EDEBİYATIN KEMİRGENİ
Edebiyat… Sonsuz özgürlük isteyen bazılarına göre bilim, bazılarına göre sanat hatta güzel sanat faaliyeti. Edebiyat şüphesiz bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlayabiliriz onu. Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir. O, Kutucuklara hapsettiğimiz zavallı değil. Okuma, anlama, yazma, konuşma, sadece işaretle faaliyetinin en ağır esiri hiç değil.
Okunan romanın arkasındaki olan-biteni arayan okuyucunun arama çabaları olmayacak, olamayacak; çünkü mülahazadan ziyade sonuç önemli durumda ve kısa günün karı mantığı hâkim unsur haline hızla gelmektedir.
Hikâyenin içinde derin yolculuğa çıkan olayın kahramanı olan öğrenici okuyucu bunu boşa bir gayret olarak görmekte özet bilgi, hatta kısa özet bilgi peşine düşmekte; çünkü sonuç önemli olmaktadır. Eyleminin bir yerinde birden daldığı uykudan uyanırcasına ben ne yapıyorum diyerek neredeyse kahırlanacak. Hayatın bir kesitini, durumu, Ben’in düştüğü açmazları, iç sıkıntılarını, psikolojik algılamaları, olay çevresinde oluşan olay örgülerini, kişilerin fiziki ve ruhi portrelerini, onlardan edindiği tecrübeyi, hayata hazırlayıcılığını, anlamlandırmadan sadece kutulara işaretlenecek bir seçenek haline dönüştürmek fikri bir kısırlığın cenderesine kapılmak değil midir? Diye.
Olmuş ya da olabilecek olayları, olağanüstülükleri, tasavvurları, hayalleri, arzuları, istekleri, tasarımları, başarılmak istenenleri, elimizden almak gayretkeşliğinin sonucu mudur kutucuklara hapsolmak. Uzak geçmişte yaşamak hayatı olanı-biteniyle tanımaya çalışmak anlamlandırmaya gayret etmek, açık açık hatta çok açık bir biçimde izah etmekten korkmak ya da kaçmak, fanteziye yer vermeyecek kadar küçük alanlara işaretler düşmek sadece bir değerlendirme çeşidi midir?
Konuşamıyoruz, anlatamıyoruz, iki kelimeyi bir araya getiremiyoruz sızlanmalarının, serzenişlerinin oluşmasında bu küçük kutucukların hiç günahı yok mu? Bunlar birer kelebek gibi saf, temiz ve kısa ömürlü mü? İnanmıyorum desem siz inanmayacaksınız. Hepsi hepsi kısa bir zaman diliminde işaret koyma oyunu bunu bu kadar büyütecek ne var diyeceksiniz. Ama ben size inanmak şöyle dursun ısrarlı fakat acı bir tebessümle cevap vereceğim. Çaresizlikle kahrolarak güleceğim.
Bir ömrün imbiğinden süzülüp gelen bilgilerin, üzerine bina edilmiş vaka analizlerini, olay örgülerini, gönüllere taht kuracak kahramanları, okuyanı kahreden olayları, onların örgülerini, onların sebeplerini, sonuçlarını, zihniyetlerini, temel çatışmalarını, yüzlerce bazen binlerce sahifede, dillendiren macerasını, kendi kendine bir iç konuşma ile hitama erdirerek sonra da bir kutucuğa işaret olarak bırakacaksın. Ardından bildim, anladım, başardım nidalarıyla ortalıkta salına salına gezineceksin. Neden niçin nasıl dendiğinde ise şey, şey yani diyeceksin. Ben, yine acı acı tebessüm edeceğim. Bir daha kahrolacağım.
Duygularımızı, düşüncelerimizi, heveslenmelerimizi yok edişini, fikirlerimizi donduruşunu, akıl etmeyi, fikir etmeyi, ibret almayı, duraksatışını, anlama becerisini yavaş yavaş ortadan kaldırışını, belirli kalıpların dışına çıkmayı engelleyişini, her eser her okunuşta yeniden yazılır tespitini yok edişini seyretmeyi bırakmalıyız. Aksi meydana geldikçe yılanı deliğinden çıkaran tatlı dili rüyalarda bile göremeyeceğiz. Kendi elimizle konuşma yeteneğini kaybetmeye başlamış nesilleri yetiştirdiğimizi fark etmeliyiz.
Henüz sınırlarını yeryüzünde çizemediğimiz edebiyatı, romanlardaki ayrıntılarından ayırmak, hikâyedeki olayın veya durumun dışına çıkarmak; şiirdeki duyguları, hislenişleri, bağdaştırmaları, imgeleri, sembolleri, zımmi ifadelendirilişleri, unutturmak çaba ve gayretleri anlamına gelen karelere sığdırma sonuçlaması, ufuk açmak değil, enginlik kazandırmak değil, enginleri bırakıp havasız, güneşsiz, bodrumlara inmektir.
Adına Adana’nın A’sı, Denizli’nin D’si, dedikleri yöntem, bütün yaratıcılıkları, kendine has düşünme becerisini, bir olay ve fikirden hareketle çıkarımlarda bulunmayı, kabul edişleri, ret edişleri, eleştirel bakmayı, bu bakışı dillendirmeyi, kötürümleştirdiğini, olumsuz etkilediğini, sinsi, öldürücü bir hastalık gibi önce edebiyatı sonrasında bütün sosyal bilimleri kemirdiğini, en kısa zamanda görmek öncelik olmaktan çıkarmak ve gerekeni yapabilmek dilek ve temennisiyle…