LALEM
Yalnız mısın diye sormayacağım açtığın yerlerde. Sükûnetin bungunluğunda bunaldın mı demeyeceğim. Korkak bir yapım olduğundan sessizlik, seni de korkutuyor mu diye soracağım lalem. Yükseklerden bize bakarken halimizi nice görüyorsun lalem. Sizin gibi her bir yöne dağılıp saçıldığımızı, bir daha bir araya gelemeyeceğimizi bizden iyi görebiliyor musun lalem.
Sessizlik korkutmuyor seni belli, lakin bu bölük pörçük halden korktuğun aşikâr. Yalnız bırakmışlar seni, hem dağ başlarında, hem ovada, hem de yaylada. Sert esen rüzgârların hırçınlığından, uğuldayan seslerinden ve yapraklarını tarumar etmelerinden anlaşılan o ki bizarsın lalem.
Peki! Bazen ağlıyor musun seni unuttuk diye? Unutmak ne kelime yabana terk ettik diye? Terk etmek de bir şey mi neredeyse neslimi kurutacaktınız diye? Artık o günler geride kaldı desem, inanmayacaksın biliyorum ve ben de öyle bir aymazlık etmeyeceğim. Hala üzerinde kara bulutların dolaştığını görmezden gelmeyeceğim. Elimden geldiğince seni terk etmeyeceğim lalem.
Korkutan karabulutlardan, bu çıldırtan sessizlikten, rüzgârın seni önüne katıp savurmasından, bitip tükenmeyen ıstıraplardan, rahat durabiliyor musun ikametgâhında. Yoksa sen de ister miydin gül bahçelerinde kurum kurum kurulmak, çalım satmak, koku atmak, etrafına gülücükler dağıtmak lalem.
Hani gün olur da seni, gelir biri koparır diye, hani belki sıcacık ellerde olurum, belki evlerin başköşesine divan dururum umuduyla bakıyor musun geleceğine? Gelen koklasın giden okşasın, sevgi yağmurlarına tutulasın, hayfını alasın geçmişin, unutulmuşluğun yarasını hatırlanmayla dağlayasın diye lalem.
Bu yalnızlıktan kurtulmak, bu unutulmuşluk yükünü üzerinden atmak, bireyselleşme hastalığını top yekûn ortadan kaldırmak, göz alabildiğine kol kola girip halay çekmek, isterdin değil mi? Renk armonisini gözlerden uzak olan diyarlarda değil, gözlerin önüne perde olacak şekilde, sermek isterdin değil mi lalem?
Çeşme başında gördüm üç güzel,/ biri sarı, biri allı, biri morlu, / ben demem biri, illa hepisi./ say ki senin için laf olmaktan beri gelmiş, türkünün satırlarına kurulmuş. Sen de gönüllerden ırak, tek tük olmak yerine, kaplamak için her yanı, nasıl gayret sarf edersin söyle be lalem.
Senin isminin de ’aşk’ cümlelerinde geçmesini bilirim isterdin. Bu aşk, bedenlerin kavuşması değil. Bu aşk, dün ile bu günün el ele vermesi, geçmişin açtığı yaraların sarılmasıdır. Bu aşk, eller ile gönüllere nakışlar işlemektir lalem. Bu aşk, her bahar yeniden, yenilenerek ve yenilerle doğmaktır lalem.
Yazgının değişmesini sen de benim kadar istiyorsun. Sen de yürek olup dile gelmek, gönülleri taş kesilmeyenlere seslenmek istiyorsun. İsminin ekonomik savaşlarla değil, barışın güzellikleriyle anılmasını istiyorsun. Sevilmeyi… Candan sevilmeyi senin kadar hak eden etrafımızda kaç örnek var. Ah ah… Dağ çiçeği… Gönülleri dağlayan çiçek, yapamıyoruz, bu gidişle yapamayacağız da. Biz yalnız seni unutmadık, kendi özümüzü de unuttuk… Seni ellerde gördük, seni ellerden bildik. Oysa sen bizim canımız, ciğerimizdin lalem.
Sen ki yalnız dağlarda değil, bahçelerde yetişecekken… Gül bahçelerinde, güllerin boyuna kurban ettik… Gülün yeri ayrı, lalenin yeri ayrı diyemedik… Yapamadık be dağların yaban çiçeği… Seni bile, bize bu kadar yakın iken ehlîleştiremedik, yetiştiremedik… Hep dikenli gül bahçelerine özendik… Senin masumluğunu, bağrımıza basamadık lalem.
Mahmuzlarıyla canımızı yakan dikenli gülleri, dallarından kopartamayacak kadar değerli kabul ettik. Etrafını pürü pak eyleyip yere düşenlerini kitap aralarında sakladık. Oysa bize hep nankörlük etti o. İlgilenmediğimizde, biraz olsun yalnız bıraktığımızda, küsüverdi, eğiverdi boynunu, saçmadı rayihasını, göstermedi çehresini lalem...
İzin vermemelisin kem gözlülere, sana bakmasınlar… İzin vermemelisin, hoyratlık edenlerin toprağına basmasına… İzin verme rüzgâra, o delice esen rüzgâra... Karşı koy, koru kendini, gün olur hatırlarız yine seni… Belki bir gün anlamaya çalışırız, hem kederini, hem kaderini… Lakin sen, o ana kadar asilliğini koru… Hep dik başlılığınla kal, hoşça kal, lalem. Lalelerimizin artması dileğiyle… 08.04.2014 Muammer AZMAK