KAN AT
At, insanımızın gerçek dünyasındaki kanatlarıydı başlangıçtaki hayallemesinde. Sonrasında onunla birlik olmanın usanılmaz gayretkeşliğiydi geçirilen zaman. İlk göz ağrısıydı yoldaşlığın. Nice başa çıkılmaz olayın kotarılmasının ikinci dereceden kahramanıydı. Gah şahlanırdı gah eşelenirdi, bazen çırpınırdı bazen çatlarcasına koşardı, olmadık yerde dururdu, gerekirse acımasız vururdu. Yükü taşırdı, yiğidi yardan aşırırdı, yara kavuştururdu, şehirden köye, köyden kente dolaştırırdı. Gerekirse dağları aşırır, yaylaları dolaştırır, ovalarda buluşturur, bütün işlerini tez elden kolaylaştırırdı.
At, yaptığı işler, sağladığı kolaylıklar ve asil duruşu ile insanımızın gönlünde her devirde her daim taht kurmuş, farklı bir yer edinmiştir. Tarihimizin başlangıcından günümüze değin onlarca efsanenin kahramanı, Alplerin yoldaşı, kahramanların vasıtası, erenlerin biniti, yürüyenlerin dinlendiricisi, göç edenlerin göçürücüsü olmuştur. Etkinlikleri bu sınırların dışında da varlığını sürdürmüştür. O kadar ki ilkel dönemlerdeki gömütlerin içerisinde bulunan insan ve at iskeletleri yoldaşlığın toprak altında da sürdüğünün bir göstergesidir.
At, üstün kabiliyetleriyle insanoğluna birçok kolaylık sağlamış ve insanlığın başarılarında pay sahibi olmuştur. Atın asıl memleketinin Asya olduğunu gösteren delillerin en başında bozkır kültürü gelmektedir. Turani kavimlerin ’At, Türkler tarafından evcilleştirilmiştir.’ yargısını doğrulayacak kadar at ile iç içe yaşamaları da bunun diğer bir göstergesidir. Bozkır kültürünün en önemli unsuru olan at, Türk akınları sayesinde Sibirya yaylalarına, Hindistan'a, İran'a, Irak’a ve Akdeniz’e doğru belki de Alaska üzerinden Amerika’ya yayılır. Türk akınlarından sonra Türkistan, Mezopotamya savaş atlarının cirit attığı meydan olmuştur. Savaş atları, küçük, dayanıklı ve manevra kabiliyeti çok yüksek olan taşıyıcılar, bu coğrafyalardan daha sonraları Mısır'a, Yunanistan'a ve kuzeyden Avrupa'ya geçmiştir.
At, bizim kültürümüzde silah ve evdeşle birlikte muhteşem saltanatın varisi olmuştur. Bu üçleme Mete handan bu yana dillerde değişik söylenişleriyle pelesenk olmuştur. Kutluluk derecesine varan büyük bir değerin sahibidir o. Bu durum milletimizin hayat şartlarıyla ilgilidir. İnsanımızın tabiat karşısında şekillendiği eski çağlarda, Türkistan ova ve yaylalarında bozkır iklimi ve coğrafyasının, eski Türk kültür ve yaşayışına tesir ettiği açıktır. Eski Türklerin, bozkır şartları içinde; etiyle, sütüyle, binitiyle, oyunuyla, yarenliğiyle, yoldaşlığıyla, zenginliğiyle, şekillenen bir at kültürü oluşturmuşlardır. Bu kültüre, oluştuğu çevreden dolayı "bozkır kültürü" denir. Bozkır kültürü de, at üzerine bina edilmiş adeta. Bu durum ister istemez bozkır kültürü içinde bir "at kültürü" meydana getirmiştir.
At, efsane ve destanlarımızda, gökten indirilmiş kanatlı bir varlık olarak tasvir edilmiş, yapıp etmeleri sebebiyle kahramanla eşdeğerde görülmüştür. At, sahibinin en sadık arkadaşı ve başarılarının şüphesiz ortağıdır. Eski Türk efsanelerinde sahibiyle konuşur, ona öğütler verir, onu zor durumlardan kurtarır hatta sahibiyle aynı mezarı paylaşır. Milletimizin eski çağlardan bu tarafa terbiye ettiği, yoldaşlık eylediği ata çok şey borçlu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Her seviyeden insanımızın takdirini almış, sevgisini kazanmış olması da bu yüzdendir.
At, sadakatiyle, duruşuyla, yaptıklarıyla, hareketleriyle ve kabiliyetleriyle adeta kılıç gibi, zırh gibi kahramanı tamamlayan hayatî unsurlardandır. Kahramanlık kisvesine ulaşmada birinci amildir dense yeridir. İnsana dağlar aşıran, çöller geçiren ve insanı ölüme doludizgin koşturan kahramanlık hissi, en güzel tasvirini at sırtında bulur. Hayatı boyunca onsuz kendini tamam hissetmeyen kahramanlardan maada ideal peşinden koşanlar da ata büyük değer vermiştir. Millet için duyuşlarını, duygu ve düşüncelerini somutlaştırmada atı sembol olarak kullanmışlardır. Kalem sahiplerinin kalemlerinde, atın şahlanışı, doludizgin koşuşu, yükselmeyi; ağzına gem vurulması da çöküşü ve esareti ifade eder. At ile milletimiz özdeşleştirilmiş, milletimize verilmek istenen duygudaşlıkta at rumuzu örneklendirmede çokça müracaat kaynağı olmuştur.
At, belki de en güzel tasvirini kadim ve kutsal kelâmda bulmuştur. Bir sureye ‘Âdiyat= koşan atlar’ adı verilmiş ve bu hayvan üzerine Allah yemin etmiştir: "Harıl harıl koşanlara, (nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara, (ansızın) sabah baskını yapanlara, orada tozu dumana katanlara, derken orada bir topluluğun tâ ortasına girenlere kasem olsun ki... (Âdiyat 1-2-3-4-5) Üzerine yemin ederek Allah'ın ebediyen lutûflandırdığı at, bütün kıymet ölçüleriyle bu mânânın çerçevesi içindedir. "Estetik, ruh, fikir ve şekil hepsi bir arada... Zaman değişti, at artık olmalı kanat, Onu kösteklemek isteyenlere vermesin fırsat. Şahlanmasını istemeyenlere vermesin rahat. Eski günlerdeki gibi uçsun, şafaktan ufka. Demir kanatlarla aşsın her engeli, görmesin sevdalıları zevali. Kaplasın kendi gök kubbemizi kanat sesleri… 14.01.2016 Muammer AZMAK