Şimdi kim bilir kaç yüz eskiyecek içimizde, kim bilir kaç yüz eskiyecek mahallemizde, kaç yüz eskiyecek şehrimizde lakin bir yüz var ki iyisiyle kötüsüyle, yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, söyledikleriyle, söyleyemedikleriyle pek eskimeyecek.
Ve şimdi kim bilir kaç yüz intihar edecek içimizde, kim bilir kaç yüz intihar edecek mahallemizde, kaç yüz intihar edecek şehrimizde lakin bir yüz var ki inadına yaşamaya çalışacak içimizde, mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde; bıraktıklarıyla, ısmarladıklarıyla, yeşerttikleriyle, asla intihar etmeyecek. Nerden biliyorsan diye soranlara ümit var olanlar ümidin peşinden gitmekten vazgeçmezler demek geçiyor içimden.
Belki kederleneceğiz gündüz gece, belki sevineceğiz gündüz gece, belki umursamaz davranacağız gündüz gece, nihayetinde mutlaka hakkını teslim edeceğiz gecikmiş özürlerle. Hayattayken, bizimle canlı kanlı yaşarken kıymetini bilmediğimiz, aramızdan ayrılınca yere göğe sığdıramadığımız, önceki terkinlerimizde olduğu gibi bırakıp gidenlerin vefasızlığını, söküp alınanlarda da aramaktan belki vazgeçmeyeceğiz.
Gitmemeli yüreğimiz, gönlümüz, aklımız senden önce gurbet ellere; gitmemeli düşüncelerimiz, hayallerimiz, çalışmalarımız senden önce gurbet ellere. Hele gözlerimizin gözbebekleri yerlerinde uslu ve masumiyet çırpınışlarında boğulmamalı, senden öteleri görmeli senden ötelere gitmeli.
Hayalini, hayallerini, hayallerimizi bende bıraktığından beri, bizimle paylaştığından beri, kapına varan ayakların seslerinde bir acelecilik var. Bir yasak meyvenin davetkârlığını takip ediyormuş gibi sessiz ve o kadar da tatlı bir acelecilik yakamızı bırakmıyordu. Boynu bükük kalacakmış kurduğumuz düşler, uykuda olmayan, uyanıkken kurulan rüyaların ortasına karabasanlar çökecekmiş meğer.
Kör olmayasıca söylenen- söylenemeyen acı sözler bir gün de olsa öldürmeye yeter muhayyilenin çilesinin ürünlerini ama gel gör ki küçük- büyük yüreklerdeki sıcaklık ve sevgi yaşatmak için seni, harcayacaktır bütün çaba ve gayretini.
Hep kaypak değil ya bu hayat elbet bir gün bir yerde tutunacak. Açılmış kolların aguşunda dinlenirken açılan kolların sarmalamasına izin verecek. Bir gülüş için yumrukların savrulması gerekmez, yüzlerde açan bir gamze için de hayallerden vazgeçilmez. Uzun upuzun laflara kısa diyemem, dur gitme kal diyemem. Ver bizim hayallerimizi geriye deme zamanı ise çoktan geçti. Gönül soframızı açtık bir kere. Açmakla kalmadık azığımızı paylaştık bir kere, Türkün örfüdür serilen çul tekrar alınmaz ele. Bu dakikadan sonra yapılacak iş sadece nafile.
Yıllarca, aylarca, haftalarca, günlerce yaşayamadığımız günlerin pişmanlıklarını deşelemek yerine onların bırakmak istediği kirlerden arınmak gerek. Elimizdeki dupduru suların kirlenmesine izin vermemek gerek. Kana kana içilmeli temiz sular, kirlenmişliklerini arındırmak için fırsat olmamalı sahipsizlik, işe sahip olmak gerek. Sakın ola bu sevgimize ham hayal deme. Bu hakkaniyetsiz paylaşımda yaşamak yalan olmaksa, sevdiklerini yüzüstü bırakmaksa kader, yetersiz çabalara üzülmek gerek.
Zihnimde hayallerin, göğsümde sevgin ayrılığa ihanet diyorlar aldırma bu senin kaderin. Şu ağlayan gözlerin zehirlediği saatlerde, rezil olsa da insan sevdiğine, özlem merhemi iyi gelir hepimize. Yorgun şehrimin kırgın insanı yolun açık olsun. Her şey yanmadı, kül olmadı, bitmedi… Gitmeli gözlerin ve sözlerin senden önce ötelere…
15 /05 / 2013 Muammer AZMAK