MUTFAK PAYLAŞMAKTIR
Mutfak; bir kültürün, örfün, âdetin, geleneğin pişirildiği, paylaşıldığı yerdir. Her şeyden önce evin ya da bir mekânın en dinamik, en hareketli, gelişmeye, değişmeye, dönüşmeye en açık noktasıdır. Yansa da, yanmasa da mutfak ocak demektir. Onun üzerinde kaynayan tencere demek, aş demektir.. Sıcaklık, yuva, aile, eş, dost, akraba demektir. Aş, ekmek, su, tatlı, tuzlu damak çatlatan lezzet, etrafa buram buram yayılan koku demektir. Evin tüten bacası demektir.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda sofra ve paylaşmak evvel ezel birbirine yol, birbirine destek olmuştur. Düğünümüz olur sofralar kurulur. Cenazemiz olur hayır yemekleri yapılır. Ailemize yeni bir can gelir, bir çocuğumuz olur konu komşu akrabaya ikramlar yapılır, sofralar kurulur. Gurbete giden ağırlanır, memlekete dönen ağırlanır. Askere gidene sofralar açılır. İş görüşmeleri yapılır, imzalanır. Mutfak ve sofra Türk töresinin hep merkezinde olmuştur.
Mevlevîlikte insanı, Hz. İnsan makamına yükselten, kâmil insan yapan yerdir. Mutfak, çiğlik kaldırmaz, ham giren her şeyi oldurur, çiğ giren her şeyi pişirir. Çünkü bir Mevlevî için mutfak Ateşbâz-ı Velî’nin makamıdır. Mevlevîliğe ilk adım atan canların gayret kemerini kuşandığı, Aşçı Dede’nin terbiyesine girdiği yerdir. Ayrıca geçmişten günümüze dek geriye dönüp baktığımızda insanı bilgeleştiren, öğretici bir mekândır.
Ateşbaz-ı Velî’nin postunun rengi beyazdır. Henüz mahluktan yüzüldüğü renktedir. Yani mutfağa alınan malzeme nasıl pişmeden evvel tarladan geldiği gibi tabi rengindeyse oraya giren derviş de tıpkı o sebze gibi, o post gibidir. Ne zamana kadar bilinmez. Bu herkes için farklıdır. Kimi derviş vardır bir günde olur. Kimi derviş vardır bin yılda olur. Bu mutfağa giren meyve, sebze, et, bakliyat vb. her şey için de öyle değil midir? Bir çiftçiden nohut alırsınız on dakikada haşlanır. Başka birinden alırsınız kaynat kaynat pişmez. İkisi de bakınca nohuttur, ikisini de aynı aşçı, aynı kazanda, aynı ocakta pişirir. Lakin sonuç ve lezzet aynı olmaz.
Her meyveden hoşaf olmadığı gibi her insandan da derviş olmaz. Yemek yapılacak bir sebzenin nasıl mutfağa girer girmez önce geldiği yerin kirinden arındırılıyorsa derviş de önce tekkenin dışından getirdiği dünya kirinden arındırılır. Önce abdestlenir, temizlenir. Bina temizlenmeden eşya yerleştirilmez, o misal. Zâhir olan, görünen çabuk temizlenir. Amma görünmeyenle işimiz zordur. Batınî tarafımızı, ruhumuzu, nefsimizi temizlemek ise işte o en zorudur. Bunun için dervişi uzun ve zorlu bir yolculuk ve gayret bekler. Nasıl sebze yıkanıp paklandıktan sonra bıçağın altında arzu edilen boyutlara getiriliyorsa insanın nefsi de bir kısım arzu ve isteklerinden kesilir. Sıra Kazancı Dede’nin ocağa kazanı sürmesine gelir.
Sebze ateşle imtihandadır. İnsan kendi nefsiyle, dünya ve dünyalıkla imtihandadır. Yemek pişerken kazanın içindeki malzemeler halden hale girer, türlü meşakkatlere katlanıp değişir dönüşür. Mutfakta Kazancı Dede’ye emanet edilen derviş de günden güne değişir dönüşür. Halden hale girer. Bir tek farkla tenceredekinin rengi bellidir. İnsan ise ruhu güzelleştikçe saydamlaşır.
Tekke dervişe edep erkân öğretir. Toplum içinde nasıl davranacağını, büyüğe saygıyı, küçüğü sevip ona merhamet etmeyi, iyi bir insan olmayı öğretir. Sofrada nasıl oturması gerektiğini, biri su içerken sofradaki diğer kişilerin yemek yemeyi bırakmasının zerafet gereği olduğunu, sofra adabını, sohbet adabını, ibadet adabını, iş adabını hem mutfakta hem hayatın içinde öğrenir.
Günümüz dünyasında insanın imtihanı hayatın her alanında. Trafikte, alış verişte, işimizi yaparken, kazancımızı helallemek hususunda hep imtihandayız. Kasada sıra beklerken herkesin hakkına riayet etmede imtihandayız. Sokakta yediğimiz, içtiğimiz her şeyin bir başkasının nefsine ağır gelip gelmediğiyle, kul hakkıyla imtihandayız. Hele hele içinde bulunduğumuz şu mübarek günlerde oruç tutanların, tutmayanların birbirine olan saygı ve anlayışı hususunda imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız. Bizler insan olabilmeyi telefon markalarının, araba markalarının altında ezip sıkıştırmamalı, insanlığımızı unutmamalıyız. Olgun bir insan olduğumuzu yediğimizle değil olaylar karşısındaki hal ve tavrımızla topluma göstermeliyiz.
Günümüz dünyasında hakkıyla insan olabilmek zor zanaat, hele hele derviş olabilmek daha da zor. Bugün bütün kâinat bir tekkedir. Karşılaştığımız her olay bir Kazancı Dede.
Müslüman ince fikirli olmalı empati yapabilmelidir. İnsan olmak için Hz. İbrahim gibi takva ehli; derviş olabilmek için İsmail gibi nefsimizi bıçakla doğramaktan korkmamalıyız. En zor olanı da Peygamber efendimiz gibi güzel ahlaklı olabilmekte değil mi?
Allah hepimizi güzel bir mutfakta sevdiklerimizle paylaşabileceğimiz sofralarda buluştursun. Bizleri dünya hamlığından kurtarıp iyi, güzel, dosdoğru yapsın. Önce insan, sonra sağlam bir Müslüman eylesin. Biz de bu yolda çaba sarf eden, dirayetli, ilim, hilm sahibi, kararlı yolculardan olalım inşallah.
FACEBOOK YORUMLAR