TAHSİSLİ GÜN
Cehaletin karanlığından olmasa bile bilginin aydınlığına ulaştırmak için çırpınıp çabalarken gırtlağınızı onun aydınlanmasına katkı yapmak için patlatırken, üzüntüleriyle üzülüp, sevinçleriyle sevinirken her şeyden habersiz olan anne-babaların teşekkür etmelerini aramazken en küçük bir olumsuzlukta şahlanan velilik hisleriyle hesap sormak için karşınıza dikilmeleri var ya… İşte o an yemede yanında yat dersin ve meramını anlatmaya çabalarsın bu defa, onlarca tekrar eden cümlelerle, yine de nafile...
Öyle ya o bir öğrencidir nihayetinde ve zor dönemlerden geçmektedir, sen halden anlamalısın. Arkadaşından ayrılmıştır, melankoliktir, yaptığının bilincinde değildir. Kimse kendisini anlamamaktadır, yalnızdır. Gözü kararmıştır, isyankârdır, çevresindekiler yeterince üstüne gelmiştir, bari siz anlayışlı davranın. Siniri geçince sizin haklılığınızı kabul edip özür dileyecektir, o da nihayetinde insan evladı, zamanla öğrenecektir, hata yapmadan nasıl öğrensin?
Derse girdiğinde ayağa kalkmayabilir, geceleri özel işlerinden dolayı geç yatmıştır, sınıfı yatakhaneye azıcık çevirse ne olur? Size biraz saygısızlık yapabilir nihayetinde o çocuktur, ancak sen sabrını zorlamalısın, alttan almalısın, kazaen sesini yükseltirsen gururunu incitirsin, hele yakın temas olursa soluğu sarayların adliyesine taşırsın. Sen mi? Güldürme insanı! Kim demiş senin hakkının olduğunu! Ağlatıp sızlatmak ne haddine! Çok kaba haliyle sitem bile zül sayılır. Bütün bunlara ve daha nicelerine şahit olduktan sonra:
Sevgili Öğretmenim;
Bana öğrenmeyi, bilmeyi, terbiyeyi; duruşunuzla her daim dimdik durmayı, bakışınızla sözlerinizle kurşun gibi delmeyi, beden dilinizle "anlatabilmenin" gücünü, ders işleyişinizle ilimin yolunun edepten geçtiğini, edebi eğitimden evvel insanî eğitim vermek gerektiğini, öğrettiniz.
Bana yazmayı öğrettiniz. Tüm sıkıntılardan bıkıp köşeme çekilmişken hep kafama bir şeyler tıklatmaya, dank ettirmeye çalıştınız. Bana pes etmemeyi öğrettiniz. Vazgeçmenin korkaklara ait bir kavram olduğunu söylediniz ve ölümü sevenler buyursun dediniz.
Bana sessiz kalmamayı öğrettiniz. Önüne ot ve su koyan çobana, minnet için peşinden giden koyunlar gibi olmamayı, kimseye de minnet etmemeyi öğrettiniz. Haksızlığa karşı duruşunuzla, bana haksızlığa nasıl karşı durulmalıdır, onu öğrettiniz.
Öğrettiklerinizi ben ne kadar uygulayacağım, bilmiyorum. Ama elimden geldiğince aklımdan çıkarmamaya ve hayatıma dökmeye çabalıyorum.
Siz bizim için değerlisiniz. Hayatımızın en önemli yerine sahipsiniz, bizim için bir örneksiniz. Yaşamım boyu dualarımda olacaksınız. Bir öğrencinin öğretmenine duası ne kadar değerlidir bilemem ama bir öğretmenin öğrencisine duasının Allah katında değerli/faziletli olduğuna inanıyorum. Umarım dualarınızda varızdır.
Beynini ve yüreğini işine katan, mesleğin onurunu koruyan, her gün yeni bir şeyler öğrenerek öğreten, öğrenme ve öğretmenin hazzını yaşayan /yaşatan tüm öğretmenlere buradan saygı ve hürmetler… Sizi örnek aldığım için, mutluyum. Öğretmenim, öğretmenler gününüz kutlu olsun. Selametle kalınız...
İfadesiyle biten tahsisli gün kutlaması bana Fuzuli’nin şu beytinin derin manasının bir başka açısını gösterdi. “Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola / Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su “ (Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.) Senin gibi öğrencilerimiz çoğalsın Rümeysa, duaların duamızdır, Allaha emanet… 25.11.2016 Muammer AZMAK