KAYBOLAN MESLEKLER II
Süüt darı! Kaynamış darı! Seslenişlerini duymayalı hayli zaman oldu. Közleme bunlar! Sadaları artık hayatı kendiliğinden terk edip gitti. Bir zaman arkalarından iniltili bir seslenişle ‘patlamış mısır bunlar’ akislendi ama onunda ömrü fazla sürmedi.
Bazı vakitlerde mahalle aralarında karşılaşıyoruz tek tük Pamuk helvacı, keten helvacı, bağırışlarıyla fakat bize o kadar uzak mesafelere gitmişler ki tanımlamakta zorlanıyoruz, önce neden, sonra vay be! Hala sizler var mısınız diyoruz. Şaşkınlığımız bununla bitse neyse, Meyan balcı, meyan şerbetçi geliyor aklımıza zihnimizin derinliğinden ve ne oldu bunlara da bizi bırakıp gittiler, demeden edemiyoruz.
Rengârenktiler her bir bölmede, kendi sarayına kurulmuş güzeller gibi dururlardı. Ne zaman bağırlarına giren tornavida ile karşılaşsalar, renkleri kaçıverir ve ne kadar çaba sarf etseler de birbirlerinden ayrılmamak için, ekmek derdine düşmüş pazılar söküp ayırıyordu onları. Macuncuları, renklerin anası eleğimsağmalar alıp da kendi diyarlarına mı götürdüler.
Havalar soğumaya yüz tutunca tek tük de olsa caddelerde görünmeye başlıyorlar ama eski saltanatları yok. Kapalı mekân işletmeleri ve alternatifleri onları usul usul dünyamızdan uzaklaştırıyor. Neyse ki şimdilik soba dostları sayesinde Kestane direnmeye devam ediyor. Kestaneciler de uzak geçmişi hatırlatıyor.
Dokunurdu tekrar evdeki kullanılmış bütün eskiler. Asla yabana atılmazdı. Evvela makasla ince ince kıyılırdı. Sonra kocaman, belki de bana öyle geliyordu, büyük yumaklar haline getirilirdi. Bir çuval içinde biriktirilirdi. Ve vakit saat gelince marifetli ellerde çul, kilim, heybe benzerleri haline gelirdi. Çulfacılık, Çulculuk, Dokumacılık artık antikalar arasında yerini aldı. Direnen bir Keçecilik kaldı. Böyle giderse onun da süresi dolmak üzeredir.
Efeler giyerdi körüklü çizmeleri, tek tek kırılırdı körükleri, şimdilerde ustalar teker teker terk etti bizleri. Her yerde vardı sayacı, ayak kaplarının üstlerini dikerdi. Çorap üstü mestler hem ayağı sıcak tutar hem de abdest almasını Müslümanın kolaylaştırırdı. Tabanı köseleden üstü siyah ve kırmızı deriden yemeniler moda belasına yenildiler. Üzüntüden köşkerler, yemeniciler bir daha ortada pek görünmediler. Bunların hepsine gereken deri tabakhanelerde debbağlar marifetiyle üretilirdi. Tüketiciler kırılınca üreticiler de makinelere teslim oldular.
Bakır kaplar kalaylansın şu odada bir mum yansın türküsünün eşliğinde bakır kaplar akça pakça kalaylanırdı. Ve varsa kusur lehim ile giderilirdi. Önce tenekecilik sonra demircilik tası tarağı usuldan toplamaya başladı aramızdan. Su tenekeleri, Süzgüler, Bakraçlar, Dibekler, İbrikler artık müzelik oldular.
Ağaçlar türlü şekillerde oyulurdu, her ihtiyaca cevap veren nesne olurdu. Oymaların ve kakmaların şekillerine desenlerine, motiflerine bakmaya doyum olmazdı. Kıymet mi? Paha biçilmezlerdi. En kabası takunya, oklava, kaşık, kaşağı olurdu. İlla kıymıkları ve talaşları dahi zayi olmazdı.
Köyden kente gelenleri, koymazlardı darda, barındırırlardı handa. Ne yatak ne yorgan, ne yemek ne de su akla takılmazdı. Kılık-kıyafete bakılmazdı. Taşıtlara garaj, yakıt, tımar sıkıntısı da yoktu. Han da hancı da Ahır da Nalbant da tekmil hizmet verirdi. Beş yıldız, yedi yıldız ayrımları yapılmazdı çünkü hepsi başlı başına bir yıldızdı. Hem yön, hem yer, hem yar olurdu. Zor anlarda varan kurtulurdu.
Süper marketlerin ilk örnekleriydi. Mobil bir organizasyondu. Dağ bayır demez hizmet verirdi. İlla para diye de tutturmazdı. Her nesne ile takas yapılırdı. Alan da veren de memnuniyetini ifade ederdi. Anlaşma karşılıklı anlayış ve söz ile gerçekleşirdi. Hatta sipariş bile verilirdi. Günde yedi köyü gezerdi ne marifetliydi Çerçi. Hem küçükleri hem büyükleri, hem oturanları hem gezenleri hep memnun ederdi.
Bir mahalle kurulsun. Ne kadar maziyi hatırlatan meslek, iş, işçilik, yapıp etmeler varsa elden geldiğince canlı hale gelsin. Tarihin derinliklerinde yolculuk yaparcasına bir güzergâh belirlense, umutlarını, hayallerini kaybetmeyenler, geçmişi anlamaya çalışanlar, canı sıkılanlar, değişik mekân görmek isteyenler bu coğrafyayı dilediğince gezse ne hoş olur.
Mahalli idareler veya merkezi idareler destek verse, Meslek odaları fikre sahip çıksa, Ahalimiz de buna tam bir istek duysa, ne de hoş olur. Gerçekleşmesi temennimiz, gayretler de vefamız olsun.
24.11.2013 Muammer AZMAK