TÜRKMEN ŞELALESİ
Türkmen Şelalesi, Çukur köy şelalesi, Su uçuran şelalesi, Uçan su şelalesi adlarıyla yörede bilinen; Manisa, Aliağa ve Menemen arasında kalan bölgede yer alan şelalenin bulunduğu alanın bir bölümü Aliağa'nın, bir bölümüyse Manisa'nın sınırları içinde kalıyor. Şelaleye Aliağa'nın Karakuzu, Menemen'in Çukur köy ve Manisa'nın Türkmen Köyü'nden ulaşılabiliyor.
Az bilinen yerleri keşfetmeyi ve oraları dostlara tavsiye etmeyi, paylaşmayı istiyorum, henüz dokunulmamış, doğanın, sadece ve sadece kendi elleriyle oluşturduğu yerleri, yalınlığı ve kabalığıyla ilk görenlerden olmayı çok seviyorum.
Manisa’ nın öğlen vaktinde yakıcı sıcağına yakalanmamak için sabahın altısında yola koyuluyoruz fotoğraf sever bir dost ile. Kendisi âlim olduğu kadar arif, arif olduğu kadar da hünerli bir dosttur. Muradiye-CBÜ-Büyük Sümbüller- Ortaköy- Türkmen köy- sapağına kadar günün dinginliğini bozmamak için sükût içerisinde bir yolculuk yapıyoruz. Bir yanda sessizlik, diğer yanda kuş sesleri eşliğinde, dağın eteğine saklanmış Türkmen köy önümüze dikiliveriyor.
Köyü geçtikten hemen sonra sağa, aşağıya doğru inen toprak yoldan arabayla ilerliyoruz. Toprak yolda, sıcak bir havada yavaş yavaş yol almaya devam ediyoruz. Yokuş aşağı, zemini bozuk yolda ilerlemek için pek sıkıntı yok demek doğru olmasa gerek ve bizde, yol boyunca düzenleme yapılması, neler yapılması gerektiği hususunda yol arkadaşımla birlikte, görgüsüz bir sohbeti sürdürüyoruz. Ta ki indikçe aşağılara, yeşil örtünün arttığını fark edinceye kadar, aymazlığı elden bırakmadan yola devam ediyor ve dönüş yolculuğunda karşılaşacağımız olası durumları da göz önüne getirmeyi ihmal etmiyoruz. Taş ocağının işletme binalarını geride bıraktığımız sırada, yanımıza usulca sokulan serinliği ve serinliğin kaynağı dereyi görüyoruz, bu bizim için sevindirici bir işaret olduğu kadar aynı zamanda hedefe yaklaştığımızın habercisi oluyor.
Derenin yayıldığı bir noktadan karşı tarafa geçerek yolumuza tabanvay ile devam ediyoruz. Şelale ne tarafta? Sorusuna takılmadan yolumuza devam ediyoruz. Yeri gelmişken bizden önceki ziyaretçilere teşekkür ediyoruz. Ağaç dallarına bağladıkları küçük çaput ve naylon parçaları, adeta pusulamız oldu. Tabi bir sitem etmeden de geçmeyeceğim. Bir tek tabela, işaret, bilgi levhası, anlatı, kroki koymayan yerli ahaliye ve yetkililere sormak lazım, sizin için hiç kıymeti harbisi yok mu bu Şelalenin. Çok yazık…
Dereyi sağ yönde takip ederken ağaçların sıklığının gölgesinde sıcaktan azade oluyoruz. Çok güzel coğrafik oluşuma hayranlık cümleleri dökülüyor dilimizden, uzaktan gelen su sesini duyuyoruz önce derinden, sonra tanıklık ediyoruz, küçük, ikiz bir şelale ve onun oluşturduğu doğal bir şelale havuzuna… Zorlanarak lakin istekli bir şekilde aşağıya doğru suyun kenarına iniyoruz. Keyfimize limon sıkacak hiçbir gürültü yok. Rayihası bol, ıssız bir ormanın içinde su sesinin nağmelerinden başka hiçbir duyuş yok. Suyun kenarında, zamanla mücadelesinde yorgun düşmüş taşlarının üzerinde oturup huzur buluyoruz. Zorlu, tozlu, sıcak bir yoldan, önce tırmanarak sonra yarı yuvarlanarak geldiğimiz yolun kirini, pasını şelale havuzuna atıyoruz. Önce ayaklarımızı arkasından yüzümüzü, daha sonrasında başımızı, buz gibi akan şelalenin soğuk fakat şefkatli damlalarının birikintisiyle buluşturuyoruz. Minik şelalenin bizden başka misafirlerinin olmaması bizi ziyadesiyle sevindiriyor ve gönlümüzce keşfetmemizi ve resimlememizi, çekincesiz yapmamızı bizlere bahşetmiş oluyor. Vakit ilerledikçe şehrin çocukları buraya kadar yürüyerek, bisikletleriyle, motosikletleriyle, motorlu araçlarıyla gelmeye ve suyun keyfini çıkarmaya bigâne kalmıyorlar.
Dereden güneye doğru irtifa kaydederek ilerliyoruz. Uzunca bir orman yürüyüşü, tırmanışı demek daha doğru olacak, sonrası uzaktan büyükçe bir şelale ile karşılaşıyoruz. Çevresinden dolanarak zirvesine varıyoruz. Burası sanki bir hayat döngüsü tasviri gibi karşımızda ve yere serilmiş vaziyette sere serpe duruyor. Bengi su efsanesi ve çeşmelerdeki tasvirleri gözümüzün önünden su gibi akıp gidiyor… Karanlık âlemden geliş, ana rahmine düşüş, dünyaya doğuş, kısa adımlarla yürüyüş, uzun hayat macerasını bitiriş, bu dünyadan gidiş, öbür âleme varış ve toplanma ve hesabı görme…
Yukarıdan aşağıya baş döndürücü bir bakış atayım derken su uçuran adını tekrar kontrol etme ihtiyacı hissediyorsunuz iç dünyanızda ve yakışıyor demekten kendinizi alamıyorsunuz, uçuşan damlacıkların peşine takılarak. Sonrasında zor bir iniş parkurunu tamamlayıp kazana varıyorsunuz. Üç tarafı da yekpare kaya duvarla çevrili, avuç açmış bir kol gibi yukarıdan uçarak gelen damlaları, bir kazan genişliğinde toplayıp diğer taraftan başka bir hal ile insanlığın hizmetine vermek için Güzelhisar baraj gölüne uğurluyor, güzelliğini görünce anladığımız bu korunaklı ve gizemli şelale. Orman ile arkadaşlığını, bitki örtüsü ile yoldaşlığını hemen kesmiyor. Çınar ağaçlarının yüzü gülüyor, büyümüşler ve etrafa serpilmişler. Biraz dikkatli davrananlar uzun süre, güneşin oklarına hedef olmadan, serin ve rahat yürüyüş yapabilir. Ve içi yanık olanlar hararetlerini, küçük ve büyük şelalelerin boy boy olan havuzlarında korkusuzca söndürebiliyorlar…
Burada kamp yapmak çok keyifli olacaktır diye hayaller kurmaktan kendimi alamıyorum. İster küçük şelalede ki on iki metre yüksekliğinde, ister büyük şelalede ki yüksekliği otuz beş metre, yakınında ve biraz uzağında kamp yapmak için çok müsait alanlar bulunmakta. Şimdi çam kokuları, defne kokuları, kuş ve su sesleri arasında, sabaha nefis bir şelale kenarında uyanmak hevesine kapılanlar hazırlıklarına başlasınlar. Uzaktan veya yakından görselliklerinin ihtişamına ilave ettikleri musikileri ile Küçük ve Büyük Türkmen Şelalesi sizi ağırlamak için yakınlarda bir yerlerde bekliyor.
Derenin doğuşuna ve batışına doğru yapacağınız keşif gezintisi bile iç açıcı manzarayla çevrili. Uzaktan ve yakından, hatta çok yakından tanıma etkinliklerinin her birinden ayrı keyif alınacak kadar bir güzellik hâkim çevrede. Dere akağı gezinti için zorlayıcı olmasına karşılık bir o kadar da keyif verici. Sizi de başını taştan taşa vurup dolaşan avare suyun macerasına ortak ediyor. Zaman zaman yoğunlaşan, bazen de seyrekleşen bitki örtüsü, gökyüzünün görünmez olmasına sebep oluyor. Yatağımız dere, yorganımız bitkiler diyecek kadar bir kesafet, sulak alanların inkâr edilmez gösterişiyle yarış edercesine etrafınızda boy gösteriyor.
Muson yağmurlarının beslediği coğrafyalardaki orman görüntülerini aratmayacak kesitler hemen karşınızda beliriyor. Vahşi hayvanlardan uçucu olanlarını ve yürüyenlerini de göreceğiniz hissine kapılıyorsunuz. Devrilmiş ağaç kütükleri, yatıp kalmış ağaç gövdeleri, yuvarlanmış, yuvarlaklaşmış taşlar çeşitli kurgulamaların aracı olarak sizin hayallerinizde yerini alıyor. Düşe kalka, bezen sendeleyerek bazen de düşerek ama hep keyfin verdiği sarhoşlukla yola devam isteği adeta kamçılanıyor. Kışın yoğun bir su taşıma kapasitesine ulaştığını, dere yatağının büyüklüğünden anlamak mümkün. Bu geniş alanda, ağaçların gölgesinde, dikkati elden bırakmasak da yürüyüşün rehavetine diyecek yok…
Bir mabet dinginliğini yaşamak isteyenler, etrafına hayat bağışlayan bu varlığın yakınlarında mutlaka bir iç huzurunu yaşayacaklardır. Gösterişten uzak, mütevazı köşesinde, ulaşılmaz bir varlık edasıyla mukim bu güzellik coğrafyamızın nadide bir incisi gibi altmış metreyi bulan korunağında, huzur içinde misafirlerini ağırlamak için bekliyor.
Yürüyüş ekiplerinin önemsediği kuralları hatırlatarak sizi Türkmen Şelalesine uğurluyoruz… Güle güle…
Yürüyüşlerimiz esnasında Alkollü içecekler kesinlikle kullanmıyoruz!
Tütün ve Tütün Mamullerini kullanmamaya özen gösteriyoruz!
Doğada Asla Çöp bırakmıyoruz…
Doğadan sadece Fotoğraf alıyor, sadece ayak izi bırakıyoruz…
MANİSALI, BURAYI GÖRMEDİM DİYEN OLMAMALI!
16.06.2014 Muammer AZMAK