Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

ÖLÜM DEYİNCE

31 Mayıs 2012 - 13:45

 

ÖLÜM DEYİNCE

Ölüm, ya varlığın son bulduğu son nokta, ya da yokluğun yok olduğu son noktadır.
Ölüm, ya ateşiyle yakacak gorun kapısı, ya da güllük gülistanlık mekânların durağı cennetin anahtarıdır.
Ölüm, ya dikenli- taşlı yolda varlığın son bulması, ya da güller içinde, gülistan yokluğunda yok olmasıdır.
Ölüm, ya ruhun gitmesi ıstıraplar gayyasına, ya da ruhun ezeli- ebedi mutluluğa, sevgiye dönmesidir.
Ölüm, ya dönülmeyen yolların son bulması, ya da başlangıç noktasında tekrar varlığın başlamasıdır.
Ölüm, ya hesabın sorulduğu- görüldüğü dönemeç, ya da sualden sonra hesabın görüldüğü geçittir.
Ölüm, ya zebanilerin oltasına takılmaktır, ya da zorlu yolların sıratından son sürat geçmektir, Ölüm, ölüm ah ölüm...

Sevenleri sevdiklerinden ayıran odur. Tüten ocakları söndüren odur.  Kapı, kapı dolaşan odur. Trafikte canavardır. Kötülerle arkadaştır. Bazen verem, bazen kanser, bazen de kırım kongodur. Savaşlarda hadi neyse barışta da doyumsuzdur. Çare bulunmaz dertler bulur. Doktor, doktor hem gezdirir hem de süründürür. Uçaklarda, gemilerde Otomobillerde, trenlerde, karada, denizde, havada, her nerede olursan ol bulur seni Kaçamazsın. Hatır bilmez, rüşvete kanmaz, hediye hiç almaz. Yakarışlara bakmaz, söz dinlemez, halden anlamaz. Yaşamana uzatma bile vermez. Ölüm, ölüm ah ölüm

Ölüm, tek tek yok oluşların hikâyesi veya yeniden dirilişlerin serencamı.                                                                                                                 Ölüm, varlığımızdaki esrarı silen şifrenin ta kendisi veya gerçeğin görünen soğuk esintisi.                                                       Ölüm, bedendeki hayatın sona ermesi veya yeni bir hayata doğuşun gerçekleşmesi.                                                            Ölüm, suretin aslı ile birleşmesi, her şeyin aslına dönmesi veya toprağın can ile tekrar yeşermesi.                                                                                                                              Ölüm, insan ruhunun terk-i diyar eylemesi, veya mananın maddeden de ötelere geçmesi.                                                                     Ölüm, zamanın sekteye uğrayıp düşmesi veya mekânın emir ile değiştirilmesi.                                                                                 Ölüm, varlığın tezahür edip gitmesi veya yokluğun zihindeki algılamasının değişmesi. Ölüm, ölüm ah ölüm.

Kimi der Allah çok çektirmesin, kimi der ölüm ona yakışmadı. Kimi üç gün yatak sonrasında toprak der. Kimine göre soğuk, kimine göre sımsıcak ölüm. Herkese her an gelebilecek olan, hak ve hakikat ölüm. Hücrede,  ranzada, hastanede, açlıkta, toklukta, işkencede, ferahlıkta, her yerde her zaman gelen ölüm. Saraylarda,  köşklerde, villalarda, evlerde, tek bir odada sormadan gelen ölüm. Ölüm evimizde, ölüm komşumuzda, yanımızda, omuzlarımızda, önümüzde, arkamızda, unutmak ne mümkün, hep kendini hatırlatıyor ölüm. Ölüm, ölüm ah ölüm

Sokakta, sloganlarda,  gözlerimizin içinde hep o var. Her tarafı baştanbaşa süsler fakat kendini göstermez ölüm. Baş başa yan yana kaldığımızda ortada salına salına gezinir ölüm. Kimilerine acımasız, kimilerine sevecen gelir ölüm. Ölüm bu kadar acımasız ya da korkak mıdır? Köşe bucak kaçar saklanır ölümden âdemoğlu elinden gelse ama nafile. Duvardaki resimlere, mezardaki karanfillere bel bağlar. Ölüm unutulacak gibi değilsin unutanlar, unutturmaya çalışanlar utansın. Birbirinin ardı sıra yatarlar yeni ölümlere geride kalanlar? Hayatla başlayan yoksa ölüm mü? İnsana verilen birkaç evlek dünya hayatı nasılda fersah fersahmış sanılır. Kurtuluş için dünyadan erken gelen ölüm. Gözyaşlarını nasılda pınar yapar. Nasılda saç baş yoldurur, feryat figana gark eder. Geç gelip de dört döndüren ölüm, yalvartan, inleten hatta isyankâr eden ölüm. Etrafında fır fır döndüren ama kendisi öldürülemeyen, sonra da öldüren ölüm. Ölüm, ölüm ah ölüm

İnsanı insana düşman eden zalim mi? Anlayan insana ders veren mi?  Kısa sürede çabuk unutulan mı? Akılları baştan alan mı? Gönüllere ayrılık ateşi yakan mı? Severken sevmiyorum diye bilen mi? Sevdiklerinin yüzüne gülen mi? Kalplere yumuşaklık veren, gözyaşları döktüren mi? Zengin fakir ayırmayan mı? Makam ile mevki tanımayan mı? Güzel çirkin ayrımı tutmayan mı? Anladığım gördüklerimden benim şudur. Bazen birlik bazen on beşlik oğlan kıza doymayan; bazen doksanlık dedeye bazen yetmişlik neneye dadanan; bazen Karun gibi zenginleri, bazen sultan Süleymanları alan can toplayıcı. Ölüm, ölüm ah ölüm

Unutursak biz seni, senin kokunu mutlaka karabasanlar böler derin uykumuzu. Emir geldiyse yaratandan, Azrail gelir söyler türkümüzü. Kimi ağlar kimi güler illa halden anlayan dil söyler. Her nefis ölümü tadacaktır. Vakit gelince kavlince yürümek nasip olsun ehli imana. Kimse güvenmesin dayısına mutlaka ekmek alsın yanına. Ondan geldik Ona döneceğiz, topraktan yaratıldık, toprak olacağız amma vefadır derdimiz verdiğimiz söze. Yakın- uzak zamanlarda ölüm baharına uğrayanların canlarına azat, ruhlarına rahmet eylesin, acıyan, bağışlayan, rızıklandıran büyük günün, evvelinin ve ahirinin sahibi. Amin. Esirgemesin okuyanlar geçmişlerimize Fatiha’yı. 30/05/2012 Muammer AZMAK

 

Reklam