ÇALIŞMALI
Kelimelerin tamamı suskunluğun girdabından çıkmanın telaşına kapılmışken ben zihni faaliyetlerimin enginliklerinde sığınacak bir liman arıyordum. Ağlamak, belki de tesellisi en yüksek eylemlerden birisi diye aklımdan hızlıca geçip giderken beni de aldı, sürükledi, sürükledi ve bırakıverdi mazlumların kapılarına…
Tarihin içten gelen ağıtı sanki sel olmuş gözyaşı deryası olarak karşımıza dünyanın her yerinden adeta fışkırarak çıkma bahtsızlığını gösteriyor. Hangi yana baksak gözyaşı fırtınası dinmek bilmiyor, bilecek gibi de durmuyor. Ağlamak bir çare midir sualine herkesin vereceği cevap üç aşağı beş yukarı aynı olacaktır, fakatlar amalar eşliğinde.
Hüzün, kara kalpli bir cadı edasıyla salına salına geziniyor ortalıkta. Yüreklerin, kadife yumuşaklığını bırakıp nasırın sert kollarında bağlanıp kaldığını görmek hem elem verici hem de esef verici bir davranış olarak duruyor karşımızda.
İnsanlık, neden bu kadar çaresiz ve neden bu kadar zulüm payidar olmaktadır. Uzak ya da yakın bütün iklimlerden bir acı çığlık, yeryüzünün egemen sesi olarak duyan kulaklara, gören gözlere, dokunan ellere ulaşmaktadır. Umursamazca günlük hayatın keşmekeşliğine kapılmış bütün can kulaklarına dâhil olduğu halde uyarıcı etkisi istenilen yükseklikte olmamaktadır, neden?
Pervasız bir zulmün bakiyesi olarak ‘Allah yardımcıları olsun’ dil ucu söyleminin ne ifade ettiğinden çok neye çare olduğunu düşünmeden edemiyorum. Allah’ın davasına çağrılanların kabul beyanından sonra Allah’ın davasına nasıl yardım eylediklerini ‘Allah’ım sen yardım et’ dilek ve temennisiyle Mevla’ya yönlendirmelerini açıklayacak ifade bulmakta biçare kaldığımı görmekteyim.
Yıldızlar, umut yıldızlarım gözlerimin önünde birer birer sönüyor. Baharlar, kurak iklimlere tutulup kalıyor, yemyeşil göveren etraf, birden bire sarı-kızıl bir aleve teslim oluyor. İnsanlık abidesi, yansıyan hazan dalgasının karşısında boynu bükük ve gözü yaşlı olmaktan daha ileriye gitmekte çok da başarılı olamıyor. Çalışma, çabalama, el ile def etme gayreti yerine, avuçlarını kor olup yakmasını dilediği duaların peşine salıp kalakalmaktadır. Çalış ya kulum vereyim… Seslenişine rağmen.
Delişmen bir zulüm olmaktan çoktan çıkmış hatta çıldırmış olduğuna rahatlıkla hükmedeceğimiz bu aymazlıkların ne zaman aralığında bu raddeye ulaştığını anlamakta zorlananlar, aynı zamanda bu cadı avının merkezinde kimlerin var olduğunu görmekte de zorlandığına şahit olmaktayız.
Doğudan batıya, güneyden kuzeye bütün coğrafyada peyder pey, mekân değiştirerek hedef aldığı kitlenin ve göz koyduğu beldelerin İslam toprağı olduğunun ayrımına varamamak ne mümkün. Hele son noktada Türk dünyasının yok edilmesini, nihai hedefinin olmazsa olmazı telakki edip taciz ve taarruzunu buna göre yönlendirdiğinin farkına varamamak, hele hele içimizden veya dışımızdan bazılarını bu oyunun ana malzemesi yaparak iki yüzyılı aşkın zamandır yapamadığını yapma çabalarını yok farz etmek, en iyi haliyle gaflette olmaktır. Üstüne İslam kisvesini giymiş içini Çıfıt çarşısına çevirmiş yöneticilerin elinde oyuncağa dönüşmüş devletçiklerin ayni ve nakdi yardım yarışları ise ihanet ve düşmanlıkla izah edilebilir ancak.
Gazze için yananlar Uygurlar için en az o kadar yanmalı, Yahudi’nin zulmünü telin edenler Çin’in zulmüne bigâne kalırsa kendiyle birlikte gözyaşı dökenlerin bir elin parmaklarını geçmediğini bir zaman sonra fark eder. Esaret altında her türlü haktan mahrum olarak hayatta kalma mücadelesi veren Arakan/ Myanmar ne ise Doğu Türkistan ondan ayrı tutulma bahtsızlığına uğratılmamalı. Bosna’da gösterilen birlik ve beraberlik ruhu diğer Müslüman memleketlerin ve gayri Müslim ahalinin hak ve hukuku söz konusu olduğunda da aynı cesaret ve kararlılıkla gösterilmelidir.
Gök bayrakla Al bayrak buluşması ayrılık-gayrılık rüzgârlarının karşısına dikilmektir. Ayrı bırakılmış kardeşlerin bir araya gelmesidir. Bu beraberlikten kuşkuya kapılmak, Hilalin kuşatıcılığını inkâr, Allah’tan başka ilah yok’ düsturunu görmezden gelmektir. Kadim medeniyetimiz dâhil bu millet her dem mazlumun yanında olmayı bir görev bilmiştir. Biz Gazze’ye yandığımız kadar, Urumçi’ye, Turfan’a ve diğerlerine yanarız. Esma’ya ağladığımız kadar Osman Batura, Elçi Bey’e, Mustafa Cemiloğlu’na da ağlarız. Çünkü İnananlar tek millettir, hürriyet onların ışığıdır, Her vakitte zulme baş kaldırı meziyettir.
İnsan olmalı önce, sonra insanı sevmeli, zulüm yapmamalı, zalime karşı durmalı, İstiklal elde, istikbal göklerden de öte olmalı, inananlar illa birlik olmalı, çalışmalı, çalışmalı, çalışmalı.
17.08.2018 Muammer AZMAK