Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

İÇİMDEKİ ÇOCUK

19 Nisan 2015 - 18:29 - Güncelleme: 20 Nisan 2015 - 21:46

İÇİMDEKİ ÇOCUK

Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak halim hiç yok, kimse bilmiyor zannedip ne kendimi ne de bir başkasını aldatmak gibi nafile bir çabamda olamaz. Yorgunum… Ben biliyorum ya içimi, çok ama çok yorgunum…

Yorgunum…  Hiç yorulmadığım kadar yorgunum… Ateşlerin içinde kalmış kadar yanık yüreğim… Aynı yürek zemheri soğuğunu yemiş gibi üşümekte… Üşüyorum, hiç üşümediğim kadar… Lakin sebebi nedir diyene verecek cevabı bulamamış kadar üşüyorum…

Kaynağını bilmediğim, lakin içimden, içimdeki bir yerlerden kopup gelen bir sevinç dalgasının kolları sarıyor her yanı… Neşeler taşıyor, hüzünler boşalıyor, kahırlar azalıyor, beni mutluluklar boğuyor…

Bu küçücük bedenim, iflas etmiş bir fabrikanın çalıştırılmayan makineleri gibi… İradesi elinden alınmış, bir köşeye fırlatılmış sanki… Tahammülümün son kertesine gelene kadar sabrımın ölçümlendirilmesini metanet ile izleyeceğim…

Yüreği, delik deşik olmuş, sırtından aldığı darbelerin sayısının çetelesini tutamamış biriyim… Hayat denilen bu yolda acıların acımasızlığını görmüş, haksızlıkların da haksızlığına uğramış gönülüm ben… Mutsuzluk iklimlerinde geçen yıllara inat, içimdeki çocuk, beni bırakıp gitme, ne olur…

Gitme diyorum, ne olur, gitme… Bırakma beni çaresizliğimin dalgalarıyla baş başa… Yalnızlığımın gölgesi beni serinletmez, yıllardır keder denizlerinde kürek çeken talihim, sağ salim bir sahile kavuşmaz… Sımsıkı tutunmaya çabalayan ellerim, kendiliğinden çözülmez…

Yalnızlığıma, biçareliğime çare ol,  gülmeyen yüzüm, seninle gülsün, ağlayan gözlerimdeki yaşlar, seninle dinsin, baharım gelsin, hazanım gitsin, sevinçler gelsin, kederler gitsin… Sen, beni bırakıp gitme, içimdeki çocuk, gitme, ne olur…

Heyhat…

İçimdeki çocuk öldü, sessizce ve gizlice, duyanlar ağlamadı, beni terk edişine şaşırmadı. Gıyabi veya vicahi salası verilmedi, tezyin edilmedi, defin olmadı, gorunu doldurmadı, namazına durulmadı, tabutuna el vurulmadı, ardından helallik verilmedi, fakat o öldü…

İçimdeki çocuk öldü, sessizce ve gizlice,  öyle derinden derine akan ırmaklar gibi aktı, gitti, öylece geride derin acılar bırakarak aktı, gitti… Onca yıla, onca dostluğa, onca yaşanmışlıklara aldırmadan sessizce, ardına dahi bakmadan gitti…

Gözyaşları, bulutundan kurtulmuş yağmur taneleri misal akıyor, çılgın çağlayanlar gibi kaynıyor göz bebekleri, yakıyor yanaktan süzülüp akarken gözyaşları, düş kırıklıkları, kalp kırgınlıkları, arkası kesilmeyen sonbaharın dökülen yaprakları, daha niceleri felaket tellallığı yapıyor. O, içimdeki çocuk arkasına bakmadan gidiyor…

İçimdeki çocuk; oysa o, coşkuydu, hayattı, masumiyetti, doğruluktu, gelecekti, yenilikti, kaybettiklerimdi, bir gençlik iksiriydi… O ölünce, ben de öldüm… Yasını tutmak yorgun kalbime göre bir eylem değil. O, dayanamıyor artık ölümlere, kederlere, üzüntülere…

İçimdeki çocuk, sen sakın ölme. Sen, hiçbir zaman ölme… Sen ölürsen bende ölürüm desem de nafile…

İçimizdeki çocuk bakışını kaybetmemek muradımız, zaman zaman çocuk olmak ihtiyarımız olsun… Bizleri bırakıp gitme içimizdeki çocuk... NE OLUR GİTME...  16.04.2015 Muammer AZMAK

Reklam