ZEHİRA ŞEN GİT
Yollarımız kesiştiğinden bu yana tam yedi yıl geçmiş… Kısa saçlı, kendine güvenen, hayatı, hayatın içinde öğrenmiş, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, kaçınmayan, aynı zamanda işten hiç mi hiç kaytarmayan, bazen moderni bazen klasiği bazen de günü yaşayan muallime hanımla tanışmamızın üzerinden…
Sebebin önemi var mıdır? Heyhat, bilmiyorum demek isterdim ama ayrılık rüzgarlarının esmeye başladığı zamanlardan sonra düzenlenen iftar yemeği aslında hicranın kaçınılmazlığının akşam toplantısıyla mühürlenişiydi bir bakıma…
Gönül ya da konum birliği içinde bir araya gelmiş yoldaşlar; birliğin, dayanışmanın, saygının kurum kültürünün önemini de vurguluyorlardı aynı zamanda… Sivrisinek orkestrasının ince tel sazendeleri ve hanendelerinin bir an önce gitsinler nakaratlı şarkıları ve operatörlükleri bile vız gelmişti katılımcı çoğunluğun son demlenmelerine, son dertlenmelerine…
Her daim istenilene olumlu cevap verebilme yüce gönüllülüğü O’nun ne kadar fedakarlık deryasında yürüdüğünün de bir göstergesiydi adeta… Yapabilme becerisi gösterdiğimiz her etkin davranışın hem neferi hem de sahibi olması, canı gönülden çabalarıyla amelesi olup katkı vermesi de ayrıca zikredilmesi gereken bir husus olarak dimağımızda yer almaktadır…
Sınıf öğretmenliği görevini deruhte ederken içselleştirmesi, yol göstericilikten çok ilerilere taşıması, anne duyarlılığını hissettirmesi, dertsiz başına dert açması, olumsuz durumlarda derin endişelere kapılması, O’nun meslek etiğine uygun, ayrımsız bir çok örneklemesini söylemek mümkün ve bundan etkilenmeden muallimliği sürdürmekte elde değil…
Özelde A 12 C bağlamında gösterdiği ilgi, çaba ve çırpınışlar, güdüleme etkinlikleri, öğretmen-öğrenci işbirliği, hemhal olma gayretleri, farklı ufuklara yelken açtırma duygudaşlığı, son demlerine has anlık tespitleri olarak zihinlerde, capcanlı olarak durmaktadır…
Duymazdı dediklerini kulaklığın ardından Mine, Yatardı sıra üzerine ders çalışırken Emine,
Hep konuşurdu, gülerdi bol kepçeden Günay Ayşenur, Kusur kalmazdı, yol da bulmazdı Çelik Ayşenur.
Eylemezdi kahvaltıyı evden çıkarken Nagihan, Daima rızkına ortak olurdu Sarıbeyoğlu Rabia han.
Sormazdık halini, nedendir solgun rengin, Merve Normal, Testleri çöze çöze kavuşacak hedefine Merve Önal.
Aydınlıklar içinde olacaktır mütevazı Hasbiye, Demirtaş ne varsa eritecektir Betül diye diye.
Göç eden hep zamansız ve sınırsız Melek, Fatma Nur dahi ardından koşar, yoktur buna gerek.
Zaman haklı çıkaracaktır bu tespitleri evvel, Ay gür dese de pek inanan bulamaz Sibel.
Neler ettiniz, neler dinlediniz; çok, pek çok çabalar sarf eylediniz.
Açık olsun bahtınız ki alnınız, kalacak dillerde bir zaman namınız, şanınız.
İçe doğuşların ardından çok geçmedi geldi çattı hazan vakti, yankılandı sinelerde ayrılık okları, karalanan satırlar, sınırları zorlayan şakalar, verilen sözler, canlandırılan hatıralar hepsi semada asılı kaldılar, oğullar uçtular, yeni dallara kondular, elde kalan derinden gelen elveda, elveda, sedaları ve bırakılan hatıralar…
Buruk mezuniyet törenleri, fotoğraf kareleri, istenip de yapılamayan etkinlikler, yeni ve yaygınlaşan modamız cübbe giyme kep fırlatma merasimleri, birlikte söylenen şarkılar, fırsattan istifade kıyam edercesine yapılan haykırışlar… Hepsi ama hepsi –acı-tatlı- hüzün yağmurlarına tutuldular, gözyaşlarıyla boğuldular. Oysa neşe, dinginlik, sevinç ve gurur olmalıydı hem gözlerde hem de gönüllerde… Başarmanın zafer sarhoşluğu yaşanmalıydı coşkunca ve bu sevda bitmemeliydi…
Her daim yenilenen dünyanın ahvali üzere beyinin peşinden gideceği güneşin kızıllığına nispet yüksek ve kara bulutlu belde de ‘verim’ kavramının ne olduğunu adeta tarif edecek şekilde gerçekleştirecek olan meslektaşımız, yoldaşımız, arkadaşımız, kardeşimiz Zehira; mutlaka neşesini, şenliğini, sıcaklığını, ahbaraların serinliğine taşıyıp yeni yol arkadaşlarını da nasiplendirecektir kanaatindeyim.
Veda hüznü değildir bunlar, yol erlerinden birini kaybedişin düşünce ikliminde yansımalarıdır. Kızım Şeyma şimdi de kardeşim Zehira…
Vardığın diyarlar engin olsun, gördüğün kimesneler dengin olsun, vazifene sadakatin memleket evladına saygın daim olsun, ara sıra şen kahkahaların da kusurun olsun, el âlem karartmak istese dahi bahtın her zaman açık olsun…
Zehira şen git. Yeni yurdunda evin peteğin, balın oğulların, dayanağın ve korunağın yaradanın olsun.
Toyunuz ve şöleniniz daim olsun, karabasanınız ve kem gözünüz def olsun, kulluğunuz ve iyiliğiniz bol olsun, Allah’ emanet olunuz…
29.06.2016 Muammer AZMAK