ÇİÇEK
İçimde boğuluyor sesim, haykırmak istiyorum. Dayanamıyorum, haykırmak istiyorum, haykırışımla güç vermek istiyorum. Korkuyorum sesimden, korkarak bağırmak istiyorum. Duymak istemiyor kimse, kimse yok ortalıkta sesimi duyacak lakin. İçimde mi boğuyordum sesimi, yoksa sesim beni mi boğuyordu. Susuşumu bitirmeliydim yoksa suskunluğum patlayacak.
Yaz kış ayırt etmem, illa üzerimi giyinirim ve illa yeleğimi illa rüzgârlığımı asla unutmam, her ne olursa olsun çıkartmam. Özenle, sessiz bir şekilde parçalanmış parçalarımı toplarcasına toplarım; yeleğimi, ceketimi, rüzgârlığımı, asla ihtimale bırakmam, mutlaka yedeklerim, ne olur ne olmaz derim, görenler manidar bakar ama ben babadan öğütlüyüm… Sen de gayret et, biraz toplan çiçek…
Kaçmam zordan, kaçmam dardan, bazen kaçık deseler de dünyanın hallerinden kaçmam. Kaçabilsem keşke dediğim çok olmuştur, kaçabilmek nasip olmamıştır, bir çiçeğin soğuktan, susuzluktan, hırçınlıktan kaçamadığı gibi…
Karabasan kara bulutların gökyüzünü kapladığı demlerde, incecikten başlayıp gittikçe hızlanan yağmurun acımasız sele döndüğü demlerde, kuru kalmayı kimsenin başarabilmesinin mümkün olmadığı gibi bir çiçeğin kuru kalması da mümkün değildir. Lakin bütün ıslanmışlığa inat, hayata bağlanmak ve hayatı yaşamak mümkün senin için çiçek…
Yaprakları delik deşik olmuştu, o güzelim gümrah ve yeşil yaprakları tarumar olmuştu. Kırılmıştı kolu kanadı, dalı budağı, kalanlarını dalının budağının, uçurum gibi bir yolun üzerine uzatıyor inadına, gülücük destesi misal çiçek üstüne çiçeklerini açıyordu çiçek…
Bedenin bilinen bir noktasından gelen pıt pıt sesleri, yüreğinin varlığından öte, canlılığının en güzel belirtisiydi. Ve uzanan her yüreğe cevap vermenin yorgunluğunda fakat gönüllerde olmanın mutluluğunda, olanlara aldırmadan hayata yeniden tutunmaya, olanca gücüyle çaba harcıyor bu çiçek…
Köklerinin sağlamlığında dünyayı ardından sürükleme sevdasındaki göçmen çiçeği, birden patlayan fırtınanın verdiği zarar seni sen olmaktan çıkartamaz. Bütün tufanların ardından gelen bir dinginlik ile kalk, kandiller gibi aç çiçek…
Dışarıda hala yağmur yağıyor, toprak bağrında sakladığı tohumlara usulca fısıldıyor. Mademki hayat bu, sendeki cevher ne zaman ortaya çıkacak. Gönlümüzden geçen, taşınmaz dertleri çeken, gece ve gündüzün yorgunluğunda yastığa düşen yüzlerin, yıldız gibi parlaması ve karanlıkları aydınlatması çiçek…
Aniden ortalığı kaplayan bir çığlığın ardından, seni sessizlik iklimlerine mahkûm etmek bizim isteğimiz değildi. Elaleme karşı seni utandırmak, boynu bükük bırakmak da çaresizliğimizin ürünüydü. Delik deşik olmuş bedenlerimizi tımar et, rastgele bütün çiçeklerin parçalarını gövdemize yapıştır, bir türkü söyle, dünyamıza mutluluk yürüsün, çiçek…
Yağmur sonrası toprağın ıslak buhurunun kokusu misal ciğerimize dolduracağımız bir nefes ver. Yıldız olmasa da olur, hiç olmazsa önümüzü göreceğimiz kandil kavlince bir ışık var diye haber ver. Baktığımızda gözlerimizi parlatacak güzellikte, içimize çektiğimde ciğerlerimizi bayram ettirecek rayihada bir çiçek ver çiçek…
Bütün sıcaklığımızla seni saralım, bütün ışıkları senin için yakalım, perdeleri kaldıralım aradan, şerefine camları kıralım, eskiden olduğu haliyle seni tutalım, seni görelim, seni alnından, yanaklarından öpelim. Yürek kuşları çarpmasın artık sert kayalıklara. Güneşin ardında kaybolmasın ay ışığı, göğün bittiği denizin başladığı yerde bir çiçek aç çiçek…
Taşıyamıyorum artık meyvelerimi ağaçlar gibi, yataklarımdaki suları taşırıyorum dereler gibi, açıkçası korkuyorum… Bir yel eser de söküverir her şeyi yerli yerinden… Öğrendiklerim yol göstermezse diye… Kitaplar ve içindekiler üstüme bir karabasan gibi çöreklenir diye… Yüzün akşam karanlığında bir demet çiçek berraklığında… Ucu açık cümlelerden kurtar bizi çiçek…
Akşam sakın olma, yapraklarını erden sakın dökme, çiçeklenip açmaz isen bari tomurcuklan çiçek… Kurban bayramınızı gönülden kutluyorum. Kurban olabilme dileğiyle…
25.09.2014 Muammer AZMAK