LÜTFENDİKKAT!
Bin dokuz yüz seksen yılının sıcak bir yaz sabahının ilk ışıklarının aydınlığında, ayak bastığım bin dokuz yüz elli rakımlı yayla şehirde, uzun yıllar yaşayıp ayrıldıktan uzun yıllar sonra, tekrar bir yaz sabahının günü ışıtan ilk ışıklarının göz kamaştırıcı güzelliğiyle bir kez daha kavuşmak nasip oldu.
Şehirlerin hemen tamamının kendilerine has bir görüntüsü, kültürü, silueti, insan portresi, konuşması, yaşama biçimi gibi benzerleri çoğaltılabilecek özellikleri olduğuna inanlardan birisiydim bu gezi macerasının evvelinde.
Manisa’dan başlayıp sırasıyla Uşak, Afyon, Ankara, Kırıkkale, Yozgat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Çankırı illerinin ve ilçe yerleşim yerlerinin bir kısmının içinde yer aldığı seyahat gönül tellerimize dokundu… Bir nevi panoramik sayılabilecek görüntülemenin ve zihinde kaydedilmiş eski bilgilerin karşılaştırılması neticesinde, eski kanaatlerimin çoğunun yıkılışına şahit olmak beni hüzünlendirse de coğrafyamızın sahip olduğu güzelliklerinin, yerinde kalan bakiyelerini görmek kaygılarımızı birazda olsa hafifletti.
Geçtiğimiz şehirlerde, göğü fethetme serüveninin göstergesi sayılabilecek, daracık yerlerde oluşan getirim arttırma çabalarının meyvesi binalar, soğuk ama dikkatleri üzerine çeken görüntüleriyle, birden önünüze çıkıveriyorlar. Tabi bu heyulanın gölgesinde kalan eskimiş yüzler ve kıymetlidir diye korunup, kollanıp bizlere bırakılmış lakin günümüzün hoyratlığından nasibini almış bırakıtlar veya terkinler ya da dünya mirası denilenler…
Üzerinde düşünmeden edemiyoruz bu manzaranın, tabi konuşmadan da edemiyoruz. Bir yandan yol alırken bir yandan da yoldaşlarımızdan düşünceler devşirmeye devam ediyoruz.
Muhakkak ihtiyacı def etmek için yeni yapılaşma olmalı fakat eski olan sağlıklı ve sağlam ise korunmalı. Değişimi yeni kuşaklara aktarma adına ve seyrini takip etmeleri adına bir kısmi koruma muhakkak olmalı. Görüntü kirliliği oluşturmayan ve tanzim edildiğinde cazibe merkezi olabilecek konumda olan bütün terkinler elden ve gözden geçirilerek istifadeye sunulmalı. Yeni yapılaşmalarda sadece ekonomik kaygılar göz önünde bulundurulma yanlışlığından vazgeçilmeli, hatta geleceğe intikal edecek görsellik ve sağlam olma özelliği dayatılmalı. Birbirinin kötü kopyası, kullanılışlığı tartışılan, özgün olmayan yapılarda denetim gücü hissettirilmeli.
Benzeri cümlelerden daha fazlasını sıralamakta mümkün ama maksat üzüm yemek, bağcıyı dövmek olmadığından, bu gaileden uzaklaşarak maksada gelmeyi tercih ediyoruz. Ne eski şehirlerimizin eski yanını apaçık görebiliyoruz ne de yeni şehirlerin görkemine kanabiliyoruz…Karşımızda duranlar renk karışımıyla oluşmuş, lakin cazibesi olmayan tablolar misali olmaktan öteye gidemeyen görüntüler… Hele verimli arazilerimizi peşkeş çekme hastalığının tezahürleri, yeleken dağ eteklerini bırakıp hava almanın dahi güçleştiği düzlüklere yerleşme yanlışlığı, kot farkının ortadan kaldırılmasıyla ortaya çıkan menfi durumlara göğüs germe çabaları veya bu durumla karşı karşıya kalanların acınası halleri… Verimli arazilerin beton yığınları ile taşlaştırılmasının külfetinin miras bırakılması… Sadık yârimiz toprağın tımarını yapmak yerine öldürme çabalarımız… Mirasyedi geleneğinin modernize edilmiş hali ve hazıra dağ dayanmaz gerçekliğini görmezden gelişimizin felaket tellalı olan akıllı işaretleri şehirlerin görünen yüzleri, bir ölüm habercisinin değişik yollarla kendisine sıranın geleceğini bildirmesi gibi bizi can evimizden vurdu.
Lütfen dikkat buyurunuz, sorumlu sorumsuz her bireyimiz, yaşadığı vatan coğrafyasının kıymetsizleşme çabalarına destek olacak tavır ve davranışlar karşısında, şahsi menfaatlerini ve hedeflerini bir kenara koyma başarısını gerçekleştirmelidir. Geçmiş ile geleceği bir arada kucaklamaya lütfen dikkat edelim dileğiyle… 25.07.2015 Muammer AZMAK