MİLLİ MÜCADELEDE ALAŞEHİR KİTABINA DAİR BİR İNCELEME (*)
İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinde “Coğrafya kaderdir” der. İnsanın ve milletin kaderi üzerine coğrafyanın tesiri göz ardı edilemez ki; yine Fransız bir aydın olan Albert Sorel de “Fransa toprağı, bin yılda Fransız milletini yarattı" diyerek bir milletin kaderinde içinde yaşadığı coğrafyanın tesirini ve o milletin tarihi gelişimi hakkında oynadığı rolü de gözler önüne sermiştir.
Türk Milleti de tarihi boyunca içinde bulunduğu coğrafyanın olumlu-olumsuz birçok tesiri ile yoğrulmuştur. Her ne kadar Servet Somuncuoğlu’na göre Türklerin Anadolu’ya 1071’de ilk gelişi değil, son gelişi olsa da bu Anadolu coğrafyasında tutunmak ve kalıcı olmak için 1071 Malazgirt savaşından 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruza kadar arada geçen tarihi süreçte Anadolu’da Türkü hâkim kılmak adına adeta ırmaklar gibi kan akmış Anadolu’nun her karış toprağı Türkün kanıyla sulanmış ve sulandığı yerden yeniden yeşermiştir.
Elimde Anadolu’nun İstiklal Harbi’ni verdiği dönemde Anadolu’nun bir ilçesi olan Manisa’nın Alaşehir ilçesi merkez alınarak yapılan mücadeleyi anlatan bir kitap vardır. Adı “Milli Mücadelede Alaşehir”, yazarı Doç. Dr. Ömer METİN, kitaptan yazar hakkında öğrendiğimiz bilgiye göre yazarın kendisi de Alaşehir’in bir köyünden şimdi mahalle olarak geçen Toygar Köyünde doğmuş, okumuş, tarih alanında ihtisas sahibi birisi haline gelmişti.
Kitabın içeriğine geçmeden önce kitapla ilgili temel bilgiler olarak şunları söyleyebiliriz. Kitap 157 sayfadan oluşmaktadır. İçindekiler kısmı; önsöz, giriş, yirmi dokuz ana başlık, sonuç, kaynakça ve ekler kısmından oluşmaktadır. Ayrıca elimizdeki kitap birinci baskıdır yani kitap yeni yayınlanmıştır. Kitabın kapağında bizi iki fotoğraf karşılar bunlar kitabın içeriğini sunan iki görseldir. Birisi Alaşehir Kongresi delegelerine ait olup; diğeri Alaşehir Yangınından sonraki hale ait bir karedir. Ayrıca kitabın sayfalarını çevirdiğimizde bir fotoğrafla daha karşılaşmaktayız yazarın fotoğrafa düştüğü not şu şekildedir “Kuvayı Milliyeci Büyük Dedem Hasan Metin’in aziz hatırasına…”
Kitabın içeriğine bakacak olursak;
Önsöz kısmında yazar şu sözlerle kitabı yazma sebebini açıklar “Henüz yedi yaşında bir çocukken, kendisi de Alaşehir Kuvayı Milliye üyesi olan Büyük Dedem Hasan Metin’den dinlediğim anılarla vatan ve Atatürk sevgisi bir nakış gibi tüm benliğime işlendi. Elinizdeki bu kitapta; küllerinden yeniden doğan bir şehrin hikâyesini okuyacak ve her bir Alaşehirli Milli Mücadele döneminde yaşamış atalarının ruhunu yâd edecektir” bu sözlerden de anlaşılacağı üzere yazar bu kitapla geçmişine karşı bir ahde vefa borcunu akademik bir disiplinle birleştirerek ödemeye ve tarihe bir kayıt düşürmek istemiştir.
Giriş kısmında; Alaşehir’in coğrafi konumu, ekonomik özellikleri gibi verilen temel bilgilerden hareketle Alaşehir ovasının bilhassa bereketli tarım topraklarına sahip sultani üzümü ile meşhur bir yer olduğunu görmekteyiz. Tarihine baktığımızda şehrin tarihinin çok eskilere dayandığını, “MÖ 130-150 yılları arasında Bergama Krallığı tarafından kurulduğunu görüyoruz.” (s. 2) Daha sonra Roma İmparatorluğunun yönetimine geçen şehir, Bizans İmparatorluğuna bağlı olan Alaşehir’i ilk önce Germiyanoğulları, sonra Aydınoğulları kuşatıp almak istese de başarılı olamamış ve kutlu fetih Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid Hana nasip olmuştur. Alaşehir 1391’de artık bir Rum şehri olan Philadelphia değil, bir Müslüman-Türk şehri olan ismini şehri alıp; Türkün mührünü vuran Yıldırım Bayezid Han tarafından adı verilen Alaşehir’dir.
Anadolu’nun Türkleşmesiyle beraber kurulan birçok köy, kasaba, nahiye isimlerine bakacak olursak bu isimlerin oraya yerleşen Oğuz-Türkmen boy ve aşiret isimlerinin olduğunu görmekteyiz. Yazar; Alaşehir’de Oğuz boyuna mensup Türklerin kurduğu köy isimlerinden şu köy isimlerine yer vermiştir; Avşar, Bahadırlı, Caber, Çarukluğ, Horzum-Harezm, Karacalar, Kara-Kozluca, Toygar köyünde ve bunlarla ilgili kısa bilgi vermektedir.
Osmanlı dönemi iskân politikası gereği fethedilen yerlerin Türkleşmesi ve Müslümanlaşması için Türk boyları yerleştiriliyordu. Alaşehir’e de yerleşen Oğuz Türkmen Türklerle beraber şehrin yerli Rumları yüzyıllarca beraber yaşayabilmiştir. Türkün cihanşümul anlayışı gereği fethedilen yerler yağmalanmamış, orada yaşayan insanlar Allah’ın bir lütfu olarak görülmüş koruma altına alınmıştır ki Alaşehir’de vakti zamanında M.S. 40’lı yıllarda Anadolu’nun yedi büyük kilisesinden birinin inşa edilmiş olması hem yerli Rumlar açısından hem de Hristiyan âlemi açısından önemli bir yer olduğunu göstermektedir.
Dünya tarihinde yaklaşık 630 yıllık bir hükmü olan Osmanlı devleti değişik nedenlerden dolayı güç kaybetmeye başladıktan sonra Balkanlardan başlamak üzere büyük yenilgilere, toprak kayıplarına ve dağılmaya giden bir süreç yaşayacaktır. Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşları, İstiklal Harbi… Osmanlının bu kötü gidişatını gören aynı zamanda Osmanlının yetiştirdiği son askerler olan Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının önderliğinde kenetlenen Anadolu insanı karşılarındaki düveli muazzamayı yenip Yeni Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır.
İşte bu Anadolu’nun işgali ve direnişi sürecinde Alaşehir’de yaşananlar vardır. Bu yaşananlar hem bir milletin yok oldu denildiği dönmede nasıl ayağa kalktığının küçük tanıkları hem de her dönem de yaşanan ihanetlerin küçük bir karesidir. Her ne kadar o yaşananlar Alaşehirlinin zihninde unutulmayacak izler bıraksa da… Alaşehirli yıllarca beraber komşuluk ettiği Rumların ihanetini görmüştür. Alaşehirli beceriksiz yöneticilerin yüzünden Milli Mücadele döneminde en çok zulmü gören şehirlerden birisi olmuştur.
Milli Mücadele yıllarında Alaşehir’de şu isimler ön plana çıkmaktadır. Mustafa Şahyar, Ruhiye Enise Hanım, Adile Hanım, Galip Bey, Mütevellizade Tevfik ve Mehmet Beyler, Bekir Sami Bey, Yeşilyurt’tan Hasan Kahya, Ilgın köyünden Kara Çavuş ve nice Alaşehirli isimsiz kahramanlar canlarıyla kanlarıyla vatan bildikleri şehirlerini savunmuşlar bu uğurda şehadet şerbetini içmişlerdir.
15 Mayıs 1919’da Batının şımarık çocuğu yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmış ama Osmanlı güç kaybetmesiyle yaşanan Balkan faciasında ayrılan kendi devletini kuran Yunanistan Batıdan aldığı küstahlıkla İzmir’i işgal etmiştir. İşgal öncesi İzmir’de yaşayan Rumlar aynı ihanetin bir parçası olarak işgale destek vermiş düne kadar komşu oldukları Türklere namluyu uzatmışlardır. İşte bu işgal aynı zamanda Anadolu’da Türk’ün o kabına sığmaz ruhunu bir kere daha çıkmasına vesile olacak ve Hasan Tahsin ilk kurşunu muhatabına gönderecekti. Her ne kadar şehadetiyle sonuçlansa da kendi canının bir milletin istikbali noktasında bir hiç hükmünde oluğu bilinde bir er kişiydi Hasan Tahsin.
Bu işgal sürecinde düzenli ordu kurulasıya kadar hiç şüphesiz Kuvayı Milliye birliklerin önemi göz ardı edilemez. İlk Kuvayı Milliye Ödemiş ve Alaşehir’de kurulmuştur. Batı Anadolu’da Kuvayı Milliye’nin en önemli merkezi Alaşehir olmuştur. “Şahyarlı Mustafa Beyin birkaç gün süren yoğun çabaları sonucunda 30 Mayısa 1919 günü Alaşehir Kuvayı Milliyesi, Ödemiş’ten sadece yarım gün sonra kurulmuş oldu.” (s. 29) İzmir’in işgalinden sadece 15 gün sonra Alaşehirlilerin bir birlik etrafında kenetlenmesi kayda değer bir hakikattir. Ayrıca sadece savaşın silahla kazanılamayacağının aynı zamanda hukuki zeminde mücadelenin öneminin farkında olan Alaşehirliler Mustafa Şahyar’ın girişimiyle Alaşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuş Alaşehirli kadınlar dünyaya İzmir işgalinin haksızlığını, hukuksuzluğunu anlatan mitingler yapmıştır. “Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da kurulan ilk kadın derneğinin Alaşehirli kadınlarca kurulmuş olması” (s. 33-34) Alaşehir halkının topyekûn mücadeleye geçtiğini ve tarihteki Türk kadının ruhunun Alaşehirli kadınlarda tekrardan vücut bulmasıdır. Bu mücadelede iki kadın önderin ismi ön plana geçmektedir. Bunlar Makbule ve Nebile Hanımlardır. Milli Mücadelede değişik bölgelerde erinin yanında hatta bazen önünde birçok kadının cefakâr fedakâr mücadelesi tarihe geçmiştir. Ama ne yazık ki bu iki Alaşehirli kadın yeterince tarih kitaplarında yer almamıştır. Bu kitabın belki de en önemli faydalarından biri yerelde kalmış, unutulmuş ama etkisiyle unutulmamayı hak eden isimleri tekrardan tarihin sayfalarına, okuyanların gönlüne nakşetmektedir. Makbule ve Adile Hanımlar da Alaşehirliler tarafından unutulmamalıdır.
İşgallere karşı fedakâr Türk Subayları durmuyor Anadolu’da çoban ateşlerini yakmaya başlıyordu. Bunlardan birisi de Ege direnişi örgütlemek için görevlendirilen Miralay Sami Beydi. Bekir Sami Bey de görevinin gereği olarak Ege Bölgesinde değişik yerleri görmüş düşmana karşı nasıl bir örgütlenme yapılacağı huşunda çalışmalar yapıştır ki yazarın kitaba düştüğü şu not “Bekir Sami, gördüğü yerlerin içerinde en tehlikede olanının Alaşehir olduğunu hemen anladı. Çünkü Manisa bölgesinin en büyük kilise merkezi buradaydı.” (42) diyerek Alaşehir’in jeostratejik önemini bir kez daha gözler önene sermiştir.
1 Haziran 1919 günü Ödemiş Yunan taarruzu karşısında düşmüş sıra Alaşehir’e doğru geliyordu. Kahramanlıkların yanında gafilleri, hainleri de gören Alaşehir’e 4 hoca gelmiştir ve bu sözde hocalar “_Yunan ordusu Padişahın emriyle geliyor, sakın hürmette kusur etmeyin!” (s. 55) deme cüretini bulmuşlardır tabiiki bu cüretlerini Bekir Sami Beyin kurşunlarıyla ödeyecekler ve “Anadolu İhtilalinin ilk hainlerinin kanları Alaşehir’de dökülmüş oldu” (s. 55)
Alaşehirli kuvvacılar işgal sırasının kendilerine geleceğinin bilincinde olduğu için Salihli, Ahmetli, Kula, Turgutlu gibi birçok cephelerde düşmana karşı direnmişler bir destan yazmışlar bu uğurda ilk şehitlerini vermişlerdir.
Belki de bu mücadeleler içinde Alaşehir’deki en önemli gelişmelerden birisi hiç şüphesiz Alaşehir Kongresidir. Ders kitaplarında Balıkesir–Alaşehir kongresi diye geçen ve sadece adından bölgesel kongre diye söz ettiren olay bu kadar basit miydi? Tabiiki öyle olmadığını kitaptaki şu satırlar bize haykırmaktadır. “Alaşehir Kongresinde alınan kararlar ve yukarıda detaylı bir özeti verilen mali-askeri kararlara baktığımızda, Yunanlılarla girişilecek var olma savaşında çok profesyonel kararlar olduğunu söyleyebiliriz. Sadece bölgesel olarak Salihli Cephesinde Yunanı durdurmak için değil, diğer bölgesel ve ulusal kongreler için de örnek teşkil edecek detaylı çalışmalar ortay koyulmuştu. Alaşehir Kongresi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın önemli dönüm noktalarından birisi olarak tarihteki yerini almıştır.” (s. 75) yazarın düştüğü bu satırlar kongrenin İstiklal Harbi sürecinde milli ruhun uyanışında ortaya koyduğu emeği gözler önüne sermektedir.
Bir de bunca mücadele sürecinde ihtiraslarına yenik düşenler, benlik davasında olanlar da vardır ki bunun en güzel örneği Çerkez Ethem’dir. Kitaptan öğrendiğimize göre Çerkez Ethem sadece Atatürk’e değil, Mustafa Şahyar Beye karşı da başkaldırmış. Yunan ilerlerken bir de Mustafa Şahyar önderliğinde kuvvacılar Çerkez Ethem’le uğraşmışlar.
Tabiiki her şeye rağmen Türkün uyanışı başlamış idi. Misakı Millinin kabulüyle İstanbul işgal edilmiş kurtuluşun Anadolu’da başlayacağı anlaşılmıştı. Anadolu’da Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle başlayan süreç bütün unsurları tek çatı altında birleştirir. I ve II. İnönü Savaşları, Eskişehir Muharebeleri ve arkasından büyük bir hazırlık neticesinde gerçekleşen Büyük Taarruzla Anadolu düşman işgalinde kurtulmuştur.
Sonuç olarak Alaşehir istiklal harbi sürecinde 2 yıl düşman işgalinde kalmıştır. 5 Eylül 1922’de kurtulmuştur. İşgal sürecinde başta Yunan askerlerinden ve yerli Rumlardan insanı insan olmaktan utandıran zulümler, işkenceler, tecavüzler görmüştür ama buna rağmen direnmişler ve bir gün Kemalin askerlerinin geleceğinin şuurunda yaşamışlar ve o gün gelmiştir. Tabiiki Yunan Yunanlığını yapmış güzelim şehirden kaçarken şehri adeta yok edercesine yakmıştır. Ama buna rağmen Alaşehir bugün küllerinden tekrardan doğmuş Kuvvacı dedelerin torunları şehirlerini imar etmiş ve o bereketli toprakları tekrardan işlemeye başlamışlardır.
Peki, yukarıda hem şeklen hem de içerik olarak bahsetmeye ve kitabın bütünlüğü çerçevesinden hareketle olayları gözünüzün önüne niçin getirmeye çalıştım ya da bu kitabı niçin okumalıyız? Evvela baştan söyleyeyim bu kitabı okumak sadece Alaşehirlilerin vicdani bir sorumluluğu değil bilakis her Türk’ün dünü unutmama adına okuması gereken alanında kaynak bir kitaptır. Tabiiki en başta tarihçiler ve tarihe merakı olan herkes okumalıdır. Ayrıca yaşadığı şehrin şuuruna varmak isteyen herkes okumalıdır.
Ve sözlerimi Alaşehirli şehitlerden Adile Hanım’ın annesinin Adile Hanıma yaktığı ağıtla bitiriyor. İyi okumalar diliyorum.
“Yirmi yaşında, alı başında gönce gülüm Adilem. Benim dili tatlı gözü nurlu Adilem…”
(*) METİN Ömer, Milli Mücadelede Alaşehir, Kriter Yayınevi, Birinci Baskı 2018/İstanbul