BAHAR GELMİŞ NEYİME
İlkbaharı yaşamak arzusundan kurtuluverdi bütün canlar birden bire. Oysa yeşilin onlarca tonunun görselliğine katılmış nice renk cümbüşü eşliğinde dolaşmak ne hoş olacaktı ova, bayır her yerlerde. Sarısından beyazına kadar ufağından büyüğüne kadar her nev’inden papatyaları koklayacaktık, çeşitli taçlar yapacaktık lakin sen gittin. Sen gittin yetmedi, hoş hayallerimizi de peşinden sürükledin, dediydin bahar gelmiş, dedim neyime…
Bahar hürriyetin kollarında büyümüştür inancı sıkça zihnimde yankılanır. Nerden takıldı kaldı belleğime hala hatırlamış değilim, zamanla düşünme jimnastikleri yaparken peşine takılıp gittiğim fikirlerden biri hava değişimi ile kapalı mekânlardan uzaklaşmanın bir mazereti olma kanaatinden midir hala çözebilmiş değilim. Hayatın kendi devinimi gereği tekraren yenilenen bir yapısının varlığına kapılıp kalmam mıdır bilmiyorum. Bir şeyi bu kez acı tecrübelerin ışığında öğrenme bahtsızlığına tutulmuş bütün canların deneyimleriyle kavradık ki dediler bahar gelmiş dedim neyime…
Renklerin kendini göstermeye can attığı vakitlerde, alı aldan moru mordan ayırt etmekte zor zamanlar yaşayacağımız demlerde, karanın karası bir baharın kör olası muştusuyla boğuldu bütün canların nefesleri. Hayallerimizin çiçekleri daha gövermeden kuruma iklimlerine doğru yuvarlanmak talihsizliğine uğrayıverdi. Aymaz tabanların mekânsız gezintilerinin sürüklediği çirkefleri her yana götürüp veryansın etmelerinin gailesinde kaldım. Ne acı ki sonbahardan huy çalmış bir ilkbahar açması gereken yaprağını dökerek geliyordu, karadan daha kara olana sen bahar geliyor diyordun bense diyordum, neyime…
Duaların görklü, güzel, acziyetimizi belirtenlerini kendime yakın bulan ben, bu kez beddualara meylettim. Kahretsin ile başlayan bağdaştırma ürünü cümlelerin birinin ardından birini yollara salmak isteğinden uzaklaşamıyordum. İlk, bahar acının da acısı bir vaveyla ile dikeliverdi ani bir hareketle karşımıza, biz şenlik derdindeyken o kemlik numuneleri sunuverdi bizlere. Vefalı yar geldi, fakir fukara ocakları şenlendi, demeye kalmadan felaketin tellallarının gür sedası işitme organlarımızın duvarlarında yankılandı, dediler bahar geldi ben dedim neyime…
Sessizliği dolamış bacaklarına, hınzırlığın çeşit çeşitini toplamış, sarmış sırtına, muzur bir çocuk edasıyla insanlığın meskenlerinin camlarından sobe diyordu. Bahar gelecek müjdesine aşina benliğim ani seslenişle önce ürpermiş, sonrası korkmuş, sonrasında felaketin sınırını kavramış ve uğradığı vefasızlığın yaptığı vefasızlıklardan ileri geldiğinin ayrımını yapmaya ve bundan rücu etmeye çabalıyordu. Kuş cıvıltıları beklerken felaketin habercisi siren sesleri her yanı sarınca binlerce can kuşunun pır diye uçuşlarını seyrederken diyorlar bahar gelmiş ben diyorum neyime…
Sevinçlerimiz dalında ayaza tutuldu, açılmayan çiçeklerimiz bile kurudu, neredeyse üzülmek büyük suç sayıldı. Mal, mülk, para, altın kıymetten düştü; bütün kederler, acılar kenara itildi. Gam, keder, kasvetle dolu günler geliyor- geldi- gelecek-geçecek biz kaçırdıklarımızı itiraf etmekten âcizlerinken kaybettiklerimize yanmaktan bizarken birileri tutturmuş bir yalellim havası illa bahar geliyor diyorlar ben de diyorum neyime…
Oysa hepimiz uyanmak istiyorduk mutluluk dolu bahar sabahlarına.
Muammer AZMAK
10/03/2020