Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

UNUTMA

05 Şubat 2015 - 22:10

UNUTMA

 

Gökyüzü ağlıyordu senin gidişine,  içimdeki sıkıntıyı hissetmişçesine, sanki bana eşlik etmek istercesine ağlıyordu. Ben, sokakta kalabalıkların arasında, tek başıma avare avare yürürken gökyüzü ağlıyordu. Nasıl unutabilirim birlikte geçirdiğimiz, bitmesini istemediğimiz zamanları. Aynı çanaktan yiyip içtiğimizi, oynadığımız türlü oyunları, ideal kovalamacalarımızı, kaçışmalarımızı, birbirimizi kızdırmalarımızı, yoldan gelip geçenlere sırnaşmalarımızı, zararsız haylazlıklarımızı…

 

Kimi zaman ince gülüşlerin ardında bir çocuk olursun. Kimi zamansa bir delikanlı olursun yan yana yürüyüşlerde, ‘sen ne dersin’ soruşlarında. Kimi zaman ‘bu işi ancak sen yaparsın’ tercihi olurken kimi zaman ‘güven telkin etmiyor’ serzenişi kulaktan kulağa ulaşır, güvenilmez olursun. Ağladığın, bağırdığın, sustuğun zamanlarda isyankâr olursun. Her şey olmak için çıktığın yolda, vakti gelir bir hiç olursun… Her bekleyişinde inanamadığın, yenemediğin, üzerinden aşamadığın küçük engel olursun. Hey gidi günler hey! Nasıl unutulursun…

 

Vakit öyle bir geliyor ki geçmiş bir sel olup olan biten her şeyi yedekleyerek olanca hızıyla senin önüne bırakıveriyor. Haliyle yok sayma çabalarınız boşa kürek çekmekten öteye gitmiyor. Hayat hengâmesinin ortasındaki koşuşturma ani bir değişiklikle, hızla aşmaya çalıştığın mesafeleri ortadan kaldırıyor. Diklenip duruyorsun geçmişin karşısında, çabalaman boş gayretten ötede bir şey yok diyor. Sen sanıyorsun ki bükemez belini, kıramaz hevesini, alamaz gönül kırgınlığını. Nafile...

 

Parmak uçlarından saçlarına kadar her zerrenden çıkartır acısını. Çatır çatır çatladığını duyarsın göğüs kafesinin, kalbinin atışları top güllesi edasıyla seni sarsar, yüreğin yerinden fırlayacak sanırsın. Aman vermeyen haykırışların yankılanışları kulaklarından gitmez uzun zaman.  Beyninin bütün kıvrımları bir iç hesaplaşmanın telaşı ile zonklar ha zonklar. Sıyrılmak istersin aradan, geçit vermez yaşanmışlıklar. Kopardığın bir parça sıcak odun ekmeği, kara-yeşil zeytin taneleri, teneke peynir kırıkları belki bir topak taze tahin helvası… Hepsi el ele tutuşur gözlerinin önünde, kimseye görünmeden, saflıkla saf bağlar karşında…

 

Küstahtır zaman derler pek inanmazsın. Lakin avuçlarının içerisinden akıp giderken ve sana ait olanları senden alıp götürürken ardından bakakalırsın. Habersizce yanına sokulduğunu iddia edip suçlamaya kalkarsın, boşuna… Her gün aynaya bakmalar seni hem aldatmış hem de kandırmış olur. Değişikliği fark etmek için gözlemleri seyrekleştirmek icap ettiğini öğretir sana… Uyarıları dikkate almadığına yanma fırsatı bile vermez sana… Sonra dalga geçercesine önüne seriverir senden aldıklarını… Sen kendini sorumlu tutarsın tüm olan bitenden… Zihninin yarattığı bir uçurumun yanında bulursun kendini, yuvarlanır durursun… Yuvarlanır durursun…

 

Bildiğim, her yüreğin kendine göre bir çetele tuttuğudur. Gönül bu, bazı insanları alıyor koynuna, bazı insanları atıyor yarına,  bazılarını da taşıyor bugünlere, yarınlara… Bir zamanlar onsuz gün geçirmezken, bir zamanlar ‘sen olmasan ne yapardım derken’ bir zamanda ise aramaz olursun…  Artık yediğiniz lokmada arkadaşınızın yokluğunu hissetmezsiniz, aramazsınız belki eski sıklıkla, fakat unuttum da diyemezsiniz…

 

Çeşitlilik yüzdesi çok yüksek bir misafirhanenin konukları olan bizler, her daim değişen ağırlanma şeklinden dolayı bizar olma hakkına sahip miyiz? Kimimiz hoşnut olurken iş ve işleyişten, kimimiz hayli şikayetperest oluyoruz. Lakin herkes hayattan vazgeçmek noktasında en küçük bir çabanın sahibi olmuyor… Bilakis yolun sonunu görenlerin uğurlanma merasiminde ‘hayat devam ediyor’ felsefesi, bütün ağırlığını koyuyor hazırunun dünyasına… Unutma eyleminin eşiğine basıp orada oyalanıyor muyuz yoksa…

 

Yorgun bakışlarda uyanan özlemler misali bir yanımız hayata tutunurken diğer yanımız ayrılığın ipine sarılır. Doğan gün batan güneş ayırt edilmez olur. Soğuk bir el dokunuşunun ürpertisi gibi bir hisleniş sarar her yanı. Korkuyla sevda karışım oluşturur kendiliğinden… Dokundukça kanayan bir yara olur, unutmak istersin… Yürek yarasının kapanması ne kadar zordur, unutmakta o kadar güç gelir insana…

 

Unutma! Bir saklanıştır yanılgılarımızdan, bir ayrılıştır sevdiklerimizden. Belki de bir tembihtir isteklilerden… Ya da bir kargıştır elemlilerden… Unutma sığınağına ihtiyaç duymayanlardan olmak dileğimiz, unutmamak şiarımız, unutulmamak dahi arzumuz olsun…

27.01.2015 Muammer AZMAK

Reklam