‘’Ağlayın, parmakları nur
Sularından kınalı kızlarım.
Ağlasın, Meraga göklerinden
Meraga'ya bakıp yıldızlarım.’’
xxxxxx
‘’Ben ki ateşle konuşurdum. Selle konuşurdum.
İdil'le, Tuna'yla, Nil'le konuşurdum.
''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan,
''İkonyom''u ''Konya'' yapan, Dille konuşurdum.’’
Mısralarıyla karşılaştığımda gençliğe yeni fakat sarsak adımlar attığım zamanlardı. O vakitte bir hevesle sözlerin tamamını temin etmiş, şiir okuma yarışmasına girmiş, bol alkışlı sonuçsuz bir okuma yarışını bitirip, şiiri de bir kenara bırakmıştım. Zaman zaman arkadaş toplantılarında seslendirdiğim, içeriğini düşünmediğim, yazanını merak etmediğim, etkisinde kaldığımı bile fark etmediğim bir şiir olarak.
Yetmişli yılların başlarında, öğrenim görenlerin bir taraf olma zorunda olduğu zamanlarda, bizim diye adlandırmaların yapıldığı sıralarda, önce ödevimde, sonra zihnimde, daha sonraları çeşitli edebi mahfillerde karşılaştım yukarıdaki satırların sahibiyle. Kimi zaman Çatalcalı Arif, Florinalı Nazım, İnceyizli Arif; kimi zaman Kesriyeli Sıtkı olarak karşılaştım. En sonunda Mehmet Arif – Kendi ifadesiyle Mehmet Akif varken kim bakar bana- ve Arif Nihat ile. Tarih hocamız ‘Arif Nihat’ söylenişine çok kızardı, illa ‘Arif Nihat Asya’ der pekiştirir, ardında da ‘Vatan bir bütündür, parçalanamaz’ deyişinde olduğu gibi kimlikleri de parçalamayınız, birleştirici olunuz tembihlemesini yapardı. Şairin kendisi de ‘’Ben ASYA soyadımın imza olarak bulunduğu kitapları benim, diğerlerini başkasının sayıyorum, reddediyorum.’’ demekle bu çeşitliliği sona erdirmiştir.
Duygulu ve içten olması, Anadolu coğrafyasına hayranlığı, yetim ve öksüz kalması, kaybetme korkusunu yüreğinde taşıması, sevgiyi araması mıdır sebep bilmiyorum amma her ne ise O’nun değişik özelliklerde ve tatlarda eserleri bizlerle buluşturmasına vesile olmuştur. Hatay’ın Anavatana katılımı üzerine, Adana’nın kurtuluş günü olan 5 Ocak törenlerinde okunmak üzere yazdığı BAYRAK şiiri tek başına bu lezzetlerin göstergesidir. Madde ve Mana dengesini bozmamaya özen göstererek yaşadığı dünyayı, O’nun için söylenen ‘’her gördüğü tespihi gülerek selamlardı, tespihleri çekmeyi sevdiği kadar, onları biriktirmeyi de severdi.’’ Tespiti doğrularcasına,peygamberini adeta tespih edercesine, yazdığı NAAT bambaşka iklimlerin seslenişidir.
Edebi sahanın bütün genişliklerini, bütün uzunluklarını kullansaymış ne iyi olurmuş, yazdığı eserleri aynı şekil, aynı yapı, aynı özelliklere mahkum etmemiş, her seferde yeni yerler, yeni şekiller, yeni yapılar keşfederek devam etmiş yolculuğuna. Aruz O’nun gözünde Arap edebiyatının, Fars edebiyatının olma özelliğini adeta yitirmiş. ‘’Biz Aruz’u değil kalıpları aldık. Acem Aruzunu daha çok kullandık. Aruz’u Acemlerden de almadık. Aruz beğenimizi İran’dan alıp, beğendiğimiz kalıplara döktük.’’ Derken bu keşfi görmemek mümkün değil. Kafiyeli ama serbest eserleri bu keşfin bir başka göstergesidir. Serbest vezin için söylediği ‘bu vezinsizlik değil vezindir. Bilinenin dışında kalıplar, şekiller ile yazmaktır.’ Ve benzeri ifadeler O’ndaki arayışın, yenilenmenin, gelişmenin, güncel kalmanın ortaya çıkmış meyveleridir.
Dolu bardağın boşalması gibi, Anadolunun neresinden bir davet gelse hiç yüksünmeden, hiçbir menfaat kaygısı taşımadan, nerede kalacağını dahi sormadan, yollara revan olmuş; madde ile mana kavgasında taraf olmuş, fikir çilesinin yanına, gönülleri tutuşanları ferahlatmayı vazife bilmiş, elinin erdiğince, gözünün gördüğünce, aklının yettiğince, sesinin işitildiğince sebil olmuş, talepkar olanları aydınlatmış, aç gönülleri ve zihinleri doyurmuş Arif Nihat Asya.
Yeterince tanımadığımız, yeterince tanıtamadığımız, yazdıklarından ilham almadığımız ve diğer işlediğimiz kusurları af etmen için ‘’Yolculuk sırasında sana Arif Nihat’ı soran delikanlıya yaptığın gibi ‘Eşeğin tekidir. diye başlayan, dozu artırarak devam eden küçültme çabalarından sonra, ayna karşısına geçip, Oh olsun, senden intikamımı aldım.’’ diyebilsek; Bayrağı yücelttiğin gün dünyayı nasıl terk ettiysen, bizi de yalnızlığa terk eder misin? Anasını yitirmiş çocuk gibi, bizi bağışlar, bizleri bağrına basar mısın? Vatan toprağında, Bayrağın gölgesinde bize de yer verir misin? ‘’Ve bir gün ki gaflet Çöller kadardı…’’ vasfından kurtulmak ümidiyle...
23/01/2011
MUAMMER AZMAK