MAZOT KOKULU RÜYALAR
Elçin’in Gümüş Beyazı Karavan Adlı Öyküsüne Dair
Azerbaycan edebiyatının çağdaş isimlerinden Elçin Efendiyev’in Gümüş Beyazı Karavan[1] adlı uzun öyküsü Mesmehanım ile Memmedağa’nın aşkını anlatıyor. Abşeron[2] yarımadasının o rüzgârlı atmosferi 24 yaşındaki Mesmehanım’ın ve 30 yaşındaki Memmedağa’nın iç dünyalarındaki müşterek fırtınaya tekabül ediyor. Memmedağa, üzerinde pnömatik tir[3] yazan gümüş beyazı karavanıyla köy köy dolaşan bekâr bir erkektir. Annesinin baskısına rağmen evlenmiyor, çünkü diyebiliriz ki, talihin kendisine biçtiği kızın ayağına gelmesini beklemektedir. Nitekim öyle de olur ve Memmedağa’nın çocukluktan mahalle arkadaşı Mirzoppa ile evli Mesmehanım bir akşam vaktinde o hırçın tabiatıyla gümüş beyazı karavana baskın yapar. Mirzoppa karavanda vukuat işleyerek polis memuru Sefer tarafından karakola götürülmüştür. Mesmehanım ise akşam karanlığında korkusuzca karavana gelerek Memmedağa’dan hesap sormak derdindedir. Ne var ki mutsuz iki insanın rüzgârlı Abşeron akşamlarında, Hazar denizi sahilinde bir araya gelmeleri talihin cilvesinden başka bir şey değildir.
Akşam karanlığından seher vaktine sarkan tek gecelik Gümüş Beyazı Karavan hikâyesi Mesmehanım ile Memmedağa’nın mazisine dair geriye dönüşlerle hem beslenir hem de anlam kazanır. Sıradan insanların küçük dünyalarının ıstıraplarla dolu büyük hayatları başlı başına masalsı hikâyeler yumağıdır. Berduş kocası Mirzoppa’dan sürekli dayak yiyen, aşağılanan, itilip kakılan ama kocasından vazgeçmeyi akıl edemeyen hırçın Mesmehanım’ın iki ayrı dünyası vardır. Acımasız gerçek dünya ve yıldızların ışıttığı hayal dünyası. Mesmehanım babasızdır. Ahlâk düşkünü bir kadından doğmuştur. Babasının ölmediğini, aslında belirsiz olduğunu çok sonraları, genç bir kızken öğrenebilmiştir. Bununla beraber iç dünyasındaki baba özlemi Mesmehanım’ı hayal dünyasına sürüklemiştir. Berduş Mirzoppa ile evliliği de tesadüfen vuku bulmuş bir evliliktir. Rüzgârlı bir akşamda talihin karşısına çıkardığı Memmedağa Mesmehanım indinde ilkin düşman, sonra baba ve nihayet gizli aşk muhtevasıyla bir sevgili konumuna yerleşecektir. Genç ve hırçın Mesmehanım’ın iki ayrı dünyasına paralel şekilde Memmedağa kâh özlenen yitik baba kâh arzulanan ideal kocadır.
Gümüş beyazı karavanı 200 mumluk ampul aydınlatıyor. Bu aydınlık esas itibarıyla gizli sevgililerin iç dünyalarındaki aydınlıktır. “O tuhaf geceydi.” cümlesiyle başlayan hikâyemiz, ilk cümlenin yoğun kısalığı derecesinde kısa fakat kesif bir anlatıdır. Abşeron’daki sayısız gecelerden birinde, Memmedağa’nın alüminyum kaplı gümüş beyazı karavanı Hazar sahiline yakın Zuğulba köyüne konuşlandığında kıpkırmızı bulut kümeleri peydahlanıyor. Memmedağa kıpkırmızı bulut kümeleri karşısında tedirginleşerek bu gecede bir tuhaflık olduğunu düşünür. 200 mumluk ampul ve kıpkırmızı bulut kümeleri birer ortak gösterge olarak iki mutsuz gencin hayatlarının o rüzgârlı Abşeron gecesinde değişeceğinin işaretleridir. Talih o geceye bir başka oyun hazırlamıştır. “O tuhaf geceydi.” cümlesiyle başlayan hikâyemizin son paragrafı Hüma kuşuna tahsis edilmiştir: “…ama kimse aklının ucundan bile geçirmiyordu ki bu gece onlar tatlı tatlı uyurken Zuğulba semasından bir Hüma kuşu uçmuş ve o Hüma kuşunun gölgesi şimdi bu dükkânda onlara domates satan bu beyaz önlüklü kızın üzerine düşmüştü…”
Hikâyemiz belirsizlikle bitiyor. Mesmehanım ayyaş kocasını terk edecek midir? Böyle bir şeyi aklının ucundan bile geçirmeyen Mesmehanım’ın gözlerini polis memuru Sefer açacaktır. Zavallı kıza genç olduğunu, başka bir hayat yaşamasının imkânsız olmadığını Sefer hatırlatabiliyor. Fakat yine de, yarım bırakılmış hikâyenin devamında Mesmehanım ile Memmedağa’nın Bakü’ye kaçarak evlenecekleri intibaı okurların zihninde uyanmaktadır. Bu uyanış esasen Mesmehanım’ın uyanışıdır. Mesmehanım rüyalar âleminden bir nebze silkinerek iç dünyasında arzulaya geldiği hayatı Memmedağa ile yaşayabileceğini idrak edebilmektedir. Kaldı ki Memmedağa talihsiz kızın hem kayıp babası hem müstakbel kocası hükmündedir. Memmedağa onun rüyalarındaki prenstir. Mesmehanım hayal dünyasındaki prensin kendisini donmaktan kurtaracağını tahayyül etmektedir. Henüz Mirzoppa ile evli değilken, annesiyle beraber yaşadığı evde aslında bir yabancı olduğunu, bu evin kendisi için buz gibi soğuk olduğunu kavrayınca düşler âleminden azıcık uzaklaşarak o berduşla evlenir. Bu evlilik sonrasında Mesmehanım’ın rüyalarına artık mazot kokusu karışmıştır. Mirzoppa otobüs şoförüdür. Talihe bakınız ki Memmedağa da önce taksi şoförlüğü yapmıştır; şimdiyse gümüş beyazı karavanın şoförüdür. Mazot kokusu Mesmehanım’ın hem gerçek hayatına hem de rüyalarına musallat olmuştur. Mazot göstergesi zorbalığın (ve bahtsızlığın) metaforu olarak hikâye boyunca akıp gider. Mirzoppa mazotlu ellerini yıkadıktan sonra sofraya oturup Mesmehanım’ın pişirdiği köfteleri tıkınmaktadır. Sofranın ardından muhtelif bahanelerle dayak faslı gelecektir. Anne evinin babasız soğukluğu Mesmehanım’ı dondururken karakteri buz gibi olan Mirzoppa çıkmıştır karşısına. Daima üşüyen Mesmehanım’ı ısıtacak prens belli ki Memmedağa’dır.
Zuğulba gecesinde iki mutsuz kişi Zuğulba kayalıklarına giderek doğalgazın aleviyle ısınırlar. Hazar denizi gözlerinin önündedir. Yanarkaya bir mukaddes ocaktır. Memmedağa’nın düşünceleri yolculuk üzerinedir: “…insanoğlunun sadece arabaya, trene, uçağa ya da gemiye bindiği zaman değil, aslında doğduğu günden itibaren ve sürekli olarak yolculuk yaptığını düşündü…” Zuğulba köyünün manavında çalışan Mesmehanım, annesinin aksine, iffetli bir genç kadındır. Neticede bir prensestir. Karakter itibarıyla soyludur. Memmedağa ise Bakü’deki mahallesinin parmakla gösterilen bekâr erkeklerinden biridir. Gümüş Beyazı Karavan öyküsü birbirini geç bulmuş tencere-kapak hikâyesidir. İnsanı ve hayatı anlatmayı iyi bilen usta yazar Elçin, o romantik üslûbuyla birlikte daima gerçekçidir. O kadar ki Mirzoppa tiplemesi okurun nefretini kazanamıyor. Mirzoppa herkes gibi bir insandır, bütün o kötülüğüne rağmen onun da yufka yürekli bir kalbi vardır. Mirzoppa kötü görünmeyi çocukluğundan beri şiar edinmişken aslında maske takınmaktadır. Mirzoppa’nın özürlü bir yeğeni vardır ki Mirzoppa çocukluğunda özürlü yeğenini kendi elleriyle besler, özürlü yeğenine şekerleme alabilmek için Memmedağa’ya birtakım oyunlar oynar. Fakat o merhametli Mirzoppa özürlü yeğeni dışındaki herkese karşı acımasızdır. Mesmehanım’ın iki dünyası bulunduğu gibi Mirzoppa’nın da tezatlı iki dünyası vardır. Ne var ki, polis memuru Sefer’in de dediği gibi, Mirzoppa hiçbir zaman adam olmayacaktır. Hüma kuşu Mirzoppa’nın üzerinden uçmamaya karalı görünmektedir.
O köyden bu köye uçan belki de gümüş beyazı karavandır. Kaf dağının ardında yaşayan boz renkli Hüma kuşu bariz bir şekilde gümüş beyazı karavan suretiyle Mesmehanım’ın üzerine gölgesini düşürmüştür. Zuğulba tepelerindeki Yanarkaya zavallı kızın üşüyen ruhunu Memmedağa vesilesiyle ısıtacaktır. Kıpkırmızı bulut kümeleriyle başlayan hikâyemiz Yanarkaya’nın sıcaklığıyla son bulurken gümüş beyazı karavan korunaklı bir yuvaya dönüşmenin arifesindedir. Mesmehanım ile Memmedağa gece vakti Yanarkaya’da ekmek kızartırlarken mazideki bütün o talihsizlikleri hiç yaşamamışlar gibi, Mirzoppa hiç yokmuş gibi, sanki birbirleriyle evli imişler gibi mesutturlar. Mesmehanım, Mirzoppa için değil, Memmedağa için köfte pişirecektir günün birinde. Bakü’deki mahallede Memmedağa’nın çocukluğuna giren Mirzoppa ziftçilikle geçinen bir ailenin haylaz çocuğudur. Haylaz Mirzoppa yıllar sonra Zuğulba köyündeki Mesmehanım’ın hayatına girecektir. Ziftçilikle başlayan bir hikâye mazot kokulu rüyalarla devam edecektir ama günün birinde Memmedağa o mazot kokulu rüyaların beklenen prensi sıfatıyla zuhur edecektir. Bütün bunlar talihtir. Mesmehanım’ın gökte kendisine seçtiği bir yıldızı vardır ki gümüş beyazı karavanı ısıtıp aydınlatan 200 mumluk ampul gerçekte o yıldızdır.
Kasap Ağanecef’in karısı Balacahanım’ın, sokak kapılarının önünde çekirdek çitlerken anlattığı şudur: “Bir bakmışsın o güne kadar birbirini asla tanımayan iki kişi, bir kız ve bir erkek çölün ortasında karşılaşmışlar ve aniden de bu dünyaya zaten birbirlerini bulmak için gelmiş olduklarını anlayıvermişler.” Hayat yolculuğunda (ki hayat bir arayış ise) Mesmehanım ile Memmedağa’yı birbirlerine kavuşturan Hüma kuşu o gümüş beyazı karavanın ta kendisidir. Bu haliyle Gümüş Beyazı Karavan anlatısı bir yol hikâyesidir. Rüyalardan gerçekliğe mazot kokulu bir hikâye…
Metin Savaş
[1] Bu yazıdaki alıntılar Azerbaycan Türkçesinden Azad Ağaoğlu aktarmasıyla Gümüş Beyazı Karavan, Ötüken Neşriyat İstanbul 2006 baskısından yapılmıştır.
[2] Abşeron: Hazar denizinin batı kıyısında yarımada.
[3] Pnömatik Tir: Bir eğlencelik olarak, sabit mekânlar veya seyyar istasyonlar halinde kurulmuş nişan alma, hedef vurma yerleri.