ANNEM
Güneş doğmazdı üzerine, uyuya kalırsa çok hayıflanırdı, evin bereketi kaçacak kaygısıyla, biz anlamakta zorlanırdık. İlla bir işi olurdu elinde, boş beleş bir zaman geçirdiğine şahit olmazdık. Sıkça terini silerken bulurduk, otur biraz dinlen dediğimizde ‘iş beklemez’ diye kati cevap verir ve işe koyulurdu.
Bütün yapıp-etmelerimizin paydaşıydı, şimdilerde fark ediyorum çoğu işi tek başına yapardı ve bir kez niye siz bana yardım etmiyorsunuz diye seslendiğini hatırlamıyorum. O mu fazlasıyla fedakârdı biz mi çokça duyarsız kalmıştık, ayrım yapmakta hala zorlanıyorum.
Şimdilerdeki gibi bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, fırınlı ocak ve benzerleri evimizin yolunu öğrenmemişlerdi ve bize hiç uğramazlardı, O yine de Kırkpınar başpehlivanı edasıyla bütün işlerin üstesinden gelmeyi başarıyordu. Herhalde çok acımasızdı diye düşündüğüm vakitler olmuştur ancak işlerinden hariç, konu- komşunun taleplerini geri çevirmemesi yanılgıdan dolayı çokça hicap duymama sebep olurdu.
El ve ayaklarında sıyrıklar, zedelenmeler hiç eksik olmazdı, aldırmazdı, mızmızlanmazdı, şikâyet eylemezdi. Hayatın devam ettiğini yapılması gerekenlerin yapılmasının gerektiğini hatırlatır ve bir işten diğerine atılırdı. Bazen ayak uydurmakta zorlanırdık, nedense hep bir acelesi vardı. Her şeye yetişme ve yetme mücadelesinden beri durmazdı.
Bağ - bahçe işlerinin haricinde kalan ne kadar çok işi varmış, düşündükçe sıralamanın bile insana yorgunluk verdiğini fark ediyorsunuz. Bir yandan hamur yoğururken diğer yandan ocağı kontrol altında tutması, hayvanlarla ilgilenirken su kaynatma telaşına kapılması, işleri bitince diyeceğim amma hemen ortalığı toparlamaya koyulması kısır döngünün tutsaklığından kurtulamadığını bize hatırlatıveriyor.
Hamurun olmadığı günleri yok gibiydi, ekmek yoksa börek, börek yoksa kurabiye, onlar yoksa hazır fırın yanarken bizde bir şeyler yapıverelim bahanesi işsizlikle tanışmasına meğer hep engel oluyormuş. İktisat fakültesinden mezun olsa bu kadar idareli olamaz bir insan, elindeki hamur kalıntılarını bile zayi etmez, tavuklara veya duvar diplerindeki karınca yuvalarına verme mücadelesini yapardı. Bugün ne yapacağım kaygısını yaşadığını şimdilerdeki gibi görmemiz mümkün olmadı, Her durumda bir sıcak çorba, bir sıcak yemeğimizi hazır ve nazır eylemiştir.
Çiçeklerin dünyasında kaybolur gider bazen dertlerinden küçük bukleler takdim ederdi, onlara. Ağrılarından, sızılarından hiç haberimiz olmazdı, ama bizim suratımızın ekşimesinden, neşesiz kalışımıza kadar her ne varsa bilmesi gereken haberdar oluverir, yetmez kendinden derman üreterek çarede olurdu. İstekleri sınırlı değil sanki kısıtlıydı, ne zaman sorsan ‘bir şey ister misin çarşıdan’ sorusuna verdiği cevap hep aynıydı, canın sağlığı, her şey var evde derdi.
Yorgunluk, yüzünden akar, geç yat, biraz dinlen dediğimizde ‘ben böyle iyiyim’ cevabı şimdi daha çok can yakıcı geliyor. Anneler melektir söyleminin yetersiz bir niteleme olduğunu daha iyi anlıyorum. Doğanın kanununu denilen söyleme göre ‘tabiatta ne varsa yekdiğeri içindir’ Her varlık birbiri için yaşarken anneler insanüstü bir gayretkeşlikle aile bireyleri için yaşamayı asli vazifeleri olarak görür ve bilirler.
Hayırla hep hatırlıyorum, velinimetlerimiz, annelerimizi.
Muammer AZMAK
17/03/2020