CEMRE
Toprağımı karla kaplayan örtünün altından sana uzanmış ellerimi görmeliydin. Tatlı bir telaş ile hatta muzip bir çocuk gözünün gülüşüyle sana uzanan ellerimi fark etmeliydin. Ellerimin beni, seni masum olmayan bir sarış ile boğmak çabasını hissetmeliydin. Yarım kalmış diyemem, dudaklarımda donmuş bir gülümsemenin dalında açmak isteyen bir çiçek olduğunu hiç söyleyemem. İstenmeyen yüklü olma halini gizleme gayretkeşliği bütün bunlar. Yeni doğumlar, yeni doğuşların habercisi bunlar.
Kar, yağmur, fırtına ardından gelen sessizlik hayra alamet gibi duruyor. Seni düşünüyorum, seni arıyorum, seni hissetmeye çabalıyorum. Kulağıma çarpan lafazanların seslerinin uğuldayışında seni duyuyorum. Sen böylesine benden uzak gecelerin erken sabahlarında bir düş parlaklığıyla hemencik çıkıp geliveriyorsun. Sen gelirken sakinleşiyor yedi iklim dört yan. Irak olduğunu sananlara inat sen çıkıp geliyorsun saklandığın diyarlardan. Bense yılların verdiği bir alışkanlıkla içinde var ettiğim sana daha fazla acı vermemek için susmayı tercih ediyorum. Sevinç çığlıklarımı içime gömerek susuyorum.
İçimde mi dışımda mı yoksa dünyamda mı güzelsin fark edemiyorum. Sana olan yürek yangınlığım susuzluğumun çıkış noktası oluveriyor birden. Suspus oluyorum sevinç çığlıklarının ardından. Aslı yok bu söylemlerimin. Beklendiğini anladığında içimde duyduğum çığlığın yansılamaları hiç bitmiyor. O hiç susmayacak, zamanı geldiğinde o hep konuşacak. Gelişiyle bütün hayatları az çok değiştirecek. Her gün, her saat bana gelişini hatırlatacak, bağıracak, haykıracak adeta, göveren tabiat örtüsünün silueti ardından sinsice ve görünmez olarak gülecek. Benimse yüzümde o gülümsemem tekrar yer edinecek senin gelişinin verdiği mutluluk ve umutlar sebebiyle. Gözlerinde yakalamaya çalıştığım beni iliklerime kadar ısıtacak olan anlamlardır. Sen varlığını aşikâr etmedikçe biz hissedar olamayacağız.
Yaralı bir umut değil bizimki. Kimsesiz bir öksüzün yüreğine düşen hüzün bulutu da değil. Yenilenişin habercisi sayıyorum, âlemin donatılmasının muştusu sayıyorum, içimde kaybettiğim umudumun yerini tespit etmenin gururu sayıyorum, Yağmura tutulmuş yüreklerin görünmez ıslaklığı sayıyorum, doğum titremelerine yakalanmış sancılanma sayıyorum; yüzleri gülümseten, kanı delişmenleştiren, baharların
ılık nefeslerini hissettiren esinti sayıyorum. Seni var sayıyorum.
Sonbaharların ardında sökün edip geliveren ölümcül kışlar henüz semalarımızı terk etmeye niyet dahi etmez iken sen gizlediğim umutlarımın arasında en çok büyüttüğüm, yokluğunu hiç duyurmadığım, bir nur tanesi gibi belli belirsiz parıldamaya başladın. Sana sessizliğimin adını vermiyorum. Sana asla yok sayamayacağım yalnızlıklarımın adını vermiyorum. İnkişafını havama karışarak bana duyuracağına adım gibi eminim demiyorum ama hissediyorum. Sana ulaşamayan kuşlarımla selam gönderiyorum. Maviliklerin içerisinde bir yerlerdesin fakat aratmayacağını biliyorum. Sana inanarak lakin yanılarak hep, üstelik kafada yorarak, nasıl, ne zaman ve nereden geleceksin diye bekliyorum. Sensiz ve başı dimdik olarak duruyorum. Toprağıma bugün mü yarın mı karışmanı gözetliyorum. Canlanmasını arının, kelebeğin, böceğin kaçırmak istemiyorum. Dört değil milyon dört gözle yolunu gözlüyorum.
Su gibi aziz ol dercesine gürül gürül suyuma katışmanı bekliyorum. Kırılmadan, kızmadan ama içinde dağılarak katışmanı özlüyorum. Abı hayat iksiri misal tabiatı, nebatatı, hayvanatı da şenlendirmeni, gören göz ile görmeyi arzuluyorum. Toprağımın, suyumun keskin serinliğini tenimde duyarak fakat senin gelişinin aydınlığını yüreğimde bularak kavuşmak istiyorum. Yaralanmış ırmaklarımın dermanı, ayrılmış topraklarımın buluşturanı olmayacak mısın? Göğsümüze kilitlenmiş hasret gibi hala aramıza mesafeler mi koyacaksın? İçimizde bitmeyen bir sızı değilsin. Damarlarımızdaki kasılma değilsin. Belki bir göz süzmesi olabilirsin. Belki de maveradan gelen hem de hayat bahşeden bir çığlıksın.
Önce düşsün kalplerimize, sonra havamıza, ardından suyumuza, oradan aksın bütün yurt toprağımıza. Yeşertsin solgun umutlarımızı, fark ettirsin yaşadığımızı, su yürüsün köklerden dallara, kuru sürgünler tomurcuklansın, açsın çiçekler meyveye gebe kalmak niyetiyle, kozalardan çıksın tırtıllar, filizlensin ümitler, her şey uyansın. Yapraklar birbirine benzemeden üşüşsün dallara, su aksın, güneş açsın, hayat cıvıl cıvıl şakısın, çiyden ürpererek uyandığımız sabahlarda cemre düşmüş olsun. Havaya, suya, toprağa, dağlara, bayırlara, çayırlara, ağaçlara salkım saçak çiçekler kondursun Cemre insanımız mutlu olsun diye. 21/02/2012 Muammer AZMAK