BÖYLE BÜYÜDÜK
Hayatımız bir hikâye kadar gerçek bir roman kadar ayrıntılı ve macera dolu desek yanıltıcı olduğumuzu iddia edenler utanmak zorunda kalırlar kanaatimce. Mart içeri biz dışarı deyip yalın ayak başıkabak oynar ha oynardık, ahmakıslatan aramazdık çünkü şımşırık olana kadar tulumbaların başında birbirimizi ıslatmaca oynardık, kolayından da hasta filan olmazdık, hele ayaklarımızın çektiğini dile gelseler de kendilerinden dinleseniz illa ayakkabılarımız mühim nesnelerdi, ayaklarımızdan.
Susadığımız vakitlerde bakkaldan marketten markalı zehir üreten naylon şişelerin peşinden koşmaz en yakındaki tulumbanın koluna asılır, birimiz çekerken diğerimiz ağzını dayar veya avuç dolusu doldurur kana kana içerdik, kimse buzdolabından terliyken su içmeyin tembihlemesinin zahmetine girmezdi. Tasları doldurur, paylaşır, içer illa hastalanmazdık ne hikmetse şimdilerde havadan rutubet kapanlar azımsanmayacak miktarları çoktan geçti. Belediye gazozu bizim lüks tüketim içeceklerimizden biriydi.
Annelerimiz vitamin ne, ek gıda ne diye dertlenmezler; babalarımız aman çocuklar sağlıklı olsun endişesini akıllarından geçirmez amma suni olanları da eve sokmaz idiler. Ellerine geçen doğal olan ne varsa çürüktü çarıktı küçümsemesini henüz tanımadıklarından birbirlerine ikramdan da imtina etmedikleri gibi israf olmasın kavlinden hareket ederek ayıklar, temizler, zahmetlere girer, emek verirler ve bir kursaktan geçmesini sağlarlardı.
Ailelerimiz zenginliğin gönülden olan olduğunu kanıksamışlar ki mal mülk biriktirmekten çokça sevgi biriktirmeyi ve sevgi vermeyi daha çok öncelerlerdi. Kardeşlik hukukunun oluşmasını küçük yaşlardan itibaren önemserler ve her daim paylaşmanın önemi vurgulanır ve her şey taksimat ile bölüştürülürdü. Kimse kimsenin malına, ırzına, namusuna, hakkına- hukukuna tasallut etmeyi akla getirmez, getirenlerin akıbeti hayır olmadığı gibi yüzü de kararıp kalırdı.
Mahalle fırının yakıldığı vakit oyun alanı o tarafa yaklaşırdı ki pişenlerden yapılacak taksimatta nasip dar olmak daha kolay olduğu kadar bir o kadar da fazla olacaktır gerçeğini bildiğimizdendir. Somunlar dakikalar içerişinde üleşilir arkasından gelecek otlu çöreklere yer açmak kastıyla fiili hareketlilik eksik bırakılmaz idi. Hasbel kader şekerli ebem kurabiyesi varsa ardından sen seyret bayramı, şenliği, cıvıldamayı.
Kendi oyuncaklarımızı kendi imalatımız olarak kendimiz yapar milli ekonomiye ciddi destek verirken ne idüğü belirsiz ithal ürünlerine para kaptırmazdık. Ar-ge denilen araştırma geliştirme ekipleri o zaman bu kadar yaygın olmadığından herkes değiştirme- dönüştürme- geliştirme gibi faaliyetleri şahsen sürdürmek zorunda kaldığından kişisel gelişimlerine de çok katkı yapardı. Ve pazardan patlıcan alırken telefonla annesine nasıl olacağını soranlar o demlerde henüz ortalıkta görünmezdi.
İnternet arkadaşlığı icat edilmediğinden kanlı- canlı gerçek arkadaşlığımız vardı, herkes kimin kimle düşüp kalktığını bilir tedbir almak gerekirse tedbir alır; tembih etmek gerekirse tembih eder, tedip etmek icap ediyorsa gereğini yerine getirirdi. Haberimiz yoktu, hiç farkına varmamışız ve benzeri bahanelerin arkasına sığınmaz ve dahi emanetçi dükkânına mal bırakırcasına can ciğerini ortalıkta kendi haline koymazdı.
Şimdilerde moda olan yalnızlar dünyasını biz görmedik. Konu- komşu, dost- akraba hep bir arada ve iç içe yaşardık. Böylece aramızda sıkı bağlar oluştuğu gibi oto kontrol dinamiği de kendiliğinden oluşur ve gelişirdi. Biz birbirimize anlatırdık, birbirimizi dinlerdik, birbirimizle bir arada olur ve yaşardık, ayrılık gayrılık tanımazdık, BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR ilkemizdi.
Ayrılıktan doğan zahmetler yerine birlikten gelecek rahmetlere kavuşmanın telaşına kapıldığımız günleri yaşamak ve yaşatmak dileğiyle…
Muammer AZMAK 11.10.2019