ Aşkın Vav Hali, Yunus Emre” (2015), Mahmut Ulu’nun “Aşka Ağlayan Derviş” (2012), Galip Argun’un “Aşk’ın Kandili Yunus Emre” (2013), Sinan Yağmur’un “Yunus Emre-Aşkın Gözyaşları”, Sevcan Tekin’in “Kalbe Düşen Cemre Yunus Emre” (2014), (2015), Yunus Arıkan’ın “Kalbe Düşen Aşk” (2015), Kıvanç Nalça’nın “Tuz” (2014) ve ‘‘Yunus Emre Aşk Yolunda Bir Derviş” (2015), Servet Aydemir’in “Ayna, Sır ve Işık, Sıra Dışı Bir Yunus Romanı (2016) “Yunus Diye Göründüm” (2018), İlhan Akın’ın “Dördüncü Cemre” (2015), Yaşar Bedri Özdemir’in “Yunus Emre Gezgin ile Pervane” (2016), Yılmaz Gürbüz’ün “Çöküş ve Diriliş” (2018), Osman Koçak’ın “Aşk Dirliği Yunus Emre” (2019) adlı eserleri takip etmiştir. Nezihe Araz, daha sonraları, “Hoşgörü Ustaları” (1996) adlı romanın ilk bölümünde de yine Yunus’u konu edinmiştir. Sepetçioğlu ise “Konak” ve “Çatı” romanlarında da Yunus’u bir eserin en önemli kahramanlarından biri olarak ele alır. Özger Keskin ise ilk eserinden sonra yazdığı “Yesevî’den Yunus’a” (2012) adlı eserinde de Yesevî ile birlikte Yunus’u da ele almıştır.
Kemal Tahir’in “Devlet Ana” (1967), Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Konak” (1974), “Çatı” (1974) adlı romanlarına ise baştan sona Yunus’u konu almazlar; fakat Yunus bu eserlerde önemli bir kahraman olarak yer alır. Bu eserlere son olarak “Annemarie Schimmel”in Türkçe’ye Senail Özkan tarafından çevrilen “Yunus Emre ile Yollarda” (1999) adını taşıyan eserini roman tadında okunabilecek bir eser olarak eklemek gerekir. Servet Aydemir’in “Yunus Diye Göründüm” (2018) ve “Ayna, Sır ve Işık, Sıra Dışı Bir Yunus Romanı (2016) adlı eserleri ise Nezihe Araz’ın “Hoşgörü Ustaları” (1996) eserinde olduğu gibi doğrudan Yunus’u konu almaz. Günümüzde yaşayan bir ismin Yunus’la tanış hale gelmesinin hikâyesini anlatır. Yine Mustafa Miyasoğlu’nun “Dönemeç” (1980), Refik Halit Karay’ın “Kadınlar Tekkesi” (1956), Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Yaban” (1932) adlı eserlerinde Yunus’a kısmi atıfların yapıldığını da söylemek gerekir. Bu atıflar, bu eserleri Yunus konulu bir eser yapmaz ama Yunus’a atıf yapılıyor olması da önemli görülmelidir.
Yunus Romanları Tarihi-Biyografik Roman Çerçevesinde Değerlendirilebilir Mi?
Biyografik romanın temelini biyografiler oluştur. Biyografi ise temel olarak var olan bir “gerçeklik”ten yola çıkar. Edebî bir tür olan biyografik roman ise gerçeğe değil “kurmaca”ya dayanır. Böylece biyografiye dayalı kurmaca ile gerçeğin birlikteliği biyografik roman türünü ortaya çıkarır. Yunus romanları genel anlamda işte bu türün örnekleridir.
Fakat konuya içerden baktığımızda Yunus konulu romanlara tarihi biyografik roman demekle meseleyi tam olarak halletmiş olamayız. Zira roman kahramanı sahici bir kahramandır. Böyle olunca da gerek kahramanın yaşadığı dönemin tarihi hadiselerinin gerekse kahramanın şahsi hayatından toplumsal hayatına, duygu ve düşünce dünyasından yaptıklarına kadar bütün unsurların hakikatle çelişmemesi gerekir. Fakat kurgu meselesi onun gerçekle çatışma ihtimali bize sahih bir Yunus Emre fotoğraf sunabilir mi? Daha anlaşılır bir ifadeyle biz bu eserleri okuduğumuzda hem dönemin tarihi hem de kahramanın şahsi tarihi hakkında doğru bilgilere ulaşabilmekte miyiz? Çünkü işin içine kurgu girince yazarın yazarlık yeteneği ile hakikati kendine göre şekillendirmesi, yorumlaması söz konusu olmaktadır. Yazar, kahramana kendince haklı olarak söylemediği sözleri söyletmekte, yaşamadığı olayları yaşatmaktadır. Hele kahramanın şahsi hikâyesi büyük ölçüde meçhulse ortaya bir roman çıkarabilmek için bunları yapmak zorunda kalmaktadır.
Diğer yandan ise söz konusu olan mutasavvıf bir şahsiyet olduğu için onun hikâyesi bir romanın konusu olabilir mi yahut romancı hem onun tarihi hem de deruni gerçekliğini tarihi romanın mahiyetine uygun tarzda anlatabilir mi yahut ne ölçüde anlatılabilmiştir? Sorularını bize sordurmaktadır. Bu sorular önemlidir. Zira tarihi şahsiyetler birleştirici bir değer oldukları için doğru bir fotoğrafta sunulmaları önem taşır. Bu yüzden bir Yunus romanında bizim en azından gerçeğe uygun yahut ona göre tasarlanmış bir Yunus portresi ve hikâyesi görebilmemiz gerekir.
Böyle olması için;
1-Menkıbeler halkın bakış tarzıyla anlatılan metinler olarak bir Yunus Emre biyografisi sayılacağından roman için kişi, olay bakımından elverişli bir malzeme oluştururlar. Fakat tarihi çevre ve zaman olarak romancıya bir imkân sunmazlar. Çünkü tarih ve zaman unsuru onlarda yer almaz. Yazar bu eksikliği kurgu ile kapatmaktadır.
2-Menkıbeler, sembolik anlatımlardır. Bu sebeple romana gerçekten malzeme olabilmeleri için onlardaki sembolik dilin çözülmesi ve alt anlamın ortaya çıkarılması gerekir.
3-Bu alt anlam Yunus’un seyr ü suluk hikâyesini teşkil ettiği için şayet yazar tasavvuf yabancı ise anlatımın sadece zahiri şeklinden yararlanabilmektedir. Mesela onu o meşhur menkıbede olduğu gibi dağdan düz odunlar getiren bir oduncu Yunus olarak görmekte/anlatmakta bu metaforun nefsin eğriliklerini düzeltmeyi ifade ettiği gözden kaçırılmaktadır.
4-Menkıbevî olayların batını (iç anlamı/gerçekliği) ise aslında psikolojik romana konu olmak için çok elverişli bir hikâyedir. Ne var ki bizde hâkim olan psikoloji tasavvufla uzaktan yakından alakalı görülmediği için bu imkândan da yararlanılamamaktadır.
5- Her edebi tür, bir zihniyet dünyasıyla alakalıdır. Roman yazılacaksa bu eser, bu dünyanın şartlarına uymak durumundadır. Bu da değer ve inanç bağlamında bizim gibi romanı sonradan tanıyan toplumlarda sıkıntıya yol açmaktadır.
Bir Roman Kahramanı Olarak Yunus Emre
Yukarıda adı geçen romanlarda Yunus Emre, eserin asıl kahramanıdır. Fakat onun anlatılış biçimi romandan romana değişiklikler gösterir ve bu sebeple ortaya anlatım problemler çıkar. Bunların neler olduğuna gelince hepsini tek tek değerlendirmek burada mümkün olmadığı için genel yargılar olarak şunları söyleyebiliriz.
1-Yunus Emre, bazı romanlarda doğrudan menkıbelere sadık kalmak adına yaşadığı dönem ve çevrenin şartlarından bağımsız olarak ele alınmaktadır. Bu da onu elinde asa, evi barkı olmayan, akan ırmaklara, karlı dağlara, çiçek açmış ağaçlara bakıp içlenerek güzel şiirler söyleyen biri olarak zaman ve mekândan soyutlanmış” bir kahramana dönüştürmektedir. Hatta bu bakış açısıyla çizilen karakter adeta bir “meczup” karakteridir. Bir türlü dağdan inip yahut dergâhtan çıkıp hayatın ve cemiyetin içine katılamaz. Normal bir insani hayat süremez.
2- Kimisi de onu devrin şartlarından soyutlamadan Osmanlı’nın kuruluşundaki tarihi rolüne dikkat çekmekle ve devrinin Moğol işgali, Babai ayaklanmaları vs. gibi tarihi olaylarla birlikte anlatmaktadır. Buna göre Yunus Emre aksiyoner bir derviş karakterinde ele alınır. Bu tür romanlar tarihi-biyografik roman vasfına daha uygun görülmektedir.
3-Bazılarında ise Yunus’a olağanüstülük vasfının yüklendiği görülür. Bu tür anlatımlarda bir işaretiyle kayalardan su çıkaran, bir söğüt dalıyla Alamut fedailerini ikiye bölen “insanüstü” bir kişiliğe büründürülmektedir. Bu da onun tarihsel gerçekliğini perdelemekte ve romanı tarihi-biyografik bir romanın kahramanı olmaktan çıkarıp fantastik bir kahramana, eseri de fantastik bir romana dönüştürmektedir. Yine aynı şekilde onun insan katından adeta melek katına yükseltildiği, beşer boyutunun tamamen göz ardı edildiği bir Yunus karakteriyle karşılaşırız.
4-Kimilerinde ise Yunus’un inanç ve değerler dünyasına aykırı anlatımlar yer alır. Bu tür eserlerde bir handa şarap içip kebap yiyen bir Yunus’la karşılaşırız. Severek evlendiği bir eşi varken gördüğü bir başka kadına güya onda Tanrı’nın nuru göründüğü âşık olan bir kahraman olarak anlatılmaktadır. Yine bu anlatımlarda eşi ve sevdiği kadınla yaşadıkları mahremiyetin açık edilmesi de o döneminde henüz bir derviş Yunus değilse bile sonraki Derviş Yunus algımızı olumsuz etkilemektedir.
4-Yunus’un aşk hikâyesi anlatılırken beşerî aşktan hakiki aşka geçme şeklindeki kurgulamalara başvurulmaktadır. Fakat burada da gerçeklikten kopulmakta hem Yunus ama daha çok da sevdiği kadın, Yeşilçam melodramlarında olduğu gibi ele alınmaktadır. Mesela onu beşerî aşktan ilahi aşka taşıyacak kadını geçtiği yerlerde beklemekte, eşiyle birlikteyken onu hayal etmektedir. Oysa eşini de sevmektedir. Eğer aşkta üstün bir merhaleye ulaşmak için neden başka bir kadının olaya dâhil edildiği hem gerçekliği hem de derviş Yunus algımızı zedelemektedir.
5- Kimi romanlarda onu evli, çoluk çocuk sahibi olarak görürüz. Bu tabii bir durumdur. Ne var ki bunu yaparken mesela oğluna tapınakçıların zindanlarında işkenceci rolünü vermek, gerçeklikle hiç bağdaşmayan, tamamen yazarın muhayyilesinin ortaya çıkardığı bir durumdur. Bu da tarihi/biyografik romanlarda kurgunun hakikatle bir şekilde örtüşmesi gerektiği ilkesini büyük ölçüde zedelemektedir.
6-Kimilerinde ise yazar kendi düşüncelerini Yunus üzerinden aktararak onu kendine sözcü olarak ele almaktadır. Mesela hem derviş karakterine hem de Türk aile yapısına uymayan çok eşlilik gibi bir mesele Yunus’un fikir beyan ettiği bir konu olarak anlatılmaktadır.
7- Bir de ortada dil sorunu vardır. Yunus Emre bir roman kahramanı olarak konuşurken ona aitmiş gibi söyletilen sözlerin çoğu ne Yunus Emre Türkçesiyle ne de onun düşüncesiyle uyumlu değildir.
8-Yunus’u konu alan eserlerden/romanlardan çok azının edebi değer taşıdığını ve büyük bir kısmının Yunus’un tarihsel gerçekliğinden kopuk popüler kültürün ürünü kitaplar olduğunu da bu arada söylemiş olalım. Bu sebeple olacak ki bazı yazarlar tek kitapla yetinmeyip ikinci bir Yunus romanı yazma yoluna bile gitmişlerdir.
Bütün bunlar, bu eserlerin tarihi-biyografik roman olma özelliğini büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. Fakat bu değerlendirmeleri yaparken onunla ilgili yazılan romanların hiçbir kıymet ifade etmediğini elbette söylemek istemiyoruz. Her birinin eksileri olduğu gibi artıları da bulunmaktadır. Pek çoğu popülist kaygılarla yazılmış olsalar bile aralarında edebi değeri olan eserler de vardır. Fakat söz konusu ismin tarihi, edebi, tasavvufi bir şahsiyet olması dolayısıyla doğru anlatılması ve anlaşılması açısından kurgunun gerçekle çelişmemesi ve anlatımın hem edebi hem de fikri-tasavvufi hassasiyetle ele alınması gerektiğini söylemek istiyoruz. Yani sahihlik ilkesi esas alınmalıdır. Yazılan bir sanat eseri de olsa hakikate bağlılığı söz konusu olmalıdır. Değilse yazarların dünya görüşlerine, o şahsiyeti konu edinerek topluma vermek istedikleri mesajlara, oluşturmak istedikleri algılara göre değişiklik gösteren çok kimlikli Yunus Emre portreleri ortaya çıkar ki bu bir tarihi-tasavvufi anlatmada ciddi bir problem, o şahsiyetlerin imgelerinin zedelenmesi demektir. Bütün bunlardan dolayı Yunus Emre konulu romanların bu ve benzer sorular çerçevesinde ele alınıp değerlendirilmesi ve mutlaka eleştirel bağlamda okunması gerekmektedir.
Yunus Bir Roman Karakteri Olabilir Mi?
Görüldüğü gibi hemen bütün romanlarda Yunus’un bir roman karakteri olarak ele alınmasında sıkıntılar vardır. Bu yazarların kusurlarıyla ilgili görünse bile asıl mesele Yunus’un bir hal ehli olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden şahsi kanaatime göre Yunus Emre ve onun gibi şahsiyetler ne yapılırsa yapılsın bir roman kahramanı olamazlar. Çünkü Nurettin Topçu’nun da dediği gibi “Yunus Emre’yi anlamaya çalışmak beyhude bir uğraştır. Çünkü ondaki hâli yaşamak imkân ve kudretinden yoksun olanlar, tıpkı meyvesiz, çiçeksiz ağaca bakarak bir odun yığını gördükleri gibi Yunus Emre’ye bakacaklar ve onu hiçbir zaman anlayamayacaklardır. ‘‘Tabi anlama olamayınca da anlatabilme de olamayacaktır. Anlayanın ise anlatmayla derdi yoktur. Hali yaşar, kâli bırakır.
Ama illa ki roman kahramanı olsun dersek romanların Yunus menkıbelerinin ve şiirlerinin dünyasına girebilecek isimler tarafından, geleneksel anlatı türlerinin zihniyet dünyası çerçevesinde ele alınarak yazılması gerekir. Başka bir yol ise şayet romanda işlenecekse de bir sözü, yaşadığı bir olaydan vb. istifadeyle Yunus’a atıflar yapılabilir. Hayatının bir kesiti veya bir şirinde anlattığı duygu-düşünce olay, kişi, yer ve zaman örgüsünü kendimizin kurduğu bir metinde ancak zenginleştirici bir unsur olarak ele alınabilir. Aksi takdirde gerçek şahsiyetlerin kurgusal metinlerde anlatılış biçimlerinin sorgulanması hep devam edecek demektir.
Kaynakça
Akgün, Mustafa. Yunus Emre Gel Gör Beni Aşk N’eyledi?, Ankara 2012.
Araz, Nezihe. Dertli Dolap, İstanbul 1969.
Altay, Devrim. Yunus Emre, Ankara 2010.
Apaydın, Mustafa. “Biyografik Roman Türünün Türk Edebiyatındaki Gelişimi Üzerine Bazı Dikkatler”, Hece Türk Romanı Özel Sayısı, S. 65-66-67, Ankara 2002.
Başkal, Zekeriya. “İki Tarihi Romanın Alışkanlıkları Kırma Kuramı Çerçevesinde İncelenmesi: Benim Adım Yunus Emre ve Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri”, İlmi Araştırmalar, S. 0, Ankara 2005.
Coşkun, Sezai. “Roman Kahramanı Olarak Yunus Emre”, Türk Edebiyatı dergisi, S. 460, İstanbul, 2012.
Çetin, Nurullah. Roman Çözümleme Yöntemi, Ankara 2009.
Efe, Ahmet. Yunus, Ankara 1981.
Erkman, Aytekin. Yunus Emre’nin Hayatını Konu Alan Biyografik Romanlar, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ahi Evran Üni. Kırşehir 2014.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Yunus Emre, Risâlata’l-Nushiyya ve Dîvân, İstanbul 1965.
Gürsoy, Belkıs Altuniş. “Türk Romanında Yunus Emre”, 1. Ulusal Yunus Emre Sempozyumu Bidiriler Kitabı, Karaman 2010.
Işınsu, Emine. Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri, İstanbul 2002.
Keskin, Özgen. Yunus Emre Var Yar’ına, İstanbul 2009.
Oflazoğlu, A. Turan. “Menkıbelerde Yunus”, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1995.
Özçelik, Mustafa. “Yunus Emre Romanları Üzerine bir Değerlendirme”, Şiar dergisi, S. 21, İstanbul, 2019.
Önal, Mehmet. Hak Çalabım, Ankara 2010.
Pala, İskender. Od-Bizim Yunus, İstanbul 2011.
Sepetcioğlu, Mustafa Necati. Benim Adım Yunus Emre, İstanbul 1980.
Subaşı, Muhsin İlyas. “Od’la Dini Batıla Gömmeyelim”, Berceste Dergisi, Kayseri, 2012.
Ulu, Mahmut. Aşka Ağlayan Derviş, Konya 2012.
Yetiş, Kazım. “Türk Romanında Yunus Emre”, Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1995.
FACEBOOK YORUMLAR