İÇİMDEKİ ŞEYTAN
Derinlerden gelen öykünmelerin bir şelalenin gürültüsünü aşkın bir tavırla etrafı da birbirine katarak çağıldamasının verdiği ıstıraplara dayanmak yerine; onları doğdukları topraklardan sürüp çıkararak ortalık yere koymanın ehli insaf nezdinde muteber olacağı düşüncesiyle içimdeki şeytana uyar gibi oldum, affınıza sığınarak…
Bu da nereden çıktı diyenlerin sayısının hayli fazla olduğunu dikkatlerden kaçırdığımı zannedenler yanılırlar. Her ne kadar lanet ve lanetlenmiş olanlarla işimizin olmayacağını bilenler olsa da bilmeyenlerin varlığı, bilenlerden az değildir. Hele hele ‘zaten bundan da bu beklenir’ kolaycı bakış açısını sayıya bile saymadığımı bilmeniz kavlindendir bu cümleler…
İçimdeki şeytan hayli zamandır dürte dürte yollarımızda yürümenin ne kadar zor olduğunu bana hatırlatıp duruyor. Gerçekten üzerinde durulduğunda adeta işgal altında olduğumuzu ve adım atmanın çokça pahalı sonuçlar doğuracağının uyarılarını gözler önüne seriyor. Sinir bozucu duruşların, parselli paylaşımların, ayrıntısına bile girmek gereksiz kalıyor bu noktada…
Asıl unsur insan yerine ona hizmet etmekle yükümlü bütün araçlar başköşeye kurulmuş kaynana edası ile kendilerinin kılını bile kıpırdatmadan, kendilerine hizmet edilmesini bekler bir halde. Eskiden beri yolları paylaşmak zorunda olduğumuz bu duygusuz varlıklar gemi azıya alarak artık köşe başlarına yekvücut olarak tünemenin keyfini sürüyorlar. Yetmedi daha da ileri giderek yırtıcı kuşlar gibi kaldırımlara çullandılar ve umursamaz nazarlarla etrafı kaygısızca seyre koyuldular.
Bu ve benzeri durumlardan rahatsız olan etkili ve yetkili kimseler marifetiyle uygunsuz durumun önünü almak kastıyla her önüne gelen köşeye, kaldırım boyuna hatta yol boyuna diktirilen ‘baba’lar, çaktırılan ‘kazık’lar ve fırsatı ganimete çevirenlerin aymazlıkları ve bunları suiistimal edenlerin serkeşlikleri daha buna benzerler…
Hayatımız kolaylaşsın beklentisini az da olsa içinde barındıranlar yeni bir hayal kırıklığını yaşadılar. Tek sıra yürünebilen istikametlerde, araçlarla paylaşılan yollara ilave edilen baba ve kazık aksesuarları Se ve Ze çizmek modasını başlatmakla kalmadı; hatta hoplama, zıplama, egzersizlerini yapmak mukadderatının başlatıcısı oldu.
Her yeşil alanın veya kamunun olduğu söylenilen metre karelerin dahi müstecir müstemlekesine dönüşme fecaatinin yıpratıcı ve travmatik durumunu atlatamamış, kabullenememiş ahalinin üzerine çöküşünü seyretmek acıdan daha acı haline dönüştü.
Kahvehanelerin önüne tek sıra seyirci kabul edilmesi, zaman zaman sıkışalım beyler seslenişleri ile zenginleştirilmesi; insanların rehavet makamı yürüyüşünü terk etmesine vesile olmasından maada bir de gerginlik yükünü üzerinde taşımasından öteye vatandaşa bir getirisi olmamıştır…
Bu bağlamda görgü eksikliği kumaşı ile dikilmiş libaslar giyenlerin ağzı bozuk ifadeleri, kastı aşan davranışları, söylemleri, hanımları bezdirdi, beyleri de rahatsız edici boyutları çoktan aşmış durumda bu hal devam ederse sokakları çöplük zannedenlerin hegemonyası sürecek gibi gözükmektedir…
Parkların çocuklara, oturma alanlarının yaşlılara, sokakların araçlara değil, meskûn olanlara iade edildiği zamanları yaşamak arzusunu hala içinde barındıranların bu isteklerine kavuştukları vakit, içimdeki şeytanın öldüğü vakit olacaktır. Silkinip, esaretimizi arttıran yüklerden, düşüncelerden ve yapıp- etme işgallerinden kurtulmak dileği ile…
18.03.2019 Muammer AZMAK