Ulaşmayacağını bile bile, engin hoşgörüne sığınarak, okumaya çalıştığım, fakat anlamakta zorlandığım kitabın SAFAHAT’ı bırakıp, yazıyorum, af etmen dileğiyle… Aramızdaki uçurumlardan ürkerek, korkarak hatta cesaretsizliğimi zorlayarak yazıyorum.
Bu mektup kalabalıklarda yürüyen, oturan, söyleyen, eğlenen fakat hep tedirgin bir yüreğin sessiz bir feryadıdır. Paylaşamadığım sevgileri, gülerken dudağıma saplanan acının bıçaklarını, çıkıp gelsen ; yüzüne bakamamanın utancının akıttığı hüzün gözyaşlarını koyduğum, hayallerimi, umutlarımı, ASIM’ın neslini bulamamanın yalnızlığını kattığım, zalimi sevişlerimi, zulmü alkışlayışlarımı, Ataları lanetleyişlerimi daha da ilerisi onları karanlığa mahkum edip yaftalayışlarımı katıştırdığım mayasız bir hamurdur.
Anlamadım saklandım, kavramadım gizlendim. İdraksizliğim bağışlanmayacak yanlışlara dönüştü. Acılar, umutsuzluklar, bitmek bilmeyen isteklerin haykırışları, masum ama hızla büyüyen yalan canavarına dönüştü, onu hapsedemedim, yok edemedim. Hamiyetsizliğim merhametimi de aldı götürdü uzaklara çok uzaklara, ardından gidemedim, alıp getiremedim.
Mücadele azmi, ayağa kalkma direnci, düşmana karşı durma, ya da kovma gayreti, ‘’Hak-kı tutar kaldırırım’’ iradesi bizlerden fersah fersah ırak diyarlara gitmiş. Saatlerce ‘’ Söz verdik diye ‘’ dostlarımızı beklemiyoruz, karda boranda değil, güllük gülistanlık havalarda bile. Sevdiklerimizi görmek için zahmet çekmek, mihnet çekmek ne gam, aklımıza getirmek dahi bizleri bizar ediyor. Boşuna bekler oldu dost çehreleri görmek isteyenler.
Sen çıkıp geliversen gittiğin mekanlardan , diyarlardan ya da usulca sesleniversen biz ne yaparız.Gül yüzümüz solar mı? Utancımızdan yerlere geçer miyiz? Alnımızda densizliklerimizin karası belirir mi? Düşünmeye bile takat getiremiyorum. Sessizce, kendimce içime ağlıyorum.
Çanakkale’de vurulsaydım, Kastamonu’da gömülseydim, kendi çizmelerimle çiğnenişini görmeseydim haremgahımızın, mabedimin matemini bülbüller tutsaydı, kanayan yaralarına merhem ben çalsaydım, gönül okşayan haberler yollasaydım.
Nafile ne yapsam ne gayret sarf eylesem. Hatıraların, söylediklerin, yazdıkların, görelim diye gözlerimizin önüne serdiklerin, eyvallah etmeyişlerin, sözünde duruşların, sıkıntı çekişlerin, sada-katsizleri terk edişlerin, illa vatan deyişin bizi duygusuzluk ikliminden, yuvarlandığımız taklit dünya-sından geri getiremiyor.
SEYFİ BABA’yı ziyaretini bizim içinde yap. İlham ol bize. Asım’ın neslini tekrar tanıt. Bir levha gibi boynumuza as. Çalışmadan dinlenmek isteyen bedenlerimize adeta batsın. Nefes almanın şükrünü, yaradılışımızın gayesini hatırlatsın, can acısıyla titreyelim. Senden alalım ilhamı, yüceltelim in-sanlığımızı. Gel ey yolcu beraber oturup ağlaşalım/ Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım/ vesselam.
Gelen fırtınadan, karmaşadan, kargaşadan, kargışmaktan Mevla saklasın. Rahmet dileklerim, temennilerim, dualarım sana ulaşsın. Son sözüm yine senin sözün olsun… Allah milletimi-ze bir daha İSTİKLAL MARŞI yazdırmasın.