SERÜVEN III
Bizimkisi bir maceraydı; kanlı-canlı, hatta heyecanlı, illa emek mahsulü, az yatmalı, az oturmalı lakin çok hem de çok çalışmalı bir serüvendi… Eğitim illa şart denmeden öncede eğitimin gerekliliğine inanmıştık hatta onun için hayli fazla sıkıntıyı da göze almıştık. Yakınları ırak uzakları da yakın eylemiştik, diyarı terk etmiş yeni ufuklara istikamet koymuştuk, eğitilelim, öğretilelim, yeni şekil alalım, kökü yok etmeden diyerek dadaş diyarına, vasıl olmuştuk.
Beyaz gelinliğin doku fazlalığını ilk kez orda görmüş ve o güzelliğe orda hayran olmuştuk. Orda tanımıştık dostlarımızın birçoğunu, orda varmıştık hayatın hayallendiği gibi olmadığının ayrımına, yalnızlığın acı veren öğrenmelerinin tecrübesini orada yaşamıştık ilk. Kitabın dünyasında kaybolmayı, hayatın gerçeklerinden uzak diyarlara gitmeyi, ırak vakitlerde kalmayıp tezden acılarımızın dünyasına dönmeyi de o yerde öğrenmiştik. Bilge adamlarla tanışmanın zevkini yaşarken kendimizi deryalarında yundurmayı da onlardan öğrendik. Yontulmamış kereste olmaz derdi öğreticilerimizden birisi, varsa ona odun denilir, siz değer katılmışını tercih edin deyince hep hüzünlenirdik, yeni bir gayretle kendimize çeki düzen verirdik, alınmazdık, küsmezdik, ardından hiç mi hiç kaba saba laflar etmezdik.
Sabahlar olsun derdik şimdilerin aksine, olsun da daha fazla gayret sarf edelim. Günümüzü yirmi dört saatten yirmi beş saate nasıl çıkarırızın derdinde olurduk, okumalara, yazmalara, meşklere, muhabbetlere yetişebilelim diye. Hep yetişme telaşı dolanırdı başımızda, yürümek hele aheste yürümek ayıp işlerden sayılırdı, koşardık, okuldan eve, evden işe, işten başka işe, hep yedeklerdik kendimizi stepne mantığıyla, hem yolda kalmayalım hem de doğrulama yapabilelim diye. Bir milyonculuğun temelini oralarda attık desek yalan olmaz sanırım, çuvalla alınan saatleri, koli ile alınan uçları düz paralara gelecek şekilde o zamanlarda tasarlayıp, paketleyip, satmıştık. Ödevlerimizi de hiç ihmal etmemiştik; bulaşıklarımızı kendimiz yıkamış, yemeğimizi kendimiz pişirmiş, ütümüzü bedavaya getirmişiz, hafta sonları ise önce esvaplarımızı ardından da kendimizi çimdirip temizlik imandandır kelamının gereğini aksama yapmadan yerine getirmiştik.
Musiki korosuna katılmıştık bir yandan, halk oyunlarını oynamıştık diğer yandan, güzel yazmak gerek deyip hüsnü hat ile oyalanmıştık hayli zaman. Spor sağlıktır aksatmadan yapalım aman derken sosyal faaliyet adına bulduğumuz fırsatları değerlendirirken çok yönlü görgü sahibi oluverdik nece zaman, öğrendikçe cehaletimizi keşfettik, gördükçe görgüsüzlüğümüzü bildik, daha çok emek vermek gerek dedik bir vakit…
Hasretinle yandı gönül şarkısı dillerimizde pelesenk olmuştu, ne vakit vardı gelip-gitmeye ne de nakit. Ömür biter yol bitmezdi sılayı rahim eylemek için. Antensizi bırak antenli telefonların başında vakit hovardalığı yapmaya hiç gönlümüz razı gelmezdi. Mektuplar, gecikmeli tren seferleri gibi ağır ama umursamaz bir tavırla efkârımızı en yakın olan ile en uzak noktamızdan getirirdi bize ve götürürdü bizden.
Ayrılarımızın değil birlikteliğimizin önemini vurgulardık her fırsatta, AGS hazır giyim atölyelerinden seç beğen al yaparken gönül koymazdık birbirimize, yarın ben giyerim derdik, yürürdük umudun en yoğun olduğu duyguların içine, kaybolurduk özverinin enginliklerinde. Sıraya bindirilmezdi işlerimiz, tutanın eline yapışmazdı yapıp-etmeler, kim neye müsaitse, kim neyi biliyorsa, kime ne düşmüşse bir an önce tamamlayıp huzur iklimlerine çekilirdik. İş olsun değildi muradımız, nam olsuna hiç iltifat etmezdik, yaparak-yaşayarak öğrenmekti en büyük karımız.
Aşkımız vardı gönlümüzde, kendimize söylemekten ar ederdik, dillere düşmesine hiç mi hiç izin vermezdik. Uzaktan sevmenin aşkların en güzeli olduğunu çok sonraları öğrendik, bilseydik evvelden yine de mabedimizin kapılarını ele güne açmazdık. Ülkü denen nazlı gelinin, kem gözlerin hoyrat bakışlarının nazargahı olmasına asla müsaade etmezdik. İlkemiz kapının önünü temiz tutmakla başlardı, ardından gücümüz yeterse sokağımızı temizlemek, akabinde mahalle çeki düzen vermek ve memleketin bütün sathını pırıl pırıl eylemekti. Kendi çıkarlarımız her daim milletimizin çıkarı karşısında sıraya bile konulmayacak noktada dururdu.
Artık tanımakta ve tanımlamakta zorluk yaşıyorum geçmişten geleceğe yolculuk eden bazı yoldaşlarımın hallarını ve hayranlığımı gizlemiyorum bazılarının eyvallah etmeyişlerine. İşte bizimkisi böyle bir maceraydı; kanlı-canlı, hatta heyecanlı, illa emek mahsulü, az yatmalı, az oturmalı lakin çok hem de çok çalışmalı bir serüvendi…
23.11.2016 Muammer AZMAK