TÜRKÜLERİM
Türkistan topraklarındayken olduğu gibi ata yurdu gerilerde bırakıp batıya daima batıya at sürdüğümüz demlerden beri var olagelmiştir türkülerim. Türk’e ait duyguların, düşüncelerin, acıların, kederlerin, gamların, tasaların, hislenişlerin, hayallenişlerin, en iyi dile getiriliş şekillerinden biri olarak varlık âleminde seferine devam etmektedir türkülerim.
Türkiye’nin her bir köşesinden, bazen Anadolu’dan bazen Rumeli’nden, bazen doğudan bazen batıdan, bazen orta Anadolu’dan bazen içanadoludan, seslenişleri, dillendirmeleri ile hayatımızın ortasına çıka gelmiş olan yıldızlar gibi parım parım parıldayan başköşe misafirlerimizdir türkülerim.
Serhatlerimiz; Edirne’den, Kars’tan, Hakkâri’den, Muğla’dan illa seksen bir vilayetten, bin küsur yerleşkeden, her inançtan, her gelenekten, her görenekten, sosyal dokudan, kültürel etkinlikten, bebeden, neneden, dededen, anadan, babadan, duldan, yetimden, öksüzden, fakirden, zenginden, her ne var ise üreten evlatların ikramıdır gönül diyarında dolaşanlara türkülerim.
Geçmişten geleceğe coşkun akıp gelen bir nehir bereketi ile geçtiği memleket toprağını daha mümbit kılmak için iç dünyasında barındırdığı kıymetli duygu mineralleriyle beslemeye devam ediyor çeşit çeşit türkülerim. Kimisi yakınlardan kimisi uzaklardan, kimisi başaklardan kimisi tanelerden, kimisi geçmiş kuşaklardan kimisi ise şimdiki uşakların yürek yangınlarının dışa vuran ahlarıdır türkülerim.
Sarp dağların zirvesinden inenler kadar yüce dağların başındaki karlardan gelenleri, göğün renkli kuşağı eleğimsağmadan olanlara nispet çisem çisem yağan yağmurlara yoldaşlık edenlere, rüzgârın nefesine meydan okuyanına nispet kuş seslerinden bir demet yapılmış olanlarına kadar gönül tellerini titretir benim türkülerim.
Emekler verdiklerimin yanında alın teri akıttıklarıma, sezgilerimin yanında duygularımın tercümesini dinleyenin, söyleyenin kalp iklimlerindeki herc ü merce terk eden türkülerim. Her dem yeni bir ezginin akıntısında, canlanan, dirilen ve hayatı yaşanası kılan teselligah olan türkülerim.
Pak alınlardan süzülen, ak bağırlardan kopup gelen, yanık yüreklerden dillenen, ekin başaklarındaki olgunluğu gösteren, serin sularıyla yürekleri ferahlatan türkülerim. Ozan dizesi olmaktan çok ötelere uzanan kendi kurgulamasıyla düşünmenin al çiçekli meyvelere dönüşmesinin serencamını aktaran türkülerim.
Güle yanmış bülbülün feryadından daha fazlası, sarmaşığın gönül iklimlerindeki sarmaşma isteğinden daha ötesi, Ferhat’ın dağlara karşı duruşunun meyvesi tünelden sonrası, Zühre yıldızındaki parlayışla Tahir’in temizliğinin bir adım ilerisini, dile getirmişlerdir, ezgilerim, hoyratlarım, manilerim, canıma can katan türkülerim.
Yeniden dirilişin ilk adımı baharlardan, büyümenin tetikleyicisi yazlardan, istirahatin çok fırsat veren kışlarından, evvelinde tedbir almanın habercisi sonbaharlardan, dağ kokulu nergislerden, halaylardan, alaylardan, davullardan, zurnalardan, çayırlardan, çimenlerden, meleşen kuzulardan, karıncayı incitmeyen bakışlardan, sevgilerden, saygılardan, kaygılardan, bu günlerden, yarınlardan, bahseder benim renkli nağmeli türkülerim.
Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli, Pir Sultan Abdal, Nesimi ve nicelerinin en kestirmeden gönüllere ulaşmanın yolu saydığı, adına; deme, ilahi, nefes, şathiye, hikmet, bayramiye, deyiş, ayin, durak, cumhur, devriye, çeşitli isimler verdiği türkülerim, benim türkülerim, bizim türkülerimiz. Çağdan çağa geldiğin gibi gelecek çağlara da ulaş, türkülerim…
11.08. 2018 Muammer AZMAK