SERÜVEN IV
Bizimkisi bir maceraydı; kanlı-canlı, hatta heyecanlı, illa emek mahsulü, az yatmalı, az oturmalı lakin çok hem de çok çalışmalı bir serüvendi… İdeallerin peşinden baş döndürücü hızla koştuğumuz vakitlerdi, sağa-sola aldırmadan yürüyorduk, eğitim bir yandan ticaret diğer yandan, boş kalırsak daktilonun tuşlarını tıkırdatmak da öbür yandan farkına vardırtmıyordu akıp giden zamanı ve zamanın içindeki oyunbazların düzenlediği ‘olgunlaştırma’ oyunlarını.
Kurtarıcılarımız –kim vermişti bu görevi bilende yoktu- bizleri ve vatanımızın yarınlarını garanti altına alma adına – ki bazıları bunun kendi yarınlarını kurtarma hareketi olduğunu iddia ediyordu- memleketin bütün sathında sevk ve idareyi ele almışlardı. Milletin selametini sağlamak, memleket evlatlarına çeki- düzen vermek adına milletin okur –yazar neslinin büyük bir çoğunluğunun sığaya çekilmesi gerektiğinin bilincinde şevkle hatta bazılarına göre zevkle gecelerini gündüzlerine katarak el elde baş başta bırakmamacasına zulüm faaliyeti çalışmalarını yürüttükleri demde, kısacık bir mola vermek icap etti serüvenimize…
Zihinlerin yorulduğunda tavsiye edilen iyi metotlardan birisi ara vermeksizin ilgi alanını değiştirerek çalışmayı sürdürmektir. Sosyal konulardan sıkıldıysanız fen konularına ondan yorulduysanız dil mevzularına eğilmek ayrı noktaları harekete geçirdiğinden dinlenmenin vesilesi olmaktadır. Bizde bedenimizin yaşadığı ıstırap ve dahi tarifinde zorlandığımız birçok çalışma alanı uygulamalarından yorgun düştüğümüz demlerde zihin alıştırma, problemleri çözme temrinlerini ziyadesiyle harekete geçirme fırsatını değerlendirmiştik.
Eksiklendiğimiz çok mesele bu vakit sınırları içerisinde telafi faaliyetlerinden nasibini alarak kah okuyarak kah bilenlerden dinleyerek çukur seviyesinden zemin seviyesine ulaşma bahtiyarlığına kavuşmuş oldu. Hatta ara verilen beden eğitiminin soğuk yüzü bırakılarak ziyadesiyle ısıtılmış belki de bazılarında yanıklığı bu günlere kadar taşınmış bir yoğunlukla ifa edilmişti, bil mecburi...
Uğranılmış kazaların hemen tamamı çoklarınca ince hesaplamalarla iade edilme bahtiyarlığını gördü. Nerede ise dünyevi ve uhrevi hesapların yekününü görme gayretkeşliği erkenden bihakkın helalleşmeyi bile sağlayacaktı. Hala, ibadete indirgenmiş onunda sadece dua ve namaz kısmı ile yetinilen bir kulluk sınırlaması içine hapsedilmekten kurtulmamasının bir sebebi olduğu kanaatinin, zaman zaman zihin karışıklığını doğurduğunu ifade etmemize vesile olduğudur. ..
Hürriyet rüzgârlarının usulden esmeye başladığının ardından ilmin müşfik ve ticaretin davetkâr kollarına attık kendimizi ardımıza bakmadan. Zor oluyordu, zahmetli oluyordu fakat fevkalade verimli oluyordu bir koltukta birden fazla karpuz taşımak. Dolu dopdolu geçirilen zamanlar bir nevi itibar iadesi eyliyordu ‘Geçen günlere yazık, yazık ettin, gönül sen’ sözlerinde olduğu gibi. Bir bahar sabahı uyandın mı hiç? Çılgın gibi koşarak kırlara daldın mı hiç? Sözlerini pekiştirircesine oradan oraya koşturuyorduk, zayi olanları telafi etmek derdiyle.
Diplomamız olmalıydı her şeye rağmen, ehliyetimiz olmalıydı mutlaka, dil bilmezsek de marifetimizi gösterip yürümeliydik bir vakit, sosyal hayattan kopuk yaşanmazdı illa, nafaka çıkarılmalıydı kimselere eyvallahsız bir şekilde, sivil toplum kuruluşları da desteklenmeli karınca kararınca, çabalarımızın yanında, yangından mal kaçırmanın aceleciliği de vardı üzerimizde… Vatan borcunu çıkardık ara yerden hızlıca. Neyin ne olduğunu öğrendiğimizde ‘Dante’ gibi ömrün ortasını geçtiğimizin farkına vardık.
Araya gönül düşkünlüğünü sıkıştırmadan edemedik çünkü sözümüz vardı; dargınlıklara, kırgınlıklara, sitemlere düzeltme bile yapamadık. Çabaların neredeyse tamamı fisebilillah niyetiyle yola revan oluyordu. Kabul eder ise yaradan, hatalardan da muaf eylerse, değmeyin keyfimize… Üç kuruşluk dünyada umarım borcumuzu ödemişizdir. Umarım üç kuruşluk yatırımın karşılığını görürüz… Bizimkisi bir maceraydı; kanlı-canlı, hatta heyecanlı, illa emek mahsulü, az yatmalı, az oturmalı lakin çok hem de çok çalışmalı bir serüvendi…
30.11.2016 Muammer AZMAK