Oku
“Okumak;
Bazen yaşadığın şehri,
Bazen tüm dünyayı,
Bazen geçmişi,
Bazen bugünü,
Bazen bir yabancıyı,
Bazen sadece kendini keşfetmektir.”
İkra diye seslenmiştir Cebrail Peygamber Efendimize, ilk inen kelamdır yani oku. Bir nevi Tanrı buyruğudur. Oku, kâinatı oku, oku kâinatın cüzü olan insanı yani kendini oku… İnsanoğlu kendi iç dünyasından tut; tabiata, çevresine, dünyaya, kâinata okumak fiiliyle bakmasını ya da bakmaktan öte görmesini bildiği takdirde hem yaratılış gayesini hem de kâinatı daha iyi keşfetmez mi?
“İnsan bildiği kelime hazinesi kadar zekidir." diye bir söz duymuştum. Ne kadar doğru bir söz, değil mi? Peki bu sözü tatbik etmenin yolu ne diye sorsam... Tabii ki okumak, su içer gibi, havayı teneffüs eder gibi okumak dersiniz.
Tabii ki bazen okumak bir kaçışı da gerektirir. “İnsanlardan kaçtım kitaplara sığındım.” der Cemil Meriç. Tabii ki bu kaçışın herkes için farklı nedeni vardır. Kimisi için içsel bir yolculu gerektirir. Elbette okumak eylemi her hali, her tavrı kapsayan daha geniş bir hal olmalı ama en temel araçlarından birisi okumanın görsel, yazınsal kayıtlarıdır. Bunlar da insanların tecrübelerini, birikimlerini nesilden nesile aktardıkları kitaplardır.
Peki, okumak kime hastır? Bir sınıfa mı, bir zümreye mi, bir kesime mi? Elbette bunun tek cevabı vardır o da tek kelimeyle "hayır"…
Düşünmenin, sorgulamanın, yorumlamanın en önemli vasıtasıdır okumak.
Peki, ne kadar okuyan bir toplumuz günlük gazete tirajlarımız, kitapların satım oranları bunu tespit etmemizde önemli veriler ve bu veriler ışığında baktığımızda okuyan bir toplum olmadığımız pekâlâ anlaşılıyor. Elbette bunun birçok nedeni vardır ama en önemli nedeni ihtiyaç hissetmemiz, bir amacımızın olmadığı şeklinde söyleyebiliriz. Mesela çoğumuz şu örneği verir bir seyahatte, bir tatilde Türk’le yabancıyı ayırmak kolaydır diye. Elinde bir şeyler varsa okuyorsa yabancıdır, okumuyorsa Türk’tür diye genel bir kanaat hâsıl olmuştur.
Bugün birey olarak ayakta kalmak, kendimize ve çevremize karşı saygınlığımızın artmasını, sözü dikkate alınan kişi olmak istiyorsa, toplum olarak “Muasır Medeniyetler” seviyesine ulaşmak istiyorsak bunun yolu tekrardan Viyana’ya sefer düzenlemek, 40 kişiyle Çin Sarayını basma hülyaları kurmak değil ilimde, fende, kültürde, sanatta, teknolojide dünya çapında ses getirebilmektir. Bununda en temel hareket noktası okuyan bireyden başlamak üzere okuyan bir toplum inşa etmektir. Otobüste, trende, vapurda giderken insanlarımızın elinde gazete, dergi ya da kitap görebilmektir. Köylü de okumalıdır şehirli de, ilkokul mezunu da okumalıdır üniversite mezunu da, genci de okumalıdır yaşlısı da… İlk inen vahyin hakkını verene kadar, kendimize, ailemize, toplumumuza, dünyaya karşı sorumluluğumuzu yerine getirene kadar okumalıyız.
Velhasıl aşk ile şevk ile haydi okumaya!..