YÜREK YANGINI
Gündüzler uzanır gecelere, geceler sarkar sabahlara, baharlar evrilir kışlara, kışlar çıkar son baharlardan yazlara ama hiç bitmez yüreklerde yangınlar. Ebediyete kadar sürecek ümitlerimiz, zayıf ama biteviye bir ses korosu olarak kalır. Kar, hep bizi üşütecek görünüyor lakin karları delen kardelenler her yandan başlarını kaldırmaya ısrarla devam ediyor. Gölgesinde kalsa da karanlıkların, sularında serinleyerek umut yolculuğunu, gölgelerin örtmesine izin vermeden çok olumsuz şartlarda da sürdürecek, şüphesiz inanç…
Uzanırken gündüzler akşamların karanlıklarına, yeisler dönerler, az da olsa sevinçlere. Can evimizde hala hicranların derin, geçmeyen yaralarının kanamalarının sızısı var. Acılar her yanda, her yönde, tomar tomar toplanmayı bekliyor. Altı asırlık toparlanmanın ardından gelen parelenmenin/ parsellenmenin sızısı, inceden inceye sızlatmaya yürekleri aralıksız sürüklenip duruyor. Bulut ardındakilere ay demek ne mümkün, Hilal demek ise hiç mümkün olmamakta. Ve zulmün ziftini eritecek güneş henüz ortalıkta yok, lakin yüreklerde yangın çok…
Kor kızılı alevlerin her yeri yangına döndürdüğü dünyada, yangın söndürmekten yangın çıkaranları görmeye fırsatlar bulamıyoruz. Ruhlarımıza musallat olanlar, yüreklerimize ayrılık tohumlarını da ekiyorlar. İnanç iklimlerinde kurban olmaması lazım gelen koçları da kurban etme çabalarının ardı arkası kesilmiyor. Gözlerde karşıtlığın nefretlik ışıltısı, ellerde kardeşkanının bıraktığı izlerin karaltısı, daha bizi kim durduracak aymazlığıyla ‘Allahuekber’ nidası, ver elini yürek yangınlarının en dipsiz kuyusu…
Kavmi zilletlerin çırpınışları kesilmeden mezhep, meşrep, kavgaları; ideolojik takıntılardan kurtulmadan cemiyetler, cemaatler hesaplaşması sahne alıyor. ‘Akılsız köpeği yol kocatır’ hikâyesini bile bile o dağdan bu dağa koştur bakalım koştur. Adaleti sağlarken refahı kaybetmek, refahı sağlarken adaleti berbat etmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak, biri diğerinden daha az hırpalıyor bizi diyemeyeceğimiz, yanlışlıkların doğurduğu yürek yangınları…
Düştük, düşürüldük, itildik, yuvarlandık her ne ise bilmiyoruz… Bildiğimiz şu ki akıntıya kürek çekmekten daha zor sana yönelmek… Kasırgalara, fırtınalara karşı amansız mücadele vermekten daha zor sana yönelmek… Işığa ulaşmak kavuştum dediğinde yanmaktan daha zor sana yönelmek… Sana varmak hayallerin süsü olmaktan çıksın artık… Sana yönelmek bir sevki tabii gibi kendiliğinden oluversin… Bitiversin yürek yangını.
İnançtı sevdamızın adı, mayalamıştık gönüllerde sabrı, çalışmaktı ibadetin tadı, benliğimizi sarmıştı kardeşlik bağları; Kâbuslar girdi önce, uykularımızdan kalplerimize, düşlerimizi kirlettiler sonra gizlice, ruhlarımızı girdapların baş döndüren dönüşleri sardı ve firkat ateşi alevlendi, başladı yürek yangını…
Yüreğimde mahşer var, umutlarım bağbozumu şenliklerinden geri durmasın isterim. Seher vakti yakarışlarım arşı alaya varsın, fecrin ilk ışıkları inananların yangınlarını toplasın üstüne. Payımıza düştüğünü sandığımız güneşsiz mevsimlerin sonu gelsin. Takvimler dikine gitmekten vazgeçip inişe yönelsin. Gönüllerimizdeki resimler yerlerinden oynasın, şaha kalksın. Boz- bulanık tasvirleri oluşturan fırçalı ellerin sahiplerini görelim, tanıyalım, bilelim, bildirelim. İzinde yürüdüğümüz aydınlık nurun cemreleri tekrar gönüllerimizi ısıtsın, bitsin yürek yangını…
Takvimler tekrardan biterken çileli günleri de son bulmalı rahmani izin takipçilerinin. Paylarına düşen hüzün yükümlü yağmurlarından kurtulmalı; denizleri, karaları hep dolaşmalı ‘titre kendine dön’ seslenişini dip-bucak yerlere dahi tez elden ulaştırmalı. Siyah-beyaz-sarı renkleri nurun girdabı yine karmalı. Beklenen gün doğmalı, küllenen umutlar ışıltı titreyişine tutulmalı. Nedametin esintilerinden doğan gözyaşları söndürmeli devam eden yürek yangınlarını…
Eski dostlar köle nazarlardan kurtulsun. Kıyametin ilk çırpınışlarının ayak seslerini duysunlar, bedir kuyularını hizmet yoksunu sayanlar. Uhud sanıp yağmaya katılanlar, çapul yapanlar. Avucumdakini yok sayarım sen yoksan, sen varsan gerisini yok sayarım diyenin sesini duysunlar. Boyun bükenleri doğrultsunlar, ağlayanları tekrar güldürsünler, aç-açık olanları giydirsinler, böylece sönsün yürek yangınları.
Gönülden kopan bakışların ardından kirpiklerin şebnemleri yanakları parlatmalı. Söndürmeli körükleyenlerin ateşini gözyaşları. Kalpten yağan yağmurları birileri fark etmeli. Susuz kalan kalp, kuruyan ırmaklara benzer, ummanlara akmaz. Ruhlarımızın güzelliği buz dağlarını eritmeli, meydana gelen sel, yüreklerdeki yangını söndürmeli vesselam… 18.04.2014 Muammer AZMAK